Sayfa Yükleniyor...
Çoğumuz neden mutlu olamadığımızı düşünüp duruyoruz, değil mi?
Öncelikle sosyal medya içerisinde sürekli bir karşılaştırma söz konusu. Herkesin hayatı pırıl pırıl gibi görünüyor ve bu durum, kendimizi sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırmalarımıza neden oluyor. Tabii ki, herkesin sadece güzel anılarını paylaştığını unutmamak gerek. Kimsenin hayatı sosyal medyada var olan 15 veya 30 saniye arası değil...
Bir diğer konu ise iş dünyasındaki sonuçları. Ekonomik dalgalanmalar insanları endişelendiriyor. Gelecekle ilgili değişiklikler, ruh halimizi olumsuz etkiliyor.
Teknolojinin getirdiği hızlı iletişim, yüzeysel ilişkileri öne çıkarken, insan bağlarına zarar veriyor gibi...
Unutmayalım ki, gerçek mutluluk genellikle basit şeylerde gizlidir.
Ağaçların arasında yürümenin, çimenlerde uzanmanın ya da sadece kuş cıvıltıları eşliğinde derin bir nefes almanın hayalini kuran birçok insan vardır. İşte tam da bu noktada, şehirlerin yeşile ihtiyacı var.
Günümüzde akıllı telefonlarımız, bilgisayarlarımız ve diğer dijital cihazlar, yaşamımızın her anında önemli bir rol oynuyor. Ancak, bu dijital devrimin getirdiği hafıza araçları, aynı zamanda belleğimiz üzerinde de ilginç etkiler bırakıyor.
Geçmişte bir telefon numarasını ezberler, anılarımızı albümlerde saklardık. Ancak şimdi, bu görevleri teknoloji cihazlarımıza devrettik. Fotoğraflarımız, belgelerimiz, hatta kişisel notlarımız, depolama hizmetleri aracılığıyla bir tık ötemizde bizleri bekliyor.
Birçok insan, dijital hafızanın olumlu etkilerini yaşarken, aynı zamanda bu teknolojik kolaylıkların unutkanlığa da neden olabileceğini düşünüyor. Örneğin, bir anıyı fotoğraflamak yerine, cihazlarımıza güveniyoruz ve bu durum, o anıyı zihnimizde daha az kalıcı bir şekilde tutabilir.
Öte yandan, teknoloji, unutkanlıkla mücadelede de bize yardımcı olabilir. Hatırlatma uygulamaları, takvimler ve not defterleri, günlük yaşamımızı daha düzenli hale getirmemize yardımcı olabilir. Ancak, bu araçların kullanımının aşırıya kaçması, unutkanlığımızı daha da ortaya koyabilir.
Sonuç olarak, teknolojinin getirdiği kolaylıklardan yararlanmak önemlidir, ancak aynı zamanda kendi zihinsel yeteneklerimize de güvenmeyi unutmamalıyız.
Onun vefatının üzerinden geçen yıllara rağmen, hala Türkiye'nin gülme terapisti olarak hatırlanıyor. Kemal Sunal, sadece bir aktör değil, aynı zamanda milletimizin içten gelen kahkahalarının mimarıydı.
Empati, karşımızdaki insanın duygularını anlama, onları gerçekten dinleme ve hissettiklerini önemseme yeteneğidir. Bu harika yetenek, bizi diğer insanlara daha yakın, daha anlayışlı ve daha hoşgörülü bir birey yapar. Empati, insan ilişkilerinde ne kadar büyük bir rol oynuyor bir düşünsenize!
Empati, insanların farklı bakış açılarını anlama kapasitemizi geliştirir. Karşımızdaki insanın gözünden dünyayı görmek, empati kurmamıza ve saygılı bir iletişim kurmamıza yardımcı olur.
Empati sadece kişisel ilişkilerimizi değil, aynı zamanda toplumun kalbini de güçlendirir. Sağlık sektöründe, eğitimde ve sosyal hizmetlerde empatisiz bir dünya düşünülemez bile.
Unutmayın, empatiyle dünya daha yaşanabilir bir yer haline gelir. Karşımızdaki insanın hislerine gerçekten odaklanmak, onları dinlemek ve destek olmak, empatinin gerçek gücünü keşfetmemize yardımcı olur. Empatiyle dolu bir hayat sürdürmek sadece kendi hayatımıza değil, etrafımızdaki dünyaya da olumlu bir iz bırakır.
