Bir kez daha aynı yolu, tekrar heyecanla daha umutlu olarak kat etmeye başlamıştık. Daha önce belirttiğim gibi araç hareket halindeyken, oluşan esintinin etkisi ile konteynerin içi serinliyor biraz daha rahat nefes alabiliyorduk. Asıl gitmemiz gerekli olan yöne doğru yol almamızdan dolayı sevincimiz beden dilimizden açığa çıkıyordu.
Bu sıralar Şaban’da heyecandan artık yerinde duramıyor, cezaevi avlusunda atılan volta misali o daracık kasanın içinde amaçsız bir şekilde dolanıp duruyordu. Asayişi sağlamakla ilgili görevli Enver, Şaban’a ‘Yeter artık yorulmadın mı sen? yerin neresi ise geç yerinde otur lütfen!’
Enver, Şaban’a yerine geç, otur demeyene kadar, Şaban yerinde sebat edemiyordu. Aradan geçen kısa bir süre sonra, Macar Slovak gümrük kapısına yaklaştığımızı aracımızın yavaşlaması ile anladık. Şoför bizleri alçak sesle uyararak kapıya giriyoruz sessiz olun diye uyardı. İçeride tam bir sessizlik hakim! Yine herkesin yüreği küt küt atıyordu. Herkesin tek düşüncesi ele geçirilmeden burayı da atlatıp, arzuladığımız hedefe ulaşmaktı. Bu kısa süreli bekleyişte; daha önceleri bu ülkelerin tarihiyle ilgili. Edindiğim bilgi hafızamda kaldığı kadarı ile o an olsun gelip kafama takıldı... 1956’da Sovyetler Birliği’nin (Rusya’nın) Macaristan’ı işgali yaşanmıştı. 12 yıl aradan sonra 1968’de bu kez Rusya’nın Çekoslovakya’yı işgali takip etmişti.
İşgalin bu toplumlarda bıraktığı iz ile yarattığı travma, bir süre sonra Çeklerle, Slovakların çağımızın en uygar ayrılığını gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. İki toplum medeni bir biçimde; ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini hayata geçirip, bir Ocak 1993 tarihinde barışçıl bir şekilde ayrılarak, iki bağımsız devlete, Çek Cumhuriyeti’ne ve Slovakya’ya dönüştüler. Şeffaf ve kendilerinin tabiriyle kadife boşanma anlayışı içinde tüm dünyaya örnek halklar oldular. (devam edecek)