Bugünkü yazımı toplumsal bir konuda yazmaya çalışacağım. Umarım bu konuda farkındalık yaratırız.
Gün geçmiyor ki medyada nasıl besleneceğimiz, obeziteden yani şişmanlıktan nasıl kurtulacağımız, aldığımız kalorileri nasıl atacağımız belirtilmesin. Kimi programlar özel zayıflama diyetleri, kimisi de yemeyeceğimiz veya yiyeceğimiz gıdalarla ilgili. Bu programları izleyen veya okuyan insanlar acaba ne düşünüyor veya tepkileri nedir diye soruluyor mu? Bu önerilen gıda rejimlerini kaç kişi alıp uygulayabiliyor? Bu soruların sayısı çoğalacak ama bunlara sağlıklı yanıtların verileceğini, ya da verilse bile buna göre akıllı uslu toplumsal gerçekçilik çerçevesinde sunumlar yapılacağını sanmıyorum.
Dünyadaki “Neoliberal küresel kapitalist uygulamalar çerçevesinde; Gıda üretiminde, dağıtımında gıda tekellerinin çıkarları öncelikli olduğundan, insanların, hele çocukların sağlıklı beslenmeleri, bırakın sağlıklı beslenmelerini açlık sorunlarının çözülmesi olanak dışıdır. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütüne (OECD) göre ülkemizde her dört çocuktan biri aç olup, 39 ülke içerisinde üçüncü sırayı işgal etmekteyiz. Son 10 yılda kadın işgücünün azalmasına paralel olarak çocuk beslenmesindeki sorunlar artmıştır. Bu durum Çocuk açlığının yükselmesinde önemli bir unsur olup, ülkemizdeki yoksul aile çocuklarının şişman yerine zayıf olmaları dikkat çekicidir. Çocukların sağlıklı beslenememesi ve açlığında; ailede çocuk sayısının fazlalığı, genç doğumlar, sosyo ekonomik ve sosyo kültürel seviyede düşüklüğün yanında önemli etkenlerdir.
Dünya nüfusunun yaklaşık binde bir buçuğunun her yıl açlıktan öldüğü tahmin edilirken, yüzde 15’ine yakın insanın da açlık sınırında olduğu gözlenmektedir. Bu oranların beşte dördü çocuk nüfusa aittir. Bir milyara yakın çocuk temiz su bulamamaktadır. Ülkemizde de durum bu rakamlara paralel olup dışarıda yani sokaklarda yaşayan çocuk sayısı artmakta nerdeyse 50 bine yaklaşmakta, hatta bu rakamı da geçmektedir. Bu çocukların bırakın sağlıklı beslenmeyi, açlık sınırına yakın beslendiklerini kimse yadsıyamaz Diğer önemli sorun da çalışan çocukların beslenmesi daha doğrusu beslenememesidir. Çocuklarımızın yüzde 20’sinin çalıştığını, bunların yaklaşık dörtte üçünün kırsal kesimde olduğunu varsayarsak varın bu çocukların nasıl beslendiğini siz düşünün. Ülkemizdeki çocukların yüzde 25’nin yoksul çocuk olduğunu, çoğunluğunun Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesindeki kırsal kesimde yaşadıklarını düşünürsek, bunların kalori, protein, yağ ve vitamin yönünden dengeli beslenmelerini bir kenara koyun, karın tokluğuna beslendiklerini görmememiz için bir neden yoktur.
Dünyada ve ülkemizde önemli bir sorun da çöpe atılan gıdalardır. Gıdaların üçte biri gelişi güzel çöpe atılmaktadır. Bunların yarıya yakınının geri kazanılacağını öngörürsek, israfın ve anamalcı tüketimin ne boyutta olduğunu varın siz düşünün. Neden bu gıdalar israf ediliyor diye bir soru akla gelirse, yanıtı çok basittir. Bu tüketim çılgınlığının anamalcı yapılanmanın arz talep yapısında olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Ülkemizde de aynı durumu belirgin olarak saptamamak olanaksız olup, binlerce çocuğun çöplerden yiyecek topladığını yüzümüz kızarmadan izlemekteyiz.
SONUÇ VE YORUM: Ailelerde çocuk sayısının artışına paralel olarak yoksulluk artmakta, çalışan çocuk sayısı da ekonomik nedenlerle yükselmektedir. Yoksul çocukların sayısı son on yılda giderek çoğalırken bunların sağlıklı beslenmeleri zorlaşmaktadır. Yanılmıyorsam bu çocukların beslenememeleri sonucu önlenebilir birçok hastalığa karşı dirençleri azaldığından, çocuk ölüm hızının düşmemesinde önemli unsur olduğunu göz ardı edemeyiz. Medyada kafa karıştırıcı diyet programları yerine yoksulluk oranı yüksek olan ülkemizde sadece belli bir azınlığın aşırı beslenmeden kaynaklanan sorunları tartışılacağına, bu grubun ve özellikle yoksul çocukların bırakın sağlıklı beslenmeyi açlık sorunlarının nasıl giderileceğini tartışsak çok mu reyting kaybederiz? Yoksulların ve bunların çocuklarının günlerini açlık tokluk arasında geçirdiklerini düşünürsek, bunların sağlıklı beslenme diye bir sorununu neden tartışıp gündeme getirelim ki? Hem kim izlerki? Bir de her an patronun hışmına uğrayabiliriz. Yukarıda belirttiğim noktalara enflasyon, işsizlik ve yurdumuza gelen ve sayıları giderek artan aç ve çaresiz göçmen çocuklarını eklersek yeni bir makale yazmak gerekebilir.