Günümüzde sosyal medya, hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. İnsanlar artık sosyal ilişkilerini sürdürmek, haberleri takip etmek, hatta işlerini yapmak için çoğunlukla dijital platformlara güveniyorlar. Ancak, bu sanal dünya, zamanla mental sağlığımızı olumsuz etkileyebilecek birçok tehlikeyi de beraberinde getiriyor.
Cumhuriyet bizim; özgürlük, demokrasi ve çağdaşlık yolculuğumuzun ta kendisi.
29 Ekim, her yıl coşkuyla kutlanır ve Türk milletinin birlik ve beraberliğini, milli değerlere olan sadakatini ve geleceğe olan umutlarını simgeler. Ve bu yıl, bu özel gün daha da anlamlı… 2023, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. kuruluş yıl dönümü!
Türkiye'nin 100. yılı, sadece geçmişi değil, geleceği de kutlama zamanı. Gençler olarak, bu büyük mirası daha da ileri taşıma görevi bizim omuzlarımızda. Eğitim, teknoloji, sanat, spor; hangi alanda olursa olsun, genç yeteneklerle dolu bir Türkiye'nin geleceğe yürüdüğünü görmek heyecan verici!
Bugün, Türkiye'nin 100. yılını coşku ve gurur içinde kutluyoruz. Geleceğe yönelik umutlarımız ve hedeflerimiz hiç olmadığı kadar parlak. Cumhuriyetimizin 100. yılında, hep birlikte daha güçlü, daha birlikte ve daha aydınlık bir Türkiye'yi kutluyoruz!
Zihinsel sağlık, sadece stresten arınmak veya duygusal dengenizi korumakla sınırlı değil; aynı zamanda içsel huzur ve iyi olma halini sürdürmekle ilgilidir. Zihinsel sağlığımız; genel sağlığımızı etkiler, ilişkilerimizi güçlendirir ve yaşam kalitemizi belirler.
Dünya, gözlerimizin önünde Gazze'deki savaşın yıkıcı sonuçlarına tanıklık ediyor. Fakat bu savaş sadece binaları değil, aynı zamanda masum çocukların hayatlarını da paramparça ediyor. Bu küçük yürekler, patlamaların ölümü ve yıkımın tozları arasında büyümek zorunda kalıyor. Savaşın gölgesindeki Gazze'deki masum çocuklar, hepimizin yüreğini sızlatıyor.
Savaşın içindeki masum çocuklar, yaşadıkları travmalara rağmen geleceğe dair umut taşıyan gerçek kahramanlardır. Topraklarına düşen bombalar onların oyun alanlarını yok edebilir, ama umutlarına asla zarar veremez. Onlar, ne olursa olsun hayata tutunmaya çalışırlar.
Savaşın zorlayıcı şartlarına rağmen, bu çocukların güzel şeyleri başarabilir, büyük hayaller halinde ve dünyada daha iyi bir yer haline gelebilirler. Eğitimleri ve sağlıkları korunduğunda, bu çocuklar ileride ülkelerinin liderleri, doktorları, mühendisleri ve sanatçıları olabilirler.
Unutmayalım ki, çocuklar geleceğimizi inşa eden gerçek kahramanlardır…
Gazeteciler, toplumun gözü ve kulağıdır. Gazeteciler; doğruluk ve tarafsızlık ilkesiyle gerçeği arama tutkusunu taşıyan cesur insanlardır.
İşte böyle bir maceranın kapılarını ardına kadar açan "Gece Yarısı Kütüphanesi" kitabı, okurlarını davet ediyor.
Üstün anlatım teknikleri, anlaşılır dili ve güçlü olay örgüsüyle okuyucuya hiç göremeyeceği bir deneyim sunan Gece Yarısı Kütüphanesi, 42 dile çevrilerek üstün başarı yakalar. Kitap, yazar Matt Haig'in kaleminden çıkmış Gece Yarısı Kütüphanesi, Nora’nın farklı seçimlerle birlikte yaşayacağı olası hayat hikayelerini konu alır. Farklı kişiler, arkadaşlıklar, romantik ilişkiler, işler, alışkanlıklar ve yaşam alanlarını beraberinde getiren Gece Yarısı Kütüphanesi içerisindeki kitaplar; Nora’nın yaşamını ve tercihlerini sorgulamasına neden olur.
