Sayfa Yükleniyor...
Değerli okurlar. Mübarek Ramazan ayının içindeyiz ve iki haftalık zaman dilimi geride kalıyor.
Ramazan ayı, İslam inancında özel bir konuma sahiptir. Müslümanlar için manevi ve kutsal bir anlamı olan bu ayda, toplumsal bir dayanışma sergilenir. Toplu iftar organizasyonları vb. etkinliklerle insanlar arasında birlik ve beraberlik duyguları pekiştirilir, paylaşma bilinci oluşturulur. Yani bu ay sadece oruç tutmak anlamına gelmez. Bu ay; insanların davranışlarını değiştirir, kişisel gelişim, dayanışma ve ruhani bir arınma sürecini de başlatır. İnsanoğlu nefsini kontrol eder, daha anlayışlı ve saygılı bir üslup ile iletişim kurmaya gayret ederler.
Oruç tutmak; insanın bedensel arzularını dizginleyerek sabır, irade ve azim gibi erdemleri geliştirmesine yardımcı olur. Bu süreçte, Müslümanlar daha anlayışlı, hoşgörülü ve yardımsever olma yolunda adımlar atarlar, böylece toplumsal dayanışma ve birlik duyguları güçlenir. Ramazan aynı zamanda manevi bir yükseliş ve ibadet zamanıdır. Kur'an'ın ilk indirilmeye başlandığı ay olarak kabul edilen bu mübarek zaman diliminde, Müslümanlar ibadetlerini artırır, dua eder ve Allah'a yakınlaşma çabası içine girerler. Bu süreç, ruhsal bir temizlik ve günahlarından arınma fırsatı sunar. Sonuç olarak, Ramazan ayı sadece bir oruç tutma ayı değil, aynı zamanda manevi bir dönüşüm ve toplumsal birlik zamanıdır. İnsanların ruhsal olarak güçlenmelerini sağlayan bu kutsal ay, aynı zamanda dayanışma, hoşgörü ve yardımlaşma gibi önemli
Türkiye 1 Ocak 2024'te, sabah saatlerinde trajik bir olaya şahit oldu. İstanbul'da yaşayan isimli bir kişi, asansöre binerken Eros isimli dünyalar tatlısı bir kediyi tekmelemeye başladı. Kaçan zavallı kedinin peşinden giderek kediyi yakalayan ve öldüren şahsın bu eylemi güvenlik kamerası tarafından görüntülenmiş, görüntüleri izleyen hayvan severler başta olmak üzere tüm Türkiye ayağa kalkmıştı. Şahıs geçtiğimiz günlerde yargılandığı mahkemede 3 yıl hapis cezası almış, iyi hali göz önünde bulundurularak cezası 2,5 yıla indirilmişti.
8 Mart Dünya Kadınlar Gününü geride bıraktık. Esasen 8 Mart'ın kutlamadan önce emekçi kadınları hatırlama günü, ABD'de 1857 yılında gerçekleşen trajik olayda hayatını kaybeden emekçi kadınları anma günü olduğunu unutmamız gerekiyor. Böyle bir günün varlığı elbette bir taraftan üzücü.
Bu yazımda sizlere yerli bir yapımdan bahsetmek istedim. Türk televizyon tarihinin en iyi yapımlarından bir tanesi olan Leyla ile Mecnun'dan... Leyla ile Mecnun, son yıllarda hayatımıza renk katan absürt komedi türünün en başarılı örneklerinden bir tanesi. Yayınlandığı dönemde her hafta keyifle seyrettiğim, en iyi dizilerden bir tanesi oldu. Bu özel yapım bağımsız film eleştirmenleri tarafından da dünyanın en iyi dizileri arasında gösterildi. Bunu IMDB puanından da anlıyoruz. Diziye verilen IMDB puanı 9.1'dir.
Bilim kurgu dizilerini seviyorsanız sizlere yine çok özel bir dizi önerisi sunacağım. Dizimizin adı: Fringe. Paralel evren mantığıyla başka alemlerde kendinizin bambaşka bir senaryoda neler yaptığını ya da hangi işle meşgul olduğu düşüncesi sizlere çekici geliyorsa bu dizi sizlerde derin izler bırakabilir diye düşünüyorum. Dizi adına söyleyebileceğim tek olumsuz şey sanırım biraz fazla uzun olması. Uzun dizilerin insanlarda soru işareti bırakmaması adına olumlu bir yönü olsa da kısa dizilerde olayların sonrada izleyici üzerinde bıraktığı tesirinin daha fazla olduğunu düşünüyorum. Uzun dizilerde en büyük handikaplardan bir tanesi ise izleyicinin algısının zamanla çok hassaslaşması ve dizide karmaşık olaylar dizisi bir yerde kopabileceği ihtimalinin yüksek olmasıdır.
