Geçen gün…
Elime bir kitap geçti.
Adı: Yaklaşan Dalga.
Yazan: Mustafa Süleyman…
Yapay zekâ üzerine çalışan bir isim.
DeepMind kurucularından… Google’da yöneticilik yapmış.
Kitabı açtım…
İlk sayfasından itibaren…
İçimde bir soru büyümeye başladı:
“Biz neye hazırlanıyoruz?”
Evet, bir dalga geliyor.
Ama bu öyle sıradan bir dalga değil.
Ne okyanusta, ne denizde…
Bu, teknolojinin dalgası.
Yapay zekâ…
Kuantum bilgisayarlar…
Sentetik biyoloji…
Otonom sistemler…
Hepsi bir araya gelmiş…
Bize doğru ilerliyor.
Süleyman diyor ki:
“Bu teknoloji bolluk getirebilir… ama aynı zamanda kaos da.”
Evet…
Bu dalga, hastalıkları yok edebilir.
Enerji sorununu çözebilir.
İnsan ömrünü uzatabilir.
Ama…
Aynı dalga…
Devletleri sarsabilir.
Toplumları bölebilir.
İnsan mahremiyetini ortadan kaldırabilir.
Tek soru şu:
Bu dalgayı kontrol edebilecek miyiz?
Süleyman buna “kontrol etme problemi” diyor.
Yani…
Yarattığımız gücü nasıl denetleyeceğiz?
Yapay zekâ karar verecek ama…
Peki, biz karar vereni nasıl denetleyeceğiz?
Yıllar önce…
Küreselleşme için şöyle denmişti:
“Kaçınılmaz bir dalga.”
Şimdi de aynısı yapay zekâ için söyleniyor.
Fakat bu kez fark şu:
Bu dalga, sadece ekonomiyi değil…
Devletin yapısını…
Gücün tanımını…
İnsanın anlamını sorgulatıyor.
Dalgaya hazır mıyız?
Kurumlarımızla… Hukukumuzla… Ahlaki pusulamızla?
Bilinmez.
Ama bildiğim bir şey var:
Bu sorular artık sadece bilim insanlarının değil…
Siyasetçinin de, gazetecinin de, öğretmenin de, çiftçinin de sorusu.
Bu dalga…
Hepimizin kapısını çalacak.
Kimimiz boğulacak,
Kimimiz yelken açacak.
Sözün özü:
Dalgayı durduramazsınız. Ama yön verebilirsiniz.
Yeter ki geç kalmayalım.