"Gece Yarısı Kütüphanesi", sadece bir roman değil, aynı zamanda kitaplara, okumaya, hayal gücüne ve insanın içsel dünyasına dair derinlemesine bir sevgi mektubudur.
Eser, sadece kitap okuma alışkanlığı olanların değil, aynı zamanda okumaya yeni başlayanların ve hatta kitapları sevmediğini düşünenlerin bile kitapların büyüsüne kapılmasını sağlayacak kadar etkileyici.
"Gece Yarısı Kütüphanesi", okurlarını bir kitabın sayfaları arasında kaybolmaya davet eden, büyüleyici bir kitap. Eğer siz de kitapların büyülü dünyasına bir kez daha dalıp gitmek istiyorsanız, bu roman tam da aradığınız… Gece yarısı, karanlık odanızda bu kitabı açtığınızda, yeni bir dünyanın kapıları aralanacak ve sizi içine çekecek. Unutmayın, bazen en büyük keşifler, sessizlikte ve karanlıkta gerçekleşir…
Son zamanlarda en çok gişe alarak liderliğini sürdüren film, gösterimde olduğu ikinci haftasının sonlarına doğru halen büyük ilgi görmeye devam ediyor. 'Kuru Otlar Üstüne', 76. Cannes Film Festivali'nde Merve Dizdar'a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü kazandırdı. Deniz Celiloğlu, Merve Dizdar ve Musab Ekici gibi yetenekli oyuncuların başrollerini üstlendiği film, ücra bir kasabada yaptığı zorunlu görevini tamamlayıp tayin olmayı bekleyen bir öğretmenin hikayesini konu ediyor.Genç bir öğretmen olan Samet, Doğu Anadolu'da zorunlu görevini yapmaktadır.
Parklar küçülüyor, ağaçların yerini yüksek binalar alıyor ve sakin göller artık otoyolların altına gömülüyor. Sonuç ne oluyor? Şehir hayatının kaosunun ortasında huzur kaybediyoruz. Sessiz sakin yemyeşil hayata özlem duyup şehrin kargaşanın içinde çığlık atıyoruz. Her yeni bina yükseldiğinde, her yeşil alan kaybolduğunda, doğanın gerçek bir çığlık attığını hissetmeliyiz. Bu çığlık, ormanların, kuşların ve diğer doğal yaşamın yok edilmesiyle yankılanıyor. Sularımız kirleniyor, topraklarımız çoraklaşıyor ve havamız solunamaz hale geliyor.
Tiyatro, sahnedeki karakterlerin hikayeleri aracılığıyla insan doğasını, derinliklerini ve hayatın derinliklerini anlama olanağı sunuyor. Tiyatro, sahnedeki karakterlerin hikayeleri aracılığıyla insan doğasını, derinliklerini ve hayatın derinliklerini anlama olanağı sunuyor. Oyuncuların samimi performansları, seyircileri gerçek hayattan uzaklaşıp farklı bir dünyaya götürüyor. Bu dünya, bir anda kendinizi güldüren bir komedi, düşündüren bir drama veya heyecanlandıran bir macera olabilir.
Son birkaç yıldır herkes zor bir sınavdan geçti, ancak şimdi akıllara yeniden gelen soru şu: Yeni bir pandemi mi geliyor?
Ben uzak mesafeleri sevemeyenlerdenim. Uzaklık, sevdiklerimizle olan bağları güçlü tutabilir, teknolojinin sunduğu olanaklar sayesinde iletişimin sağlanması mümkün olabilir ama bir ekranda görünen ifadeler gerçek bir dokunuşun, samimi bir gülümsemenin yerini tutamaz.
İklim değişikliği büyük ölçüde insan faaliyetlerinden kaynaklanan bir sorundur. Fosil yakıtların kullanımı sera gazlarının salınımını artırıyor bu da atmosferin sıcaklığının artmasına neden oluyor. Bu da deniz seviyesinin yükselmesi ve daha aşırı hava olayları gibi sorunlara yol açıyor. Ancak umudu yitirmek yerine, farkındalık yaratmak ve harekete geçmek gerekiyor. Herkes enerji tasarrufu yaparak, israfı azaltarak ve çevre dostu bir yaşam tarzı yaşayarak sorunlar ile mücadele edebiliriz. Küresel iklim değişikliği hedefimiz olabilir ama bu hedefi değiştirmek de bizim elimizde. Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için iklim kriziyle mücadele etmek gerekiyor. Bu sorunun önemini anlayıp birlikte çalışırsak değişimi başarabiliriz.