Fringe dizisinin bana göre en önemli özelliği ise kesinlikle senaryosu ve olanaksız olarak bildiğimiz her şeyin aslında mümkün olduğu ve bunun da mantıklı gerekçelerinin ortaya konmasıdır. Yani bu dizide zamanda yolculukların mümkün olduğu, bunun da mantıklı gerekçelerle ortaya konulduğunu görebilirsiniz. Bir yerden sonra her şey size mantıklı gelmeye başlıyor ve gerçeklik algınızı yitirebiliyorsunuz.
Gelelim konuya. Yine baştan spoiller uyarısı vererek başlıyorum. Dizimizin konusu şu şekilde: Dünyada birtakım sırrı bilinmeyen olaylar meydana geliyor ve bunları araştırmak üzere bir FBI harekete geçiyor. FBI ajanı Olive Dunham, bu olayları araştırırken; yolu metafizikle uğraşan fizik profesörü Walter Bishop ve oğlu
Sizlere sinema tarihinin en önemli filmlerinden bir tanesini önermek ve yorumlayacağım bu yazımda. Filmimiz Matrix. Matrix; alelade, sıradan bir film değil sevgili okuyucular. Belirli felsefelere dayanan bir film Matrix. Geleceğin yani bir parça şimdinin bir parça da bundan sonraki geleceğin dünyasını anlatır. Biliyorsunuz artık yapay zeka artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Yapay zekadan ilk olarak ayrıntılı bir şekilde bahsedildi ilk filmde. Yapay zeka ile insan arasındaki savaşı anlatıyor serinin ilk filminde.
Matrix 4 filmden oluşuyor. İlk film 1999 yılında yayınlandı. Dünya çapında geniş yankı uyandırdı. Kimilerine göre ise serinin en güzel filmi ilk film olarak gösterilir. Serinin ikinci filmi ise; 2003 yılında yayınlandı. Aynı yıl içinde serinin üçüncü filmi de yayına girdi. Üçüncü filmde son kısımda bazı soru işaretleri vardı. Serinin son filmi ise 2021 yılında yayınlandı. Bütün soru işaretlerine cevaplar verilmeye çalışıldı. Fakat son film; eleştirmenler tarafından çok da begenilmedi. Matrix gibi bir efsaneye daha güzel bir son yakıştığı konuşuldu.
Gelelim filmin konusuna; Thomas Anderson, bir yazılım şirketinde çalışan bilgisayar mühendisi, yazılımcıdır. Fakat sanalda da bilgisayar korsanları yapar. Buradaki adı Neo'dur. Bilgisayar korsanlığı yaptığı sırada yolu Morpheus ve Trinity ile kesişir. Morpheus ona gerçek dünyanın kapılarını açar, içinde yaşadığı dünyanın gerçek olmadığını gösterir. Buradan sonra yaşayan son insan
Bu yazımda önermek istediğim dizinin adı House MD. Dünyadaki televizyon dizileri arasında klasikleşmiş bir yapım. 16 Mayıs 2004'ten 21 Mayıs 2012'ye kadar süren bu klasik eser, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en fazla izlenen dizilerinden bir tanesi olarak bilinmektedir. 8 sezon yayınlanan bu dizimiz Amerikan yapımı. Hugh Lauire'nin Doktor House karakteriyle oyunculukta tavan yaptığı bu dizi, bugün bile birçok insanın tekrar tekrar izlediği bir dizi olarak biliniyor.
Şimdi önereceğim dizi hayatımda izlediğim en iyi dizilerden bir tanesi. Adı Severance olan ve Türkçe Bölünmüş Hayatlar olarak çevrilen dizi şimdiye kadar izlediğimiz diziler arasında çok farklı bir konuya ve olay örgütüne sahip. Dizi hakkında çok fazla araştırma yaptım ve hemen hemen tüm eleştirmenler tarafından beğenildiğini gördüm. Durağan yapıya sahip olmasına rağmen bu kadar merak duygusu yaratan ve izleyiciyi kendisine çeken bir yapım olamaz herhalde. Bu da tabi ki senaryosu ve olay örgüsünün oldukça mükemmel bir şekilde kurgulanmasından kaynaklanıyor. Diziyi bu kadar övmüş olmam sözleri de çokça meraklandırmıştır diye düşünüyorum.
