Yaşamın Asıl Amacı Mutlu Olmak Mıdır?
Mutluluğa giden yol aslında yaşamın anlamlılığında etik ile kucaklaşmak ile mi mümkündür?
Ahlâki bir akılla ve etik bir dünyada yaşayabilmenin kaynağı aslında mutluluk mudur, mutluluğa erişmek midir yoksa bizi mutluluğa ulaştıracak bazı değerleri bilmek midir? Bu değerlerin farkına varmak bunları içselleştirmek ve yaşam döngümüzü bu yöne çevirmek midir? Bir insan kendi varlığını amaç haline getirdiğinde başkaları için de aynı görüşte olur. Dolayısıyla yaşam içerisinde o amaç doğrultusunda yönümüzü iyiliğe doğruluğa çevirdiğimizde iki temel önemli kavram ve etik değer karşımıza çıkmaktadır. Merhamet ve vicdan. Bu kavramların anlamlı bir şekilde yer bulabilmesi için ise eşitlik ve adalet ilkelerinin devrede olması gerekir. Tam da bu noktada, bu değerler ekseninde çıkarın bir kenara bırakılması önem kazanır. Çıkar devrede olmadığında, daha geniş bir perspektiften bakılarak gerçek bir iyilik hali sağlandığında, ancak o zaman gerçek etik değerlerden söz edebiliriz.
Bir insan varlığını amaç haline getirdiğinde değerlerin anlamı değişmeye başlar. Yani o an için mutlu olup olmaması, istediği gibi bir yaşam sürüp sürdürmemesi ya da yaşamın içerisindeki değişim ve dönüşümlerin meydana gelmesi, onu amaçsal varlığından uzaklaştırmaz. Mutluluk kavramı bir bireyin yaşam içerisinde istediği şeyleri bu başarı, ekonomik güç ya da farklı edinimler olabilir elde etmesi ve bunların süreklilik arz etmesi şeklinde tanımlanabilir. Ancak günümüzde bu noktada mutluluğa ilişkin bakış açısı, insanların varlıklarını daha çok araçsal olarak değerlendirdiklerini; anlık mutluluklar olarak tanımladığımız, aslında haz duygusunun ön planda olduğu bir anlayışın egemen olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, tam anlamıyla algılanamayan ve içeriği doldurulamayan bu tür bir mutluluk, geçici bir nitelik taşımaktadır.
İyilik, bir insandan istenilen ve beklenilen davranışları gerçekleştirmesidir. Bu istek ve beklentilerin temelinde ise olumluluk yatar; yani güzel yöne evrilen davranışlardan söz ederiz. Bir davranışın iyiliğe dönüşebilmesi ve iyilik olarak atfedilebilmesi için temel nokta, niyetinin olumlu olmasıdır. Bu noktada devreye insanın iradesi girer. İnsan, kendi değerler sistemi içinde iyiliği amaç haline getirmelidir.
Mutluluğu odak noktamız yapmadığımızda ve onun yerine kendi değerlerimizi merkeze aldığımızda, iyiliğimizi nasıl geliştirebiliriz? Merhamet ve vicdan duygumuzu yaşama nasıl aktarabiliriz? Ben ülkeme, insanlığa nasıl iyi bir insan olarak katkıda bulunabilirim, onların yaşamında nasıl iyilikle yer alabilirim? İşte bu sorular etrafında şekillenen bir yaşam biçimi benimsemeliyiz. Çünkü ortak bir amaç noktasında buluşamadığımız, başkalarının iyiliği için çaba göstermeyi hayat felsefemizin bir parçası haline getiremediğimiz sürece, mutluluk üzerine ne kadar çok kitap yazılırsa yazılsın, bize ne kadar çok anlatılmaya çalışılırsa çalışılsın, ne yazık ki elimiz boş kalacaktır. Bu nedenle çok küçük yaşlardan itibaren başlaması gereken bir değerler öğretimi büyük önem taşımaktadır. İyiliğin anlamı, iyi insan olmanın önemi, pasif iyiliğin yeterli olmadığı, gerçek iyiliğin ancak kötülüğü bertaraf ederek mümkün olabileceği, bireylerin yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmemesi gerektiği, karşısındaki bireyin haklarına saygı duyması ve herkesin sadece insan olmasından kaynaklı bir değere sahip olduğunun fark edilmesi, öğretilmeli ve bu doğrultuda bir yaşam yolculuğu inşa edilmelidir.
Dünyada etik olabilirliğin mümkün olması; odaklandığımız kavramların başarı, mutluluk ya da güçten uzaklaşarak iyilik, merhamet, vicdan, adalet, eşitlik, doğruluk ve hak gibi değerlere yönelmesiyle mümkündür. Bu değerleri içselleştirdiğimizde, zaten mutluluk arayışına ihtiyaç duymayız. Çünkü iyiliğin egemen olduğu, güvenliğin sağlandığı, kişinin kendini huzurlu, rahat ve güvende hissettiği bir yaşam alanında mutsuzluktan söz edilebilir mi?
