Son zamanlarda özellikle sosyal medya üzerinden, din, ahlak, insan hakları gibi evrensel ve ortak insani değerlerimizin tartışmaya açılması büyük bir talihsizliktir. Bunlar hepimizin ortak değerleridir. Bizi toplum yapan, ahlaklı kılan, onurlu kılan, kısaca insan yapan değerlerimiz. Bu değerler, bilimsel ölçütlerle ve nezaket kuralları çerçevesinde tabi ki tartışılacak ve en doğru olanın bulunması için farklı görüşler ileri sürülecektir. Fakat acı olan şey, bu üstün insani değerlerin günlük politik kavga malzemesi yapılmasıdır. Bu tür tartışmalar bile, siyasal kamplaşma ve kutuplaşmanın toplumu nasıl bir çıkmaza ve uçuruma sürüklediğinin açık bir göstergesidir. Sosyal medyanın gizemli dünyasına kapılanların nasıl da akıldışı bir sürü psikolojisine kapıldıklarının net bir işaretidir. Hangi düşünceden olduğunuz önemli değil, öncelikle insan olduğunuzu hatırlayın lütfen.
Son günlerde, hiç ilgisi olmadığı halde “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi” yapılan siyasi tartışmalara dâhil edilmektedir. Genel olarak sosyal medyada, karşılıklı kutuplaşan ve gettolaşan trol ve troliçe gruplarının her türlü değeri Makyalevist bir ahlaksızlıkla siyasi amaçlarına alet etme girişimi topluma ve toplumsal barışa zarar vermektedir. Yapılan tartışmalardan – tartışma değil aslında, atışma ve kavgadan –anlaşılıyor ki ne saldıran ne de savunan İstanbul sözleşmesi okumuştur. Herkes sadece takip ettikleri grupların TT konularına göre bir pozisyon almaktadır. İstanbul Sözleşmesinin tam metni için (TBMM’de yapılan Komisyon ve diğer tartışma raporlarıyla birlikte) lütfen tıklayınız: https://im.haberturk.com/images/others/2020/02/20/STANBUL_SOZLESMES.pdf.
Sosyal medya gibi, kutuplaştırma ve gettolaşma platformlarında araştırmadan, düşünmeden yazan ve hiçbir toplumsal ilkeyi göz önünde bulundurmayan kişiler dağınık ve örgütlenmemiş gruplar denir. Bunların durumlarını McDougall şu tespiti çok iyi açıklamaktadır:“Böylesi bir grup “aşırı duygusal, dürtüsel, şiddetli, maymun iştahlı, kararsız, eylemlerinde ikircikli ve aşırı, yalnızca en kaba duyguları ve en az incelikli duyarlılıkları sergileyicidir; son derece telkine yatkın, kararlarında özensiz, yargılarında aceleci, en basit ve en eksik mantık yürütmeler dışında mantık yürütmede yeteneksizdir; kolayca egemen olunup yönetilebilir, özbilinçlilikten yoksundur, kendine saygı ve sorumluluk duygusu kalmamıştır ve kendi gücünün bilinçliliğiyle alınıp götürülmeye yatkındır, öyle ki herhengi bir sorumsuz ve mutlak güçten beklemeyi öğrendiğimiz tüm eylemleri ortaya koyar. Bu nedenle davranışı ortalama bir üyesinden çok, baş edilmez bir çocuğun ya da yabancı ortamdaki bir cahil, tutkulu bir yabanılın ve en kötü olgularda insandan çok vahşi bir hayvanın davranışına benzer”.
İstanbul Sözleşmesine karşı çıkanlar gerçekten neye karşı çıkıyor? Hangi saik ve motivasyonla karşı çıkıyorlar? Dini, siyasi, ahlaki, geleneksel ve toplumsal hangi gerekçelerle karşı çıkıyorlar? 81 Maddelik bu sözleşmeden din, ahlak ve vicdanla bağdaşmayan sadece bir cümle getirsinler, hak vereceğim. Lütfen, bu kadar mantıksız ve irrasyonel bir operasyonuna alet olmayın.
İstanbul sözleşmesi aile içinde, yani evde şiddetin kaldırılmasına yönelik tedbirlerin alınmasını öngörmektedir. Başka bir ifade ile kadınlar, çocuklar, engelliler, yaşlılar, hastalar(bakıma muhtaç olanlar), bazen erkekleri de kapsayan aile içi şiddetin her türlüsünü ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Aile içi fiziksel şiddet, taciz, tecavüz, sömürü ve zulmü kaldırmayı amaçlamakta ve mağdurları korumayı düzenlemektedir.
İstanbul sözleşmesine karşı çıkanlar, sarhoş ve ayyaş birinin eşine ve çocuklarına uyguladığı şiddetimi savunuyor? Çocuklarına tecavüz eden sapık bir ahlaksızı mı savunuyor? Bakmakla yükümlü olduğu bebeğe işkence eden vicdansız bir bakıcıyı mı savunuyor? Yaşlı anne ve babasına her türlü zulmü ve işkenceyi yapan hayırsız ve ahlaksız evladı mı savunuyor? Bakıma muhtaç hasta ve engelli aile bireylerini hayvan gibi bağlayan, işkence eden, hiçbir insani ve ahlaki değeri vermeyen merhametsizleri mi savunuyor? Çocuklara tecavüz eden sapkınları mı savunuyor? Gerçekten neyi savunuyorlar, İstanbul Sözleşmesine karşı çıkanlar?
Gerçekten neye karşı çıktığınızın farkında mısınız?
Çocuk istismarcılarına en ağır cezayı istersin; Tecavüzcüleri aşağılarsın; Eş katillerini lanetlersin; Hasta, engelli ve yaşlıya saygısızlığı kötülersin; tecavüzcüleri aşağılarsın ama bütün bu suçları engellemeye çalışan uluslararası bir sözleşmeyi hedef alırsın. Bu nasıl bir ahlaki tutarsızlıktır? Allah’ın (İsra 70. Ayette) onurlu yarattım dediği insanların (kadın, erkek, çocuk, engelli, yaşlı, hasta v.s.) onurlu bir yaşam sürmesini savunan bir düzenlemeye nasıl karşı çıkarsın?
Lütfen kavganızı başka yerde verin. Ortak ahlaki ilkelerimizi, dinimizi ve evrensel değerlerimizi kirletmeyin.