Gelin şimdi biraz da dizimizin konusuna değinelim. Bu bölümde biraz spoiller olabilir aman dikkat diyelim okuculara şimdiden. Bir grup insan, bir şirkette çalışıyor. Fakat çalıştıkları yerde nasıl bir iş yaptıklarına dair hiçbir şey bilmiyorlar. Şirket çalışanlarının iş ve özel hayatını birbirinden ayıracak bir teknoloji geliştirmiştir. Her sabah işe giden insanlar asansöre biner ve asansörde işyerindeki benliğe bürünür. İşin garip tarafı; iş yerindeki benlikleri de özel yaşamlarına dair hiçbir şey hatırlamaz. Yani düşünsenize bir yerde çalışıyorsunuz. İş yerine gidiyorsunuz ama orda ne iş yaptığınızı bilmiyorsunuz. Asansöre binince bambaşka bir kişilik oluyorsunuz. İş yerinde de acaba sosyal hayatta nelerle meşgulsünüz onu düşünüyorsunuz. Hatta işten sıkılıp bırakmak isteyenler var. Ama tekrar dönüyorlar
Bugün önermek istediğim filmin adı; Lucy. Scarlett Johansson'un başrolünde oynadığı filmin ilham kaynağı şu şekilde. Her zaman tartışma konusudur; insan beyninin sadece küçük bir kısmını kullandığı ve yüzde yüzünü kullandığı takdirde acaba nasıl olacağı üzerine çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Filmimizin ortaya çıktığı düşünce de budur. İnsan, beyninin yüzde yüzünü kullandığı zaman ne olacaktır, bu soruya yanıt bulmuştur yapımcılar kendi açısından.
Filmin konusuna gelecek olursak; Genç bir kadın olan Lucy, Tayvan'da sokaklarda terör estiren çeteler, mafyalar ve uyuşturucu ağının arasında bulur. Bir gece eğlenmek isterken arkadaşi Richard'ın yüzünden Lucy'nin başı belaya girmiştir. Lucy uyuşturucu çetesi tarafından kurye olarak kullanılır. Yeni bir tür sentetik uyuşturucu vücuduna yerleştirilir. Fakat hiç beklenmedik bir şey olur. Uyuşturucu Lucy'nin vücuduna yayılıp kanına karşınca, olağanüstü yeteneklere sahip olur. Artık akıl okuma, telekinezi ve acıyı hissetmeme gibi güçlere sahip olan genç kadın beyinin tüm algı kapılarını sonuna kadar açacaktır.
Filmin sonunda ise; beynimizin yüzde yüzünü kullanınca ne mi olacak? Fransız yapımcı Luc Besson bu sorunun cevabını vermiştir kendince.
Filmimizin oyuncu kadrosuna bakacak olursak; Lucy rolünü yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi Scarlett Johansson, Profesör Samuel rolünü usta oyuncu Morgan Freman, Pierre Del Rio rolünü Amr Waked, Bay Jang rolünü Min-sik Choi, Caroline rolünü Analeigh Tipton, Richard rolünü
Son dönemin en dikkat çekici yapımlarından bir tanesi olan Dark'ı anlatmak istiyorum bu yazımda sizlere. Dark benzeri bir yapımı daha önceki yazılarımda anlatmıştım hatırlarsanız. Dizinin adı 1899. O yazıda Dark'a çokça atıf yapmıştım. Bu yazımda ise Dark'ı sizlere anlatma isteğim oldu.
Gelelim dizimizin konusuna. Almanya'nın Winden kasabasında bazı çocuklar kaybolur. Çocukların kaybolması polis tarafından adli bir vaka olarak araştırılmaya başlanır. Olay kaçırılma olarak algılanır. Yani çocukların kaçırıldığını düşünen polis, araştirmalar yapar. Bu sırada ana karakter Jonas babasının intiharından ötürü bir süredir uzakta olduğu kasabasına yeniden döner. Bir gece Jonas'ın hayatı ormandayken bir mağaranın yanında arkadaşlarından bir tanesi olan, kasabadaki polisin oğlunun kaybolması ile tamamen değişir. Bu olayların mağara ile bir alakası olduğu düşünülür. Mağaranın yakınında ise bir nükleer tesis bulunmaktadır. Bu santralin sırları da yavaş yavaş ortaya çıkar. Burdan sonra bir kısır döngü başlar. 33 yıl önce yaşanan olayların tekrarı içerisinde bulur. Winden kasabasında yaşayan dört ailenin 33 yılda bir tekrarlanan döngü içerisindeki rolleri ve birbiriyle olan ilişkileri, geçmişi ve geleceği etkiler.