Günün büyük bir bölümünü işte geçirirken, ev, aile ve sosyal hayatın gereklilikleri arasında sıkışıp kalmak kolaydır. Fakat dengeli bir yaşam tarzı benimsemek, enerjik ve sağlıklı bir hayatın anahtarıdır.
En önemli adımlardan biri, dengeli beslenmek aslında. Fast food menüleri ve şekerli atıştırmalıklar, sağlıklı tatların önüne geçebiliyor. Ancak, doğal ve besleyici yiyeceklerle beslenmek, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu vitaminleri ve mineralleri almanızı sağlar.
Beraberinde, fiziksel aktivite de hayati bir öneme sahiptir. Oturarak geçen uzun saatler, vücudu olumsuz etkiler. Yürüyüş yapmak, sporla uğraşmak veya yoga gibi aktiviteler hem fiziksel hem de zihinsel sağlığınızı destekler. Düzenli egzersiz, enerji seviyelerinizi artırır ve stresi azaltır.
En önemli etkenlerden biride, uyku düzeni. Yeterli uyku almak, vücudunuzun dinlenmesi ve kendini yenilemesi için önemlidir. Uyku eksikliği, odaklanma sorunlarından, bağışıklık sisteminin zayıflamasına kadar birçok soruna yol açabilir.
Son olarak ise, stresten uzak durmak da sağlıklı yaşam tarzının önemli bir parçası. Yoga, meditasyon veya hobiler gibi stresi azaltıcı aktiviteler, zihinsel ve duygusal dengeyi sağlar.
Unutmayın ki sağlık, yaşam kalitesini artıran bir hazine gibidir. Kendinize ve vücudunuza iyi bakarak, hayatınızı enerjik ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilirsiniz. Sağlık gerçekten de en büyük zenginliktir.
Kişisel gelişim öncelikle kendimizi tanımakla başlar. Daha sonra kendimizi tanıdığımız süreçte güçlü ve zayıf yönlerimizi keşfederiz. Zayıf kaldığımız noktaları geliştirerek daha iyi bir ben yaratırız. Bu zaman zarfında, okumak, yeni bir şeyler öğrenmek, hedefler koymak önemli. Tabi en önemlisi de kendimize karşı dürüst olmak. Atılan her adım ne kadar küçük olursa olsun unutmayın ki büyük değişimlere yol açabilir.
Bu çığlık, çevre sorunlarına karşı duyarlılığımızın daha da artırılması gerektiğini haykırıyor. Plastik kirliliği, her yıl milyonlarca plastik atığın denizlere boşaltılması sonucu oluşuyor. Bu atıklar, deniz canlılarına, doğaya ve insanlara zarar veriyor. Denizler ne yazık ki plastik çöplüğüne dönüşmüş durumda…
İş dünyasından sanata, el sanatlarından gastronomiye kadar ürün ve etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Bu fuardaki geniş ürün yelpazesi İzmir'i sadece bir liman kenti değil aynı zamanda bir kültür merkezi haline getiriyor.
9 Eylül, İzmir'in işgalden kurtuluşudur. Bu özel gün de İzmirliler sadece zaferi kutlamakla kalmıyor, aynı zamanda halkımızın bağımsızlık sevgisini de kutluyor. 1922'de İzmir işgal edildi. Ancak işgalciler o dönemde İzmir'in sadece coğrafi bir şehir olmadığını unutmuşlardı. İzmir, vatan kalbinin attığı, bağımsızlık ateşinin hiç sönmediği bir şehirdi. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Türk devleti İzmir'e özgürlüğü getirdi. Bu zafer, Türk halkının birlik ve beraberlik içinde büyük başarılara imza attığının kanıtıydı.
Bu sadece bir fuar değil, aynı zamanda İzmir'in tarihini, kültürünü ve coşkusunu yansıtan bir kutlama.
Sonbaharın gelmesi, belki de en naif dönemlerden biri. Şimdi yapraklar kızarmaya ve düşmeye başlar, hava serinlemeye başlar ve doğa renk paletine dönüşür.