Eğitimde bir devrim

Geçtiğimiz hafta milyonlarca öğrenci YKS’de ilk kez yeni soru tarzıyla karşılaştı. Öğrencilere sınavda okuduğunu anlamaya yönelik sorular yöneltilirken Eğitimci Fatih Yıldıray, bunun devam ettirilmesi gerektiğini söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 07.07.2018 10:15
  • Güncelleme Tarihi : 07.07.2018 10:15
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Eğitimde bir devrim haberinin görseli

BURCU YANAR/ÖZEL HABER
Üniversiteye giriş sınavının değişmesiyle bu yıl ilk defa uygulanan Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı (YKS) sınavı birinci bölüm Temel Yeterlilik Testi (TYT ve Alan Yeterlilik Testi (AYT) sınavlarına 2,3 milyon aday katıldı. Öğrenciler ilk kez bu sınavda farklı soru tarzıyla karşılaştı. Öğrencilerin fen, matematik, okuma alanında düzeylerini ölçen Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sonuçlarına göre, öğrencilerin okuduğunu anlama yetilerinin çok düşük olması YÖK ’ün yeni sınavı oluştururken bu verilerden etkilenmesine neden oldu.  30 Haziran’da yapılan sınavın ardından adayların sınav sorularını zor bularak soruları anlamadıklarını söylemesi üzerine İrrasyonel Yayınları’nın sahibi Fatih Yıldıray, yeni sınav sistemi ve soru tarzlarını değerlendirdi.
Sorulan soruların PİSA sınavının temelinde yer aldığını belirten Yıldıray, “Biz bu soru tarzlarını ilk kez bu sınavda kullandık ve bunu devam ettirebilirsek PİSA sınavında da başarılı oluruz. Sorular böyle devam ettiği sürece Türkiye’deki eğitim kalitesiyle birlikte çocukların yaratıcılıkları, muhakeme becerisi artar. Aslında biz soru tarzlarını eğitimin geneline yayabilirsek bu eğitimden mezun olmuş bir birey evindeki musluğu tamir edebilir. Eski soru tarzında çocuğa sorulan bir havuz problemi sığ bir problem olduğu için çocuğun günlük hayatındaki problemleri çözmesine yardımcı olmuyor maalesef. Yeni soru tarzlarıyla ‘Bu matematik ne işime yarayacak hocam’ sorusunun karşılığını daha iyi gören bireyler günlük hayatında karşılaştığı problemleri anlamaya dolayısıyla çözmeye başlayacaklar. Bireylerin günlük hayattaki problemi çözmelerinin ve hızlı çözüm pratikleri geliştirebilmelerinin arka planında bu tip soru tarzlarını eğitimin geneline yaymak yatıyor. Bu yüzden bu soru tarzları çok değerli” şeklinde konuştu.
Soru tarzlarının değişeceğini aylardır söylediğini dile getiren Yıldıray, “Bununla ilgili de çeşitli komisyonlarla görüşmeler yapıyorum. İlgili ve yetkili insanlarla görüştüm ve bu konu hakkında ne yapabileceklerini konuştuk. Gittiğimde zaten bunun farkında oldukları ve bunun için bir şeyler yapmak üzere olduklarını anladım. Zaten beklediğim bu soru tarzlarına uygun soruları yazmaya ve kullanmaya başlamıştım. Bununla ilgili de ben bir kitap yazdım ve bu soru tarzlarını içine koydum. Bu kitapları alıp bu soruları çözen öğrenciler zaten bu soru tarzlarına alışkındı. Ben bunlara dünya standartlarında sorular diyorum ve yeni dönemde bu soru tarzlarını piyasaya ilk süren de biz olacağız. Çünkü zaten hazırız” dedi.
Temelde amacının yeni soru tarzlarının yerleşmesi olduğunu söyleyen Yıldıray, konuşmasına şöyle devam etti: “Piyasada şöyle bir algı var ‘bir kere sordular bir daha sormazlar’ ama hayır yine soracaklar ve ben bu soru tarzının Türkiye’de yerleşmesi için her şeyi yapacağım. Çünkü Türkiye için eğitimin niteliğinin artmasının temel anahtarı sınavların niteliğini arttırmaktan geçiyor. Çocuk ezberlediği soru tarzlarını çözerek sınavlara hazırlanırsa biz burada çocuğun sadece ezber becerisini ölçeriz, eğer çocuğun muhakeme yaptığı, akıl yürüttüğü, analiz yaparak ve neden sonuç ilişkileri kurduğu bir niteliğe ihtiyaç duyuyorsak önce bu soru tarzlarını eğitim sistemine yerleştirmeliyiz.”
OLMASI GEREKENDİ
Bunun bir de sektöre etkisi olduğunu belirten Yıldıray, eğitim sektöründe yayınevlerinin, yazarların, kitapçıların var olduğunu söyleyerek sektör açısından olumsuz yanlarına da değindi. Yıldıray şu ifadelere yer verdi: “Bu isim değişiklikleri ve sınav tarzındaki değişiklikler sektörü olumsuz etkiledi. Milyonlarca lira zarar var. Milyonlarca kitap şu an çöp oldu. Çünkü sistem değişti, sorular değişti. Yazılan sorular artık değersiz çünkü yeni sınav sisteminde bir yeri kalmadı. Sektör sekteye uğradı bu bir gerçek ama bu olması gerekendi. Eğitim camiası kendini bu yeni sektöre adapte etmeli. Sektörde kim kendini bu yeni soru tarzlarına adapte ederse hayatta kalır. Benim kendi yayınevim olan İrrasyonel Yayınları’nda bu işi başarılı bir şekilde yaptığımı düşünüyorum. Büyük firmalar bunu yapamazlarsa giderek yok olacaklardır. Bu devrimdir. Evet, eğitim sistemi değişti çünkü dünya giderek değişiyor ve biz buna uyum sağlamak zorundayız.”
Alışkanlıkların değişeceğine vurgu yapan Yıldıray, “Ders anlatma alışkanlıklarımız değişecek. Kitap okuma alışkanlıklarımız bile değişecek. Bu reformlar kalıcı hale getirilirse Türkiye’de eğitim anlamında güzel değişimleri görebiliriz. PİSA gibi uluslararası sınavlarda başarılı olmak istiyorsak bu soru tarzlarında ısrarcı olmak zorundayız. Orada başarılı olamamamızın tek nedeni çocuklar soruları anlamadıkları için başarılı olamıyorlar. Anlaması için de bu tip soru tarzlarına alışık olması lazım” dedi.
Ortaokul öğrencilerinin girdiği Liselere Giriş Sınavı’na (LGS)  ilişkin de değerlendirmeler de bulunan Yıldıray, “Öreğin geçtiğimiz günlerde yapılan LGS sınavı aynı değişimi yaşadı, kolay sorular çocuklara bir hikâyenin içinde verildi ama sınavdan çıkan öğrenciler soruları anlamadıklarını söylediler. Çocukların temel sorunu olan, okuduğu anlama sorununu çözersek matematiği de yapabilir hale geleceklerdir. Kitap okuyan çocuk daha fazla matematik problemi çözebilecek” ifadelerine yer verdi.