Dizinin kadrosunda yer alan isimler ise şu şekilde: Jonas Kahnwald karakterini Louis Hoffman, Marta Nielsen karakterini Lisa Vicari, Francisca Doopler karakterini Gina Steibtz, Ulrich Nielsen karakterini Oliver Masucci, The Stranger'i Andreas Pietschman, Hannah Kahnwald karakterini Maja Schöne,
Bugün sizlere yine dikkatinizi çekecek bir film önermek istiyorum. Filmimizin adı esrarengiz cinayetlerin çözülmeye çalışıldığı Zodiac filmi. Filmde oyunculuğunu çok sevdiğim, daha önceki yazılarımda bazı filmlerini önerdiğim Jake Gyllanhall'in 2007 yılı yapımlı bu filmi; sinema tarihinde oldukça beğenilen yapımlardan bir tanesi oldu. İzleyen çoğu vatandaşın da olumlu yorumlarını okudum.
Filmin konusuna gelirsek; bu kısımda bazı spoiller vereceğim. Yazıyı okurken haberiniz olmasını istiyorum. 1960’lı yıllarda işlediği beş cinayeti gazetecilere yolladığı şifreli mektup ve şiirlerle tutkulu bir oyun haline getiren ve kimliği hiçbir zaman öğrenilemeyen ünlü bir seri katili anlatıyor. İşini öyle gizlice yapıyor ki katil; onu yakalamak için didinen polislerin hayatı kararıyor.
Seri katil gazetelere gönderdiği mesajların yayınlanmasını talep eder. Yayınlanmaz ise; daha fazla cinayet izleyeceğini bildirir. Mesajlar; gazetede çalışan genç ve çekinik bir karikatür olan Robert Graysmith'in de dikkat çeker. Graysmith katilin yakalanması için muhabir Paul Avery ve Müfettiş David Toschi ve William Armstron'un peşinden gider, katilin ayak izlerini takip eder. Bunu kendisine takıntı haline getirir. Katilin peşine düşen polisler de aynı şekilde takıntı haline getirir bu olayı. Ne yaparlarsa yapsınlar herhangi bir sonuca varamazlar. Ekip seri katilin peşinden yavaş yavaş çekilmeye başlar fakat Graysmith bu takıntısını bırakamaz. Filmin sonunu sizlere anlatmayayım. Beklemediğiniz bir son olacağına eminim.
Gelelim filmin
Bugün size önermek istediğim filmin adı Şrek. Benim izlemekten en çok keyif aldığım filmlerden bir tanesidir Şrek. Bunun belli nedenleri var. Bu yazımda sizlere biraz da bunlardan bahsedeceğim.
Büyük bir ameliyat geçirmek üzeresiniz. Üzerinizde büyük bir gerginlik var ve ne yazık ki etrafınızda sizi seven, yakınlarınızın ve aile fertlerinizin yüzünde de aynı gerginlik okunuyor. Ameliyattan önce anestezi ediliyorsunuz ve çok farklı bir boyutta aslında uyumadığınızı, sizi tam olarak anestezi etmediklerini ve bu şekilde ameliyat edeceklerini fark ediyorsunuz fakat sesinizi asla duyuramıyorsunuz.
Bu hafta sizlere Anestezi filmini anlatmak istiyorum. 2008 yapımı bu film ilk çıktığı senelerde tüm dünyada oldukça beğenildi. Üzerine günlerce konuşuldu ve herkesin merak ettiği bir film haline geldi. O dönem okul sıralarında öğretmenlerimiz de bu filmi kendi aralarında birbirlerine öneriyordu. Arkadaş grubumuz içerisinde sinema meraklısı birkaç arkadaşımızın önerisiyle ben de o yıllarda izlemiştim. İzlediğimde de üzerimde büyük tesirleri olmuştu. Anestezinin ne olduğunu Clay'in yaşadığı durumun mümkün olup olmadığını merak edip araştırmıştım. 700 kişiden birinde bu tür bir ihtimal olduğunu duyduğumda ise ürpermiştim.
