Bir babanın oğluna nasihatı
- Oluşturulma Tarihi : 30.12.2025 16:19
- Güncelleme Tarihi : 30.12.2025 16:19
Oğlum,
Gel, bugün sana bir nasihat değil;
bir hikâye anlatayım.
Ama öyle masal gibi değil…
Hayatın içinden, sokağın tozundan, evin sessizliğinden süzülüp gelen bir hikâye bu.
Sonunda dersini sen çıkaracaksın.
Bir zamanlar bir baba vardı.
Sıradan bir baba…
Ne serveti vardı ne de yüksek makamı.
Ama bir özelliği vardı:
Hayata dikkatle bakardı.
Ayrıntıları kaçırmazdı.
Ve oğlunu da böyle yetiştirmek isterdi.
Evde musluk açık kalınca uyarırdı.
Lamba boş yere yanıyorsa söndürürdü.
Dağınıklık görürse düzeltmeden geçmezdi.
Oğlu için bunlar zamanla tahammül edilmez hâle geldi.
“Bu kadar da olmaz,” derdi içinden.
“Hayat bu kadar hesapla yaşanmaz.”
Babayı, hayatın ritmini bozan bir ses gibi görmeye başlamıştı.
Bir gün dayanamadı.
Bir iş görüşmesine gidecekti.
Kendi kendine karar verdi:
“Eğer bu işi alırsam, evi terk edeceğim.
Kendi düzenimi kuracağım.
Kimse bana musluğu, lambayı, düzeni hatırlatmayacak.”
Ama oğlum,
hayat bazen insanın niyetini duymazdan gelir,
niyetini sınar.
İş yerine vardığında ilk dikkatini çeken şey,
bahçe kapısındaki sürgü oldu.
Kapı her açıldığında sürgü çarpıyor, rahatsız edici bir ses çıkarıyordu.
Bir an durdu.
“Benim işim mi?” dedi içinden.
Sonra eli sürgüye gitti.
Düzeltti.
Biraz ilerledi.
Bahçenin köşesinde boşa akan bir musluk vardı.
Su sessizce akıyordu.
Kimse fark etmiyordu.
Eğildi, kapattı.
Güneşin altında açık bırakılmış bir vantilatör gördü.
Kapatıp yoluna devam etti.
Koridorda ters duran bir yön levhası…
Düzeltti.
Bekleme salonuna girdi.
Gün ışığı içeri dolmuştu ama lambalar yanıyordu.
Birer birer söndürdü.
Bunları yaparken kimseye bakmadı.
Kimseye “ben yaptım” demedi.
Sadece içi rahatladı.
Mülakat başladı.
Sorular beklerken,
yetkili sadece şunu sordu:
“Ne zaman işe başlayabilirsiniz?”
Şaşırdı.
“Bu bir şaka mı?” diye düşündü.
Yetkili gülümsedi ve gerçeği anlattı:
“Buraya senden önce birçok kişi geldi.
Ama kapıyı düzelten olmadı.
Musluğu kapatan olmadı.
Yanlışı görüp düzelten olmadı.
Sen yaptın.
Biz işte tam da bunu arıyorduk.”
O an oğlum,
genç adamın aklına bir ses düştü.
Evde duyduğu o tanıdık ses…
Babasının sesi.
İşte o an anladı:
Babası ona ev düzeni öğretmiyordu.
Hayat düzeni öğretiyordu.
Bak oğlum,
bir baba dünyada birçok şeye yenilebilir.
Ama evladına yenilmekten korkmaz.
Bilakis, bunu ister.
Ben beni geçmeni isterim.
Benden daha bilgili olmanı,
benden daha güçlü durmanı,
benden daha iyi yerlere gelmeni isterim.
Ve bil ki,
bir baba dünyada kıskanmadığı tek şey varsa,
o da evladının kendisini geçmesidir.
Psiko-sosyal olarak insan şunu bilmeli:
Hayat, sorumluluk alanı seçer.
Ayrıntıya bakanı ayırır.
“Bana ne” demeyeni öne çıkarır.
Ben sana düzeni öğretirken,
aslında seni hayatta fark edilen biri yapmak istedim.
Çünkü kimse yüksek sesle konuşanı değil,
doğru yerde doğru şeyi yapanı unutmaz.
Oğlum,
Bir gün beni geçersen,
arkana bakma.
Çünkü arkada,
sessizce ama gururla alkışlayan bir baba olacak.
Ben seni geçmeni alkışlarım.
Çünkü bir babanın gerçek zaferi,
evladının yürüyüşünde gizlidir.
Hayat sana çok şey soracak.
Ama çoğu zaman sesini yükseltmeyecek.
Bir muslukla soracak.
Bir lambayla sınayacak.
Bir kapı sürgüsüyle deneyecek.
Sen gör oğlum…
Ve gördüğünü düzelt.
Gerisi gelir.