Sebepleri ne olursa olsun, ortada yalın bir gerçek var: Günümüzde, Orta Doğu’dan bahsederken kullandığımız ad bile kendi adı değildir artık. Orta Doğu, “bir yerin doğusundaki toprakların ortası” olarak, Avrupa üstünden adlandırılmakta. Dünyanın artık sırf tahıl depolayarak zenginleşmeye izin vermeyen bir hal alması, endüstrileşme, ticari yenilikler, petrolün kullanıma girmesi gibi değişimler sonucunda Orta Doğu elitleri ellerindeki ekonomik ve/veya kültürel avantajı kaybetmiştir. Toplum ise zaten sistematik olarak cahil ve yoksul bırakılmıştır binlerce yıldır. Artık ne medreseler, ne manastırlar eski gücündedir. Altın süsleri, simli kıyafetleri sadece eski eşitsizliklerin bir hatırasıdır. Antik Çağ’dan gelen bilgileri devralmış kütüphaneleri, o bilgileri çoktan Avrupa’ya devretmiştir. Kurumuş bir ağaç gibi yanmışlardır sonra da. Küllerinden de doğamamışlardır ardından. Zira o kitapların kopyası halkın elinde yoktur.
Emperyalizmin birinci paylaşım savaşı sonunda özellikle İngiliz emperyalizmi bölgede kendine bağlı yeni yapay devletçikler oluşturmuştur. İngiliz emperyalizmi böylece yöneticilerini kendisinin belirlediği bu yapay devletçikleri kendi tarzına göre yönetme tarzı geliştirmiştir. Bu tavrı günümüzde hala devam etmekte ve ABD ile bir çatışma yaşamaktadır. ABD, 2. Dünya Savaşı sonrası dünyanın efendisi benim ve yeni Orta Doğu haritasını ben çizeceğim mantığı ile hareket etmektedir. Orta Doğu ülkelerinin yönetim ve halklarının yaşam tarzı büyük değişikliklere uğramıştır. Fakat bölgede yaşamış imparatorluk gelenekleri Orta Doğu halklarında kültürel anlamda zenginlikler katmıştır. Ancak başta da değinildiği gibi emperyalizm ile birlikte eğitim, sanat ve sanayi merkezi batıya kaymıştır.
Orta Doğu halklarının özgür iradeleri ile oluşturamadıkları yönetim tarzı ve yöneticileri büyük emperyalist güçlerinin denetimi altındadır. Emperyalist güçlerin sömürülerini pekiştirmek adına bu toplumların yaşadıkları ülkelere uyguladıkları sistemleri halklara mal edemeyiz. Bu çok büyük bir haksızlık olur. Dünyanın en büyük kütüphanelerinden olan İskenderiye Kütüphanesi yakıldığı tarihe kadar dünya bilim kaynağı merkezi durumundaydı. Aynı şekilde Bağdat’ta Abbasiler tarafından kurulan Beytü’l-Hikme Kütüphanesi ve Irak işgalinde işgalciler tarafından yakılan Bağdat Milli Kütüphanesi’nde benzer özelliklere sahipti. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak insanlığın bir dönem ilerlemesinin dinamikleri olan kültür, eğitim ve ticari hareketlilik sözü edilen bölge ve halklarının tarihsel bir birikimidir. Ancak kapitalizmin dengesiz gelişimi sonrası dünya gelişme merkezini doğudan batıya aktarmıştır
Orta Doğululuk, bazılarının sandığı gibi aşağılık bir durum da değildir elbette. Orta Doğululuk da diğer pek çok insanlık kültürü gibi bir kültürdür sadece. İyi yanları ve kötü yanları vardır, iyi günleri ve kötü günleri olmuştur. Hiçbir kültür, bir bütün olarak diğerlerinden daha üstün veya daha düşük olamaz. Kültürler arasında bir hiyerarşi olduğu iddiası sadece bir sanrı, bir safsata, hatta bir kitlesel imha silahıdır. Kültürleri hiyerarşik olarak sıralamak, sınıflamak, aşağılamak veya yüceltmek yanlıştır, akla ve bilgiye aykırıdır. Kültürleri öğrenmek, anlamak ve onlara saygı duymaktır doğru olan.
Katkılarından dolayı Eğitimci Yazar Cafer Keskin ve Araştırma Görevlisi Sinem Atay’a teşekkür ederim.