DEĞİŞİM GEREKLİDİR
Yıldıray, “Değişim eğitim için gereklidir. Fakat bizim ülkedeki yanlışımız bunun arka plan araştırmasını yapmadan ‘aklıma bir fikir geldi hemen uygulanmam lazım’ şeklinde uygulanmasıdır. Eğitim sistemi sürekli olarak değişir fakat biz bunu öncelikle tartışmalı ve araştırmalıyız, ardından olacak olan değişimleri paydaşlara haber vermeli ve sektörün uyum sağlamasını beklemeliyiz. Kararlı sistemlerde bu böyle olur. Bu sistemde altını çizmem gereken nokta sorunun sorulma anlayışı değişti. Dünya standartlarına uygun sorulara ayak uydurma sürecindeyiz ve bunun için geç bile kaldık. Bunu bizim ülkemiz en az 5-10 yıl önce yapmış olmalıydı. Bunu da yapmasaydık dünya eğitim sistemindeki yerimiz sıfırlanabilirdi. Son dakika golü gibi bir şey oldu diyebilirim” ifadelerini kullandı.
ENGELLEMEK İSTEYENLER VAR
Sektöre ilişkin kısımda bu sistemi engellemek isteyenler olduğunun altını çizerek konuşmasına devam eden Yıldıray, “Sektörde bunu engellemek isteyenler var. Neden çünkü para kaybediyorlar. Çünkü ellerindeki kitaplar çöp oldu yenilerini basmaları gerekiyor ve bunu yapmak istemiyorlar. Bu yüzden rant uğruna muhtemelen birileri birilerine baskı yapıyor. Fakat insanlar buna kapılmayıp yoluna devam ederse sistem bu şekilde ilerlerse çok güzel şeyler olacağına inanıyorum. Herkes kendini bu sisteme ayak uydurmak zorunda hissetmeli” diye konuştu.
TERCİH DÖNEMİ
Yıldıray, tercih döneminde öