Bir nesli kaybetmemek için son çağrı
- Oluşturulma Tarihi : 26.12.2025 16:36
- Güncelleme Tarihi : 26.12.2025 16:36
“Çocuklarınızı bulunduğunuz çağa göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin.”
Hz. Ali’ye atfedilen bu söz, bugün artık sadece bir hikmet cümlesi değil; psikolojinin, sosyolojinin ve eğitim bilimlerinin ortak kanaatidir. Ama bir şartla: Bu sözü köklerinden koparmadan, yanlış anlamadan uygularsak…
Bugün çocuklarımızı kaybetmiyoruz belki, ama kaybetme eşiğinde tutuyoruz. Çünkü dünya hızlandı, sınırlar silindi, ekranlar çoğaldı. Biz ise hâlâ çoğu zaman “bizim zamanımızda” diyerek konuşuyoruz. Oysa araştırmalar açıkça söylüyor: Çocuk, geçmişle değil; anlamla bağ kurar.
Ergenlik dönemi, insan hayatının en kritik kavşağıdır. Psikologlar bu dönemi “kimlik inşası” olarak tanımlar. Genç, aynaya bakar ve şunu sorar: Ben kimim? Eğer bu soruya evde, ailede, kültürde, inançta cevap bulamazsa; cevabı başka yerlerde arar. Sosyal medya oradadır. Sanal kahramanlar oradadır. Popüler ama geçici kimlikler oradadır.
İşte kayıp tam da burada başlar.
En büyük yanılgımız şudur:
“Biz böyle büyüdük, onlar da böyle büyüsün.”
Oysa bilim diyor ki: Zaman değişti, çocuk değişti, ihtiyaçlar değişti. Ama değerler değişmedi. Değişmemesi de gerekir.
Çocuk ve ergen psikolojisi bize net bir tablo sunuyor:
Aşırı baskı, kişiliği eziyor.
Sınırsız özgürlük, yön duygusunu yok ediyor.
Sağlıklı gelişim ise değer + sınır + şefkat + örneklik dengesinde mümkün oluyor.
İslam ahlakı tam da bu dengeyi tarif eder. Çocuk, bastırılacak bir varlık değil; korunacak bir emanettir. Peygamber Efendimiz’in çocuklara yaklaşımı; korku değil güven, ceza değil merhamet, emir değil örneklik üzerinedir. Kur’an’ın akla ve vicdana yaptığı vurgu, fikri hür ama ahlaken sorumlu bir insan modelini hedefler.
Bugün “iyi eğitim” denildiğinde akla sadece diploma geliyorsa, büyük bir yanılgı içindeyiz. Eğitim bilimleri artık şunu söylüyor: Akademik başarı tek başına yetmez. Karakter yoksa, bilgi tehlikelidir. Güç var ama ahlak yoksa, yıkım kaçınılmazdır.
Dünyadaki kargaşa ve savaşlar bize bunu acı bir şekilde gösteriyor.
Teknoloji var, silah var, bilgi var…
Ama vicdan yoksa, insanlık yoktur.
O yüzden çocuklarımıza sadece meslek öğretmek yetmez. Onlara insan olmayı öğretmek zorundayız. Empatiyi, adaleti, merhameti, sorumluluğu… Mazluma bakmayı, hakka taraf olmayı…
Sosyolojik araştırmalar şunu da ortaya koyuyor: Aidiyet duygusu güçlü olan genç savrulmaz. Kendi kültürünü, tarihini, inancını bilen birey; çağın içinde kaybolmaz. Ama bu değerler korkuyla değil, anlamla ve sevgiyle aktarılmalıdır.
Bugünün genci dijital dünyadan koparılamaz. Yasaklamak çözüm değildir. Asıl mesele, rehberliktir. Genç, nasihatten çok örnek ister. Söyleneni değil, yaşananı izler.
Bugün çocuklarımıza verdiğimiz her doğru değer, yarının huzurudur.
Bugün ihmal ettiğimiz her sorumluluk, on yıl sonra karşımıza toplumsal bir fatura olarak çıkar.
Çocuklarımızı yaşadığımız çağa hapsetmeyelim.
Ama yaşayacakları çağa hazırlarken köksüz de bırakmayalım.
Kökü sağlam olan ağaç, fırtınadan korkmaz.
Değerle yetişen genç, çağın esiri olmaz.
Bu bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Bu bir temenni değil, son çağrıdır.