Kültürler Yekpare Değildir…


  • Oluşturulma Tarihi : 30.10.2025 08:56
  • Güncelleme Tarihi : 30.10.2025 08:56

“Bilmezliğin tarlasına bir küçük kültür fidanı diktim.” Fakir Baykurt

“Türk Kültürü” diye yekpare, başka kültürlerden etkilenmemiş bir kültürün olması bilimsel ölçütlerde olası değildir… Türk olarak tanımlanan insanların pek çok farklı kültürden etkilenip, yetkin kültürlere sahip olduğunu aklımızdan çıkarmayalım… Kültürler, toplumların uzun yıllar boyunca ortak düşünce ve duygularının birikimi olarak ortaya çıktığını aklımızdan çıkarmayalım...

Onları anlamak, hele saygı duymak kolay değildir. İnsanlar, psikolojik yansıtma mekanizmalarını sadece diğer insanlara yönlendirmez, toplumlar ve kültürler de bu yansıtmalardan sık sık nasibini alır... Bu sebepledir ki çoğu insan içinde yaşadığı kültürü anlamaya çalışmak yerine, onu körü körüne ve cahilce yermeye veya göklere çıkarmaya yeltenir…

Aynı sebeple “diğerleri”ni düşman olarak görmek veya onlara özenmek de sık görülen davranış biçimleridir... Unutmamamız gerekir ki gruplaşmak, düşmanlık yapmak, komşuda pişene özenmek, kendini beğenmek, halinden hoşnut olmamak gibi insanların çeşit çeşit eski alışkanlıkları vardır...

Bu alışkanlıkların hepsinin bir zamanlar farklı işlevlere sahip olduğunu biliyoruz. Bazısı hala işlevselliğini koruyor...

Biz insanlığı yüz binlerce yıl önceki korkmuş, ertesi günü bir ağaç kovuğunda titreyen canlı olmaktan kurtaran, yaşama bağlayan, insan yapan yukarıda saydığımız eski alışkanlıkları olduğunu belirtelim…

İnsanın konuşma yeteneğinin gelişmesinin belki de biricik sebebi yaşam koşullarını güvence altına almak ve iyileştirmektir... Kültürler hakkında çok konuşuyor olmamızın sebebi de yaşam koşullarımız denen şeyin aslında tam olarak kültürün kendisi olmasıdır… İnsanların kültürlerin zaman içindeki değişimlerini hızlandırmak, yavaşlatmak veya yönlendirmek için, yoğun çaba sarf etmesine şaşırmamak gerekir... Atların kuyruğu; çamura, çalıya bulanmasın ya da savaşta engel teşkil etmesin diye düğümlenir. Bu kültür Türklere özgü bir uygulama değildir... Asya step atları tıknaz olduğu için, Türkler sıklıkla düğümlerdi. Asya steplerindeki diğer halkların da aynısını yaptığını biliyoruz…

Göçebe halklar için karşıdakinin kimliğini bilmek yaşamsal önem taşırdı…

Ayrıca göçebeler pek çok kültürle temas kurduğundan, farklı kültürler ve coğrafyalar konusunda çok bilgili olduğunu biliyoruz… Ticaretin; kültürel aktarım, etkileşim, haberleşme, bilgi ve tekniğin yayılımında rolleri çok büyüktür... Yine o yaşam biçimi, belirli bir hareket esnekliği ve göreli bir kültürel hoşgörü gerektirir... Bu özellikler; Doğu Roma ordusundaki “Türklerin” komuta kademesinde de rol almış, savaş konusunda bilgili ve deneyimli askerler kılmıştır... Kime karşı cephe aldıklarını bilmeden, koyun sürüsü gibi cepheye sürülecek kadar cahil veya akılsız değillerdi... Karşılarındaki düşmanın konuşmalarını duyacak kadar yaklaşmadan önce; onların kim olduklarını bilirler, öğrenirlerdi…

Düşmanın hangi taktikleri uygulayacağını, huyunu, zaafını, üstünlüğünü hesaplarlardı… Düşman konuşmalarını duyunca birden “Bunlar Türk’müş” diyecek kadar akılsız değillerdi… O dönem “millet” kavramı da “ümmet” kavramı da “ordu” kavramı da günümüzdeki gibi değildi... İttifaklar birden değişiverirdi. Malazgirt Savaşı’nda iki tarafta da eli silah tutanlar, “aman ha! tepemdeki monarş daha zengin olsun” diye savaşmıyordu... Savaş, sıradan asker için ya bireysel bir kazanç kapısı ya da yaşamda kalmak için katılmak zorunda kaldığı bir eylem biçimiydi… Daha kazançlı çıkmak veya kazanacağını öngördüğü safa geçmek sıradan bir olaydı... Hele yerleşik bir uygarlığa dışarıdan eklemlenen yabancı askerlerin, taraf değiştirdiği çok olurdu... “Paralı askerlik” yapan halklar bir kral ile birlikte savaşıp zafer kazandıklarında; o kralın ordusu yorulmuş ve güçsüzleşmişse onu da vurup kazancını katlarlardı… Bunları yapmak bilgi ve stratejik zeka gerektirir. Bu, o dönemin koşullarında asla hainlik veya dönekli değildi…

Aynı dili konuşan Türkler, tarihleri boyunca birbirlerini bol bol kılıçtan geçirmiş, yakmış ve birbirlerine saldırmıştır. Bunlar ayıp değildi. O zamanın ve mekanın ruhu buydu… Doğu Roma ordusundaki Türkler dünyanın farkındaydı. Durdukları tarafta kalmanın daha kârlı olacağını görseler ona göre davranırlardı… Onlar o çağın gereklerine göre yaşayan, yaşamda kalmayı başaran akıllı ve yetenekli insanlardı... Davar sürüsü gibi sopayla dürtülünce cepheye giden, başka büyük sürü görünce de o sürüye katılan birileri olduklarını iddia etmek doğru değildir… Sonuç olarak Türkler de her akıllı insan gibi somut koşulların somut soyutlamaların yapan, beynin korteksiyle hareket eden akıllı insanlardı. Bilim dışı abartılar doğru değildir…

Sevgiler…

Kültürler Yekpare Değildir…
Dr. Mustafa Torun
Yazarımız Kim ?

Dr. Mustafa Torun