Aklımıza o zamanlarda söylenen bir türkü geldi. Hüseyin İlbey’in sözünü ve müziğini yaptığı, Sadık Gürbüz Usta’nın çalıp söylediği bu eseri dilerseniz bir kere daha anımsayalım. Ne dersiniz?
Demiri toz ederler,
Kan serperler gökyüzüne...
Sevgiyi yoz ederler loy..
Kül ekerler kör gözüne...
Benim sevdam muratsız loy..
Ölüm düşmüş ellerime...
Kurşun bile kar etmiyor,
Şu susmayan dillerime...
***
Hâlâ dinliyoruz bu türküyü değil mi dostlar? 40 yıl oldu 12 Eylül olalı. Hey gidi hey! 12 Eylül öncesi toplumsal, siyasal ve ekonomik olguları şöyle bir gözden geçirirsek, “FAŞİST ASKERİ DARBE’yi” anlamamız daha kolay olur. Böylece belleğimizi yenileyip bu zulmü sonsuza kadar aklımızdan çıkarmayız. Sivas, Çorum, Maraş toplumsal olayları ayak sesleri idi faşizmin. Toplum adeta yarılmış, her gün kan gövdeyi götürüyordu. Siyasal çatışmalar toplumsal uzlaşmanın gerçekleşmesi önündeki en büyük engeldi. Ancak 12 Eylül’e giden yolda en belirleyici olan baş çelişki EKONOMIK BUNALIM AÇMAZI idi...
Bunun için ekonomi de makas değişikliğine ihtiyaçları vardı. Bunu adım adım ördüler... 24 OCAK 1980 EMONOMİK KARARLARI uygulanmaya başlanmıştı. Bu kararların toplumsal ve siyasal karşılığının oluşturulması gerekiyordu. Bu kararların can alıcı noktası; serbest piyasa ekonomisi ve NEOLİBERAL politikalar idi. Bunlar neleri içeriyordu? Emekçi sınıfların örgütlenmesine, üniversitelerin demokratik eğitim isteğine, halkın eğitim ve sağlıkta doğru yönlendirilmemesine, kısaca topluma dar gelebilecek ve soluk almasına engel olacak uygulamalardı. Bu uygulamalar PARLEMENTER sistemle yerine getirilemezdi. Parlamentonun feshi, siyasi partilerin kapatılması, toplumsal direncin kırılması, örgütlenme özgürlüğünün engellenmesi gerekiyordu. En önemlisi 1960 Anayasanın sağladığı özgürlüklerin tırpanlanması ve yeni bir anayasa idi.
“BAŞARDILAR!!!”
Arkalarında dünyanın o günkü efendisi ABD emperyalizmi vardı. Bir de halkı adım adım bu gelişmeye hazırlamışlardı. Toplumu ILIMLI İSLAM ile yönetmek temel amaçlarıydı. Doğu ve Güney Doğu’da yaşayan halka uçaklardan; Kuran ayetleri yazan bildiriler atarak, toplumsal birliği sağlamayı amaçlıyorlardı. İtiraz eden toplum yerine her şeye boyun eğen, düşünce tembeli olup, her şeyi kabul eden bir yapı oluşturuldu. 17 yaşındaki ERDAL EREN’in yaşı büyütülerek idam edildi. O günlerin en veciz sözünü söylemişti darbenin lideri; “Asmayalım da BESLEYELİM Mİ”
Zor bir dönem idi. Ama yukarda belirttiğimiz gibi etkilerini yaşamaya hala devam ettiğimiz gün gibi ortada dostlar. Daha ne diyelim? Sözlerimizi sevgili Sabahattin Ali’den bir dize ile bitirelim.
Yaşlar ki bir ırmaktır,
Dertleri sürür gider.
Gözyaşları içinde seneler,
Yürür gider.