Yaklaşık dört yıl önce bir arkadaşımdan dinlediğim, sevdiğim bir hikaye var. O zamandan beri yaşadığım her mutlu ve üzüntülü zamanlarımda aklıma gelir. Bu günlerde daha sık hatırladığım bu hikayeyi paylaşmak istiyorum.
Köyün birinde ihtiyar bir adam ve oğlu yaşar. İhtiyar adamın herkesin imrendiği bembeyaz bir atı vardır. Kral bu at için çok yüklü bir miktar teklif eder fakat ihtiyar adam razı gelmez. Bir sabah kalktığında atın kaçıp gittiğini fark eder. Komşuları bunun üzerine Ne kötü talih! Keşke atını krala satsaydın hiç olmazsa zengin bir hayat sürerdin diye ihtiyar adama kızar. İhtiyar adam İyi talih, kötü talih kim bilebilir ki ? yanıtını verir. Komşuları alaylı tavırlar sergileyerek Bunun ne gibi bir iyiliği olabilir ki! demekten kendilerini alamaz. Sonrasında o güzel beyaz at arkasında bir sürü atla eve geri döner. Bunu gören komşuları bu sefer de Sen haklı çıktın, ne iyi bir talih ki bir sürü atın oldu der. İhtiyar adam yine İyi talih kötü talih kim bilebilir ki? der. İhtiyar adamın oğlu atları eğitirken attan düşüp bacağını kırar, evin tek geçimini sağlayan oğlu yatalak hale gelir. Komşuları ihtiyar adamın söylediklerini düşünüp, Gerçekten kötü bir talihmiş, biz bilememişiz der. Ama ihtiyar adam yine aynı cümlesini söyler. Bir süre sonra ülkeye silahlı saldırı olur ve kral eli silah tutan herkesi askere çağırır. İhtiyar adamın oğlu durumundan dolayı askere alınmaz. Komşular ihtiyar adamın artık haklılığına inanarak, Bu seferde haklı çıktın gerçekten de iyi bir talihmiş, oğlunun bacağı kırılmasaydı askere alınacaktı en azından bacağı kırık ama oğlun yanında der. İhtiyar adam tekrar aynı sözü söyler; İyi talih kötü talih kim bilebilir ki?
Bazen başımıza gelen olaylarla ilgili çok aceleci kararlar veriyoruz. Umutsuzluğa kapılıyoruz. Belki olmasını istediğimiz şeyin daha iyisi olacağı için olmuyordur. Çalışıp sabredenler için karanlığın ardında mutlaka bir aydınlık vardır.
Şu sözü hatırlamadan geçemeyeceğim; Kuyuya atılmasaydı Yusuf, saraya nasıl girerdi? Kim bilebilir...