Hastalıklar vücuttaki enerji dengesizliklerinden meydana gelmektedir. Doğal taşların sahip olduğu enerji alanının güçlü olması ve kişinin enerji alanını etkilemesi, hastalığa yol açan enerjiyi dengelemesini sağlamaktadır. Enerji alanı dengeye kavuştukça kişi canlanır ve kendisini çok daha iyi hisseder.
Bioenerji uzmanı Belgin Dal ile yapılmış bir röportajda taşların şifaları ile ilgili bazı çarpıcı bilgiler yer alıyor. Uzun süre migren ağrısı çeken Dal tedavi sürecinde doğal taşlar ile ilgili araştırmalar yapıp bu alana yönelmiş. Bu süreçte doğal taş tedavisi ile 6 ay içinde migren ağrısının kaybolduğunu belirtmiş.
Doğal taşlara ilginin nedeni sağlık açısından birçok fayda sağladığı inancı ile gelmektedir. Doğal taşların iyileştirici etkisine inanç genel anlamda birçok kişinin deneyimlerinden yola çıkılarak oluşmuştur. Fakat bilimsel açıdan bakacak olursak, bu düşünce inançtan öteye geçmemiştir. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cebeci Araştırma ve uygulama Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Oğuz Erkan Berksun, bu inanç ile ilgili şunları söylemiş; Bu antik inanış, antropolojik olarak psikolojik açıdan güçlü bir inanıştır. Güdüler, dürtüler ve içgüdüler gibi ilkel inançların da insanların yaşamında etkisi tartışılmaz. Çünkü ilkel dürtüler, içgüdüler gibi inanma da çok güçlü ruhsal ve biyolojik bir enerjiyi harekete geçirebilir. Bu yöntemin bilimsel kanıta dayalı iyileştirici bir etkiye sahip olduğunun ancak tek bir açıklaması olabilir. Bu da inanmanın plasebo etkisiyle ilgilidir. Bilindiği üzere iyi geleceğini düşündüğümüz içi boş ilaçlar dahi insanlarda yüzde kırklara varan iyileştirme etkisine sahip olabilmektedir, buna plasebo etkisi diyoruz.
Günümüzde tesbih, kolye ve yüzük yapımında kullanılan kehribar, diğer ismiyle amber taşına büyük bir ilgi olduğu görülmekte. Özellikle Avrupa ve Çinde kehribar taşının fiyatları bir yılda yüzde 800 artış göstermiş. Bu artış kuşkusuz ki kehribar taşının iyileştirici etkisine olan inançtan meydana gelmekte.
Bu inanış yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Antik Romada çeşitli akıl hastalıklarının tedavisinde uzun yıllar kehribar taşı kullanılmış. Türk bilim adamı İbni Sinada, kehribarı birçok hastalığa ilaç olarak görmüş. Doğu ülkelerindeki inanışa göre, kehribar dumanı ruhu güçlendiriyor ve cesaret veriyormuş.
I. ve II. Dünya Savaşında ve sonrasında kehribar bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Özellikle Almanyada kehribar tesbihler, bebeklerin üzerine konularak, dişlerinin acısız ve güçlü çıkması sağlanmada kullanılmış. Bugün Litvanyada hala birçok kadın, parlatılmamış kehribardan yapılmış kolyelerle guatrdan korunmaya çalışıyor.
Kehribar taşının tedavi edici etkilerini araştırdığınızda karşınıza uzun bir liste çıkar. Mesela kehribardan yapılmış gerdanlık troid bezi, guatr hastalığı, boğaz enfeksiyonlarını, astım ve bronşit gibi solunumla ilgili hastalıkların oluşmasını engellemekte. Havaların ani ısınıp soğuması ile son zamanlarda çoğu kişide görülmeye başlayan alerji sorunu kehribar sayesinde azalmaktaymış. Yapılan araştırmalar ve gözlemler neticesinde romatizmal ağrıları azalttığı söylenmiş. Sindirim sistemine de olumlu etkileri olduğu belirtilen kehribar taşının bağırsakların sağlıklı ve düzenli çalışmasına katkı sağladığı da bilinenler arasında.
Piyasada sahtelerinin de bulunduğu kehribar taşını alırken dikkat etmek gerekiyor. Kozalaklı ağaçların reçinelerinden meydana gelen kehribar taşı yakıldığında etrafa çam kokusu yayar. Turuncu, sarı, kırmızı, kahverengi, konyak rengi, bal rengi, altın rengi, kemik rengi, siyah, renksiz, mavi ve yeşil renklerde bulunabilmekte. Ayrıca kehribarın 256 farklı renk tonu katalog haline getirilmiş.