Filmde Clay kendi iç yolculuğuna çıkar. Clay'in eşi Sam, hayati bazı kararlar almak zorunda kalır. Clay için bu ameliyat hayatında yer alan bazı insanları çözümleyebilmesi için aynı zamanda bir fırsat oluşturur. Bu kadar spoiler yeter diye düşünüyorum. Vakit kaybetmeden bu hafta sonu bu filme bakın bence. İzleyenler ise ikinci defa izlediğinde ilkinde fark edemediği bazı sürpriz detayları fark edebilir. Bu filmi eleştirmenler Memento
Yine efsane bir film önerisi sunmak ve film hakkındaki yorumları aktarmak için karşınızdayım. Önermek istediğim filmin adı Sil Baştan. Orijinal veya herkesin bildiği adı Eternal Sunshine of the Spotless Mind. Bu film Jim Carrey’in en sevdiğim filmlerinden bir tanesi. Benim sinema tarihinin gelmiş geçim en iyi 20 oyuncusundan bir liste hazırlamamı isteseydiniz, Jim Carrey kesinlikle benim listemde yer alırdı. Özellikle Truman Show benim en sevdiğim filmlerinin başında yer alıyor. Sil Baştan filminde ise bambaşka bir Jim Carrey oyunculuğunu görüyoruz. Farklı bir konusu var. Konu filmi tüm dünyada öne çıkaran en önemli detaylardan bir tanesi oldu.
Filmin konusuna değineceğimiz kısma geldik. Fazla spoiller vermeden filmi kısaca sizlere anlatmam gerekirse; Ayrıldığı eski erkek arkadaşından kalan anıları hafızasından silmek isteyen bir kadının (Clementine) hikayesini konu ediniyor. Joel Barish, hafızasından tüm anıları sildirir ama bunu duyan eski sevgilisi Joel çok üzülür. Joel de aynı şekilde tüm anıları sildirmek ister ve bu işlemin kendisine uygulanmasına karar verir. Bunu tam yapacağı sırada ise hiç beklemediği bir şey olur. Gözlerini kapattığında Clementine ile yaşadığı güzel anılar gözünün önüne gelir ve vazgeçer. Bunu müdahaleyi durdurmak için çabalar. Bu çaba filmde konu alınır.
Filmin oyuncu kadrosunda yer alan isimleri sıralayalım. Joel Barish rolünde Jim Carrey, Clementine rolünde Titanik
Bu yazımda biraz eski bir filmle karşınızdayım. 1997 yılı yapımlı Oyun filmini anlatmak istiyorum. İngilizcesi The Game olarak bilinen bu filmi ilk kez 10 yıl önce izlemiştim. Bu filmi de sosyal medyada sıkça görüyorum. En iyiler listelerinde de sıkça yer buluyor. Bana göre de gerçekten izlenmesi güzel bir film. Sizlere anlatmadan tekrar izledim dipnotlarımı sizlere anlatmak istiyorum.
Filmde baş kahramanımız Nicholas van Orton, kendi halinde bir bankacı. Bir gün sıradan hayatı gizemli bir oyun daveti alması ile alt üst oluyor. Oyunun ne olduğunu anlamaya çalışırken bir yandan da onu öldürmek istediklerini düşünür. Düşünmesi için de oldukça fazla sebep var tabi ki. Bu durumdan kurtulmak isteyen Nicholas van Orton’un verdiği mücadele konu alınıyor. Fakat sonu ters köşe yaptırıyor. Onu da izleyince göreceksiniz ve beğeneceğinize eminim. Filmin en güzel tarafı ise sonunu merak ettiriyor olması. Yani Oyun filmine başladığınız zaman sonuna kadar gitmek mecburiyetinde hissedeceksiniz çünkü soru işaretleri hiç bitmeyecek. Oyun filminin üzerine okuduğum eleştirileri yazılarında Nicholas karakterinin günümüz dünyasında insanların büründüğü karakter yapısını çok iyi yansıttığını görmüştüm. Nicholas’ın hayatını sadece para yönlendiriyor. Hatta zamanla yalnızlığı artıyor.
Filmin oyuncu kadrosunda ise dünyaca ünlü sinema yıldızları yer alıyor: Michael Douglas, Sean Penn, Deborah Kara Unger… Michael Douglas’ın Nicholas van Orton karakterini çok
Bugün sizlere en beğendiğim aktörlerin birlikte yer aldığı bir filmi önermek istiyorum. Brad Pitt ile Leonardo DiCaprio’nun birlikte oynadığı Once Upon Time in Hollywood (Bir Zamanlar Hollywood’da) filmi, son yılların en dikkat çekici filmlerinden bir tanesi. Hem konusu hem de sinema tarihinin en büyük oyuncularını yan yana getirmesiyle. Filmde bu iki aktöre son dönemlerin en iyi oyuncularından Margot Robbie de eşlik ediyor. Brad Pitt ve Leonardo DiCaprio’nun aynı filmde yer aldığını görmek bir sinema sever olarak bana çok büyük bir keyif verdi. Konudan ziyade bu iki ismi yan yana izlemek istediğim için bu filmi izlemeye karar vermiştim. Beklentim de fazlaydı ve film de bu beklentimi fazlasıyla karşıladı. Filmde ayrıca sinema tarihinin en ünlü aktörlerinden Al Pacino da yer alıyor ve filmin yönetmen koltuğunda ise Quentin Tarantino bulunuyor. Yani filmde yok yok.