İnsanın kendine bir amaç edinmesi, kendi öz değerinin farkına varması, değerler sistemini geliştirmesi ve küçük çevresinden başlayarak tüm insanlığa fayda sağlayacak bir yöne evrilmesiyle birlikte, dünyada etik olabilirlik mümkün hale gelecektir. Çünkü bu noktada artık kötülükten, yanlıştan ya da zarardan söz etmeye gerek kalmayacaktır.
İnsana ait bilişsel fonksiyonları ve otonom davranışları sergileyen işletim sistemleri yapay zeka olarak tanımlanmaktadır. 1970'li yıllardan sonra sağlık alanında ortaya çıkan değişim ve dönüşümlerle beraber yapay zeka kavramından sağlıkta bahsedilmeye başlanmıştır. Son 10 yıllık döngü içerisinde sağlıkta yapay zeka, ulusal ve uluslararası düzeyde mucizevi yaklaşımlarıyla ve birçok kullanım alanıyla dikkat çekmektedir. Ancak ilgili süreçler beraberinde sorunları ve özellikle de etik sorunları gündeme getirmiştir. Bu bağlamda uluslararası düzeyde hem Avrupa Birliği (AB) hem de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından, ülkemizde ise Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından yapay zekanın etik yönüne ilişkin çeşitli yönetmelikler yayımlanmıştır. Özellikle yapay zeka ürünü olacak herhangi bir materyal, herhangi bir işletim sistemi için tasarım uygulama ve geliştirme aşamasında etik düşünüşün devrede tutulması ve etik yaklaşımla beraber etik duyarlılık ekseninde ve doğru etik karar verme süreciyle oluşturulmuş olan bir yapay zeka sistemi ortaya konması zorunludur.
Etik, aslında bizim düşüncelerimizde başlayan, yaşamımızın her alanında içselleştirmemiz gereken, iyiye ve doğruya ulaşma noktasında felsefenin bir alt disiplini olarak yer alan bir kavramdır. Mutlak iyi ve mutlak doğruya ulaşma noktasını hedef alan, etik düşünüşü seçen insanın meslek etiği bağlamında da etik davranmayı ve mesleğini icra ederken ya da mesleğine ait herhangi bir ürün geliştirirken ya da teknolojiyle iç içe olurken etik düşünüşle yol alması vicdani bir yükümlülüktür. İşte tüm bunlar bağlamında ele aldığımızda, sağlıkta yapay zekaya ait ürünlerin üretilmesi, kullanılması, yönetilmesi ekseninde de etik duyarlılıkla hareket edilmesi kaçınılmazdır. Peki bu, bizim mesleki ve vicdani yükümlülüğümüz müdür, etik sürece yönetebilmek bağlamında bizler ne yapacağız? Öncelikle yapay zekaya ait bir tasarım gerçekleştirirken bunun alt yapılarını oluşturduğumuzda tamamıyla ilgili verileri çoklu veri tabanı oluşturarak yerleştireceğiz ve bu verileri oluştururken asla bias yani yan tutmadan, neyi istiyorsak onun çoklu örnekleme ortaya koyarak gerçekleştireceğiz. Örneğin; bir hastalık grubuna ilişkin ön tanılama ya da tedavi seçenekleri sunabilen bir yapay zeka sistemi oluşturmak istiyorsak her yaş grubundan, her cinsiyetten, her ırktan, her etnik kökenden, her sosyoekonomik, sosyokültürel düzeyden bireylere ait verilerin dahil olduğu bir sistem oluşturmak zorundayız. Bu verileri oluştururken gerçekten bizi doğru sonuca götürecek nicelik olarak çokluğu seçmek zorundayız. Yani sadece niteliğini desteklemek değil nicel olarak ya da çoklu bir veri kaynağı oluşturmak zorundayız ki doğruya ulaşılabilsin. Yine, ilgili uygulamaları gerçekleştirirken muhakkak bireyler ve hastalar üzerinde bir karar verme sistemi oluştururken açıklanabilir yapay zeka sistemini devreye sokmak zorundayız. Açıklanabilir yapay zeka sistemi belirlediği tanı, belirlediği tedavi protokolü ya da herhangi bir konuda karar verme noktasında gerçekleştirdiğinde nedenleriyle, niçinleriyle bu ilgili belirlemiş olduğu başlıklara açıklama getirmektedir. Dolayısıyla hem sağlık profesyonellerine anlamlı bir rehber sağlarken hem de verdiği kararı belirli noktalara temellendirmektedir. Dolayısıyla açıklanabilir yapay zeka sistemi sağlık profesyonelleri için de daha güvenli bir alan yaratmakta ve hastaların ilgili noktalarda zarar görmesine de engel olabilmektedir.