Her ekonomi sezonu kendi melodisini çalar; bu hafta ise Türkiye’deki kırılgan dengeler, küresel risk rüzgarları ve yerli fırsatlar arasındaki etkileşim göz kamaştırdı. Dolar-TL, faiz politikaları, enflasyon verileri ve ihracat performansı, adeta birbirine bağlı birer senfoni gibi çalınıyor. Peki bu sürecin nota dizisi nelere işaret ediyor?
Küresel ortamın gölgesinde yerel kırılganlıklar
Dünya ekonomisinde, ABD Merkez Bankası’nın sıkı para politikasına yönelik kararlılığı, gelişmekte olan ülkelere sermaye çıkış baskısı yaratmaya devam ediyor. Bu baskı, Türkiye gibi dış finansman ihtiyacı yüksek ülkelerde döviz kuruna değerli katkılar sunuyor. İçeride ise yüksek faiz, kredi maliyetlerini yukarı çekerek reel sektörü zorluyor.
Öte yandan enerji fiyatlarında yaşanan artış, dış ticaret maliyetlerini büyütüyor. Türkiye’nin ithalata bağımlılığı düşünüldüğünde, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki yukarı yönlü sürprizler, cari açığı yeniden gündeme getiriyor.
Enflasyon, para politikası ve kamu beklentisi
Enflasyon verileri halen tek hanelerin çok üzerindeyken, halkın alım gücü zayıflıyor. Bu durum, para otoritesini faiz indirimi konusunda temkinli davranmaya zorluyor. Mevcut veriler, TCMB’nin “sabır” sinyallerini koruyacağını düşündürüyor. Çünkü erken gevşeme hamlesi, enflasyon beklentilerini olumsuz sarmallaştırabilir.
Hazine cephesi de faiz yükünün kamu borçlanma maliyetlerini baskılamaması için sıkı davranıyor. Ancak bu sıkılık, kredi akışını sınırlayıp büyüme hızını düşürebilir. Dengede kalmak, bu haftanın temel politikası — ama bu denge her zaman kolay kurulmuyor.
Dış gündem: Ticaret, yatırım ve jeopolitik
IMF, Türkiye için büyüme tahminini yukarı yönlü revize etti. Bu, dış yatırımcıların umutlarını kısmen canlandırdı. Ancak bu heyecan, rejim değiştiren jeopolitik risklerle gölgelenebilir. Bölge ülkelerindeki istikrarsızlık, tedarik zincirlerini yeniden şekillendiriyor; Türkiye’nin hem avantajı hem de dezavantajı bu noktada şekilleniyor.
İhracatta yüksek katma değerli ürünlerin payı az, orta ve düşük teknolojili ürünlerin ağırlığı yüksek. Bu yapı, önümüzdeki süreçte dış ticaret dengesini zorlayabilir. Ama doğru desteklerle, özellikle KOBİ’ler ve teknoloji odaklı üretim alanları, dış pazarlarda fark yaratabilir.
Pozitif ipuçları ve stratejik yönelimler
Sanayi üretiminde bazı sektörler-dövizle çalışan-güçlü direnç gösteriyor. Ayrıca tarım üretiminde artan verimlilik, gıda fiyatlarında baskıyı biraz hafifletebilir. Öte yandan kamu yatırımlarında altyapı projeleri devreye giriyor; bunlar, özellikle iç talebi canlandırıcı etkiler yaratabilir.
Dijital dönüşüm ve yeşil ekonomi alanlarına yönelim, Türkiye’nin hem iç pazarda hem dış rekabette avantaj yakalamasına kapı aralıyor. Yenilenebilir enerji projeleri, elektrikli ulaştırma sistemleri, ileri malzeme teknolojileri — yakından izlenmesi gereken alanlar.
Kapanış: Ne kadar iyimser, ne kadar temkinli?
Bugünün piyasasında temkinli iyimserlik geçerli tutum gibi görünüyor. Yüksek belirsizlik koşullarında, ekonomik aktörler istikrar arıyor. Hükûmetin mali-düzenleyici çabaları, piyasalara güven aşılayabilir; ancak bu güven, sürdürülebilir büyüme yaklaşımlarına dayanmadan kalıcı olamaz.
Seçim rüzgârları, ekonomik tercihleri belirginleştiriyor: üretim mi, tüketim mi; ihracat mı, ithalat mı; devlet müdahalesi mi, piyasa mekanizmaları mı? Bu soruların yanıtları, önümüzdeki haftalarda Türkiye ekonomisinin rotasını çizecek.
Bu haftalık ekonomi senfonisinde notalar hâlâ karışık. Ama doğru partisyonu tutturan yöneticiyle, tını umut verici hale gelebilir.
Önemli bilgilendirme: Bu köşede yer alan değerlendirmeler, dünya ekonomisindeki güncel gelişmeler ve çeşitli olasılıklar çerçevesinde kaleme alınmıştır. Sunulan veriler ve analizler, kesin yatırım tavsiyesi niteliği taşımamaktadır. Her yatırım kararı öncesinde kendi araştırmanızı yapmanız ve profesyonel bir finans danışmanına danışmanız tavsiye edilir.