Filmin konusuna değinecek olursak; 1969 yılında geçiyor hikayemiz. Eski ışığını ve ününü kaybetmiş bir sinema yıldızının ve dublörünün yeniden eski şöhretine ulaşma çabasını konu ediniyor. Bu ikilinin eski şaşalı günlerine dönmesi ise hiç de kolay değildir. Aynı yıl yaşanan ve beş kişinin katledildiği Manson katliamı, aktörün kapı komşusu olması nedeniyle olaylar çığırından çıkıyor. Filmin konusu bölümünü bu filme özel biraz daha kısa tutmak istiyorum.
Şimdi oyuncu kadrosuna değinelim.
Bu yazımda sizler için yine çok özel bir film seçtim: Kuzuların Sessizliği. 1990'lı yılların başına damga vuran film, 1992 yılında 7 dalda Oscar'a aday olmuş, 5 Oscar ödülüne layık görülmüş. Filmin başrol ve yönetmeni de ödüle layık görülmüştür. Başrolünde Anthony Hopkins ve Jodie Foster'in yer aldığı film, sinema tarihinin de en başarılı yapımları arasında yer almakla birlikte, devam filmlerine de ilham olmuştur.
Filmin konusuna gelecek olursak; genç ve yeni mezun bir FBI ajanı olan Clarice, kurbanlarının derisini yüzecek kadar tehlikeli olan bir seri katilin peşine düşer. Fakat işi hiç de kolay değildir. Hatta bu katili yakalamanın yolunun bir başka tehlikeli seri katille (Hannibal Lecter) yaklaşmaktan ve iletişim kurmaktan geçtiğini anlar. Biraz çekinerek de olsa Hannibal Lecter ile yakın temas kurmaktan vazgeçmez. Clarice'nin Hannibal Lecter'dan bilgi alabilmesi için onun güvenini kazanması gerekir. Bunun için de elinden geleni yapar. Hikayenin burdan sonrasında heyecan devam ediyor ve daha fazla spoiller vermemek için yazmıyorum.
Bu filmin en önemli özelliklerinden bir tanesi ise Hannibal filmlerinin çıkış noktası olması. Kuzuların Sessizliği filminin ardından Hannibal serisi başlamış ve tüm dünyada büyük ilgi görmüştü. Serinin diğer filmlerini de sizler için yazmak istiyorum. Dikkatinizi çekerse izlersiniz: Hannibal, Red Dragon ve Hannibal Rising.
Filmin oyuncu kadrosuna bakalım biraz da.
Yine beyin yakan türden, güzel bir dizi önerisi ile karşınızda yer alıyorum. Bu hafta önereceğim dizinin adı 1899. Dark dizisini izlediyseniz ve beğendiyseniz aynı dizinin yapımcıları tarafından gerilim, bilinmezlik ve heyecan içeren bir yapım 1899. Fakat Dark’tan bir noktada ayrılıyor. Dark’ta olaylar fazlaca uzatılıyor ve bir yerden sonra nerde olduğunuzu unutabiliyorsunuz. Dizi için yapılan eleştririlerde Dark’ı bitiremeyen birçok insanın olduğunu okumuştum. 1899 ise bu şekilde değil. Tek sezondan oluşan dizi tadında bırakıyor. Dizinin yapımcıları da Dark’a yapılan eleştirilerden sonra 1899 dizisinde biraz daha bu konuya dikkat ettiğini açıklamalarla beyan etmişti. Tek sezonda akıllarda kolay kolay silinmeyecek bir yapım ortaya çıkardıkları için gerçekten kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum.
Spoiller uyarısı vererek dizinin konusunu sizlere aktarıyorum. Yıl 1989, bir yolcu gemisi Londra’dan Amerika’ya doğru yola çıkar. Geminin içinde yer alan göçmenler Amerika’da yeni bir hayatın umudunu kurar. Fakat gemi yolculuk sırasında açık denizde boş olan bir yolcu gemisi keşfeder. Geminin kaptanı boş olan gemiyi incelemek ister. Çünkü aynı şirkete ait olan ve kaybolan gemi olduğunu düşünür. Gemiye bir ekiple keşfe çıkar ve yolculukları beklenmedik bir yola sapar. Dizide gerilim ve heyecan buradan sonra tavan yapar. Dizinin sonlarına doğru ise beynimizi adeta çok zorlayacak detayların olduğunu ve bu detayların seyir zevkini daha
Yine çok özel ve bir o kadar da eğlenceli bir filmle karşınızdayım. Bu yazımda sizlere anlatmak istediğim film; 15 Aralık'ta vizyona giren Wonka filmi. Yapım; 1964 yılında Roald Dahl'ın yazdığı ve 2005 yılında da filme uyarlanan Charlie'nin Çikolata Fabrikası eserine dayanıyor. Charlie'nin, çikolata fabrikasını kurmadan önce yaşadığı zorlukları anlatıyor diyebiliriz. Dikkat yine biraz spoiller bulabilirsiniz bu yazımda!
Bugün sizlere medya sektörünü merak edenler için çok güzel bir dizi önereceğim. Dizimizin aşı The Newsroom. Türkçe çevirisi Haber Odası şeklinde. Dizide bir haber kanalının çalışanlarının, kamera arkasında anlatılanlar çok güzel bir şekilde işlenmiş. Aramızda medya sektörünü, haber kanallarındaki işleyişi merak edenleriniz varsa bu dizi referans niteliğinde. Sadece tek bir konu üzerinden değil birden fazla konu üzerinden bir televizyon şirketinde yaşananlar çok güzel bir şekilde işlenip seyirciye sunulmuş. Dizinin sonları ise aidiyet duygusunun ne kadar önemli olduğunu da bizlere gösteriyor. Son yıllarda izlediğim en iyi dizilerden bir tanesi.
Dizimizin konusunu kısaca anlatalım şimdi de. Esprili, sivri dilli bir ana haber sunucusu olan Will McAvoy'un ve yanında birlikte çalışan ekip arkadaşlarının başından geçen olaylar konu edinmiş. Televizyonda önümüze gelen görüntülerin kamera arkasında devasa bir ekibin olduğunu ve bu ekibin de kendi dünyalarında birçok şeyle uğraştıklarını bizlere gösteren bir dizi. Televizyon şirketi bir yandan maddi zorluklarla uğraşırken bir yandan da kamu yararına haberlerini yapmaya devam eder ve sunar. Ekibin lideri McAvoy da bu düzenin devamı için elinden geleni yapar. Başlarda çok görmesek de McAvoy'un ekibine olan aidiyet duygusu sonlara doğru gelişir. Fazlaca spoiller verdim gibi ama merak etmeyin bu yazdıklarım dizide geçenlerin kırkta biri değil. İzleyince sizler de ne demek istediğimi
Psikolojik gerilim türünde bir Jake Gyllenhaal filmiyle karşınızdayım. Filmimizin adı Enemy. Türkçe çevirisiyle Düşman. Hollywood’un yetiştirdiği en yetenekli oyunculardan bir tanesi olan Jake Gyllenhaal, bu filmde adeta oyunculuk dersi veriyor. 1 buçuk saat süren film, beyin yakan bir türde ve harcadığınız vakte kesinlikle değecek bir film. Psikolojik gerilim türünü sevenleriniz zaten bu filmi izlemiştir diye düşünüyorum.
Filmin konusunu anlatmadan önce spoilere karşı sizleri uyarmak istiyorum. Adam isimli üniversitede tarih dersleri veren bir karakterin sıradan ve monoton geçen hayatı bir gün izlediği bir film ile değişir. Filmde gördüğü karakteri yani Anthony’i kendine benzetir ve peşine düşmeye başlar. Öyle ki Anthony onun için bir takıntı haline gelir. Bu takip onu sonunu tahmin edemeyeceğiniz bir yere götürür. Sonu bir sürpriz gelişmeyi barındıran bu yapım, izleyenleri kendisine hayran bırakır. Filmi başarılı kılan bir diğer detay ise kesinlikle Yönetmen Denis Villeneuve'nin bakış açısı. Villeneuve'nin yarattığı karakter ve filmlerindeki olay örgüsü genel itibariyle sürükleyici oluyor. Film ünlü yazar José Saramago'nun romanından uyarlanmıştır.
Filmi sevdiğim bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine izlemiştim. Yer yer çok gerildiğim filmi oldukça başarılı bulduğumu söylemeliyim. Jake Gyllenhaal’in filmlerini de çok sevdiğimi belirtmek isterim. Filmin oyuncu kadrosuna bakacak olursak; Adam rolünde Jake Gyllanhaal, Marry karakterini Melanie Laurent, Helen Bel karakterini Sarah Gadon, Anne karakterini
Günümüz sinemasında çok güzel yapımlar oluyor elbet ama ben eski filmleri nedense daha çok seviyorum. Özellikle 1990’ların filmleri daha çok hoşuma gidiyor. Bu yazımda sizleri yine eskilere götüreceğim. 1995 yapımı, sinema tarihinin en unutulmaz filmlerinden bir tanesi olan Seven filmini anlatacağım. Zengin oyuncu kadrosu, çok iyi işlenmiş olay örgüsü ve ters köşe yaptıran sonu filmin efsaneler arasında yer almasını sağladı.
Filmde iki polis dedektifi, seri cinayetler işleyen bir katili arıyor. Seri katil, Hristiyanlık dininde 7 ölümcül günahı işleyenleri kendine has yöntemlerle öldürüyor ve arkasında doğru dürüst bir delil de bırakmıyor. Nedir bu yedi önemli günah diye merak edecek olursanız; Tembellik, Açgözlülük, Kibir, Şehvet Düşkünlüğü, Kıskançlık, Oburluk ve Yıkıcılık. Kendini adeta adaleti sağlamakla görevli bir mesih gibi gören seri katil bu yedi günahı işleyen insanları takip edip, canlarını alıyor. Dedektif David ve William ise işlenen cinayetleri tek tek ayrıntılı bir şekilde inceliyor, katile dair iz veya izler bulmaya çalışıyor film boyunca. Dedektif David, William’dan ziyade bu olayı çözmek için fazla çaba sarf diyor. William ise yaşının verdiği olgunluk ve mesleki tecrübesiyle sakin bir şekilde katilin izini araştırıyor. Filmin sonunda ise David’i sürpriz bir şey bekliyor.
David Fisher’in yönetmenliğinde çekilen Seven filminde David karakterini Brad Pitt, William karakterini ise Morgan Freeman
Aksiyon filmlerini sevenleriniz için muhteşem bir film önerisi ile karşınızdayım. Her anı bitmek bilmeyen aksiyon ve heyecanla dolu Geçmişi Olmayan Adam filmini önermek istiyorum bu yazımda sizlere. Başrolünde Matt Damon'un yer aldığı, Jason Bourne karakterinin hayat bulduğu ilk film olan Geçmişi Olmayan Adam filmi çıktığı 2002 yılında tüm dünyada en çok beğenilen filmler arasına girmiş ve ülkemizde de çok büyük bir hayran kitlesi yakalamıştı. Filmin müzikleri de en az bu film kadar büyük üne ulaşmıştı.
Filmin konusu şu şekilde gerçekleşiyor: Jason Bourne, kendisine verilen isimleri infaz eden son derece nitelikli ve tehlikeli bir alandır. Bir gün açık denizde tek başına hayata tutunmaya çalışırken bulur kendini ve bir balıkçı teknesi tarafından kurtarılır. Ağır ağır kendine geldiğinde orada nasıl olduğunu ve geçmişine dair hiçbir şey hatırlayamaz. Kendinin kim olduğunu öğrenmek için araştırmaya koyulur. Yeni şeyler öğrendikçe, gizem daha çok artar. Merakla kendine dair yeni bilgiler edinmeye devam eder fakat bu arada çok özel yetenekleri olduğunu da anlar. Peşinde kimlerin olduğunu bilmeden sürekli aksiyon içinde bir şeylerin peşinde koşan Bourne'nin hikayesinin çıkış filmi olan Geçmişi Olmayan Adam filmi, sinema tarihinin en aksiyonlu filmlerinden bir tanesidir.
Jason Bourne'nin hikayesi Geçmişi Olmayan Adam filmi ile son bulmuyor. Devam filmleri de çekildi. Bu filmler; 2004
Tam 28 yıl önce çekilmiş, sinema tarihinin en iyi filmleri arasına girmiş bir filmi halen izlemeyenler için önereceğim bu hafta sizlere: Cesur Yürek. Ünlü aktör Mel Gibson’un yer aldığı bu efsane film, ilk izlediğim filmlerden tanesidir. Erkekleri bile ağlatan bir film olarak okumuştum bir yerde bu film için. Film dünya sinema tarihine de damga vurdu. Toplamda 34 dalda aday olduğu yarışmaların 33’ünde ödül almayı başardı. Sinemanın en prestijli ödülleri olan Oscar’da ise toplamda 5 ödül alma başarısı gösterdi. Dünya genelinde; 213 milyon dolardan fazla hasılat elde edilen Cesur Yürek, birçoğumuzun en iyi filmleri listesinde yer alıyordur. Fakat henüz izlemeyenler de mevcut ve bu yazıyı onlar için kaleme aldım.