İçerideki havasızlık artık bizim için hayatımızın sonunu işaret ediyordu. Bundan böyle tepkisiz kalmak, ölüme bile bile boyun eğmekten başka bir anlam taşımıyordu. Yakalanmayı, havasızlıktan ölmeye tercih edercesine birlikte aldığımız kararla sesimizi yükseltmeye, gürültü yaparak dikkati üzerimize çekmeye çalıştık.Hep beraber bir ağızdan çıkardığımız sesler üzerine, şoför korkuyla ve kısık bir ses tonuyla “Ne yapıyorsunuz hem kendinizi hem beni de yakalatacaksınız, susun”diye seslenerek tepki gösterdi. Hepimizin sinirleri gerilmişti. Şuurumuzu kaybeder gibi olmuştuk. İçinde bulunduğumuz sıkıntı ve stresten dolayı kullanmaktan kaçındığım kaba bir üslupla şoföre; ulan Hasan, beni dinle beni işitiyor musun?” “ şoför evet işitiyorum.” Sesini duyunca bana bak Hasan, sen dünyanın en alçak kişiliklerden birisin, insanlıktan nasibini almamış bir yaratıksın sen” diye bağırdım. Şoför Hasan, bana böyle hakaret edemezsin benden ne istiyorsunuz. “Bana” sizi Avrupa’ya götürdüğüm iyiliğin karşılığını mı veriyorsunuz” diyerek tepki gösterdi. Belki kaba konuşmuştum ama şoför bizi gerçekten her yönüyle ihmal ediyordu. İçinde bulunduğumuz sıcak ve havasız ortam yetmiyormuş gibi, susuzluk da çekiyorduk. Yanımızda ne yiyecek ne de su kalmamıştı. Susuzluk ve açlığa havasızlık da eklenince hepimiz bitkin düşmüştük. ( Devam edecek )