1
İlayda Uluman
İlkses Gazetesi Yazarımız

Çocuk Gelişimi Uzmanı İlayda Uluman

Yazarın Köşe Yazıları

Biz çocukken her şey daha güzel değil miydi?

Zaman, takvimler, tarihler, devirler hep değişir. Biz çocukken hem çocukluğun verdiği his ile hem de bulunduğumuz zaman içinde her şey daha basitti. Okula giderken beslenme çantamızı dizlerimize vurarak o yolda yürümek, karne günü ailemizle lunaparka gitmek, oyun oynarken annemizin seslenip bize uzattığı salçalı ekmeği yemek, sabah erken kalkıp çizgi film kuşağını izlemek ve birçok şey...  

O zamanın popüler çizgi filmlerindeki karakterlerin çantasını, su matarasını almak aramızdaki belki de tek yarıştı. Zamanın bizde ki tek algısı akşam ezanı okununca herkesin evine gitmesiydi.

Şimdi büyüdük, teknoloji ilerledi, devir değişti. Belki de çocukluğunu dolu dolu sokakları, bahçeleri doldurarak yaşayan son nesildik. Eski günlerin içimizdeki sıcak hissi hep Baki kaldı.  

Üç - beş taş ile ya da bir tahta çubuk ile bir sürü oyun yaratırdık ve hepimizin mutlu olmasına yeterdi. 

Şu zamanın sarsıcı güvensizliği, çocuklara dört duvarla çevrili bir dünya vermemize sebep oldu, oda dolusu oyuncak ile çocukların yaratıcılığa büyük bir ket vurduk.  

Yapabileceğimiz en büyük şey nice zamanlar değişse de çocukluğun aynı olduğunu ve çocukların sadece çocuk olduğunu unutmamak.

Bu yazının sonunda size tekrar soruyorum, biz çocukken her şey daha güzel değil miydi?


Çocuğun dünyası

Şunu hatırlatmak isterim ki, bir yetişkin olarak bizlerin en önemli ortak noktası bir zamanlar çocuk olmamızdı. Fakat çoğumuz bunu hayat karmaşasında, zamanın gerçekliğine bırakarak unuttuk. Çocukların o kendilerine ait dünyası, bizim karmaşık ve kaoslu dünyamızdan çok farklı bir gerçeklikle beraber gelen sonsuz hayal yolunu sunar. Onların dünyası bitmeyen bir heyecan ve keşiflerle doludur. Peki, biz yetişkinleriz yani onların gözündeki devler olarak çocukların dünyasını ne kadar anlayabiliyoruz ya da anlamaya açığız?
Çocuklar için burası, olağanüstü bir yer. Bir trenin sesi, bir mumun duvara yansıyan ışığı ya da yoldan geçen bir kedi onlar için bitmeyen bir hikâyenin parçasıdır. Onların dünyasında sıradan bir kozalak bile, bir mücevher değerinde olabilir. Bir tencere bateriye, bir saç fırçası mikrofona, bir kiraz küpeye dönüşebilir. Çocukluk, hayal gücünün uçsuz bucaksız yoluna en yakışabilecek dönemdir.
Fakat ne yazık ki, modernitenin hızı, teknolojinin bizi ele geçirişi, hayata karşı her noktaya yetişme çabası ve bizim “başarı, kıyaslama, mükemmeliyetçilik” odaklı bakış açımız, çocukların bu dünyasına dikenli bir tel örmekte! Onları, kendilerinin de ne olduğunu anlamadığı bilinçsiz yarışa sürüklüyor, oyun yerine büyüklük rolünün giyindiği görevleri, hayal yerine sıradanlık ve ciddiyeti dayatıyoruz.
Aslında oyun, bir çocuğun ilk ana dili gibi; hayal kurması ise hayata adım atmasındaki kapının ilk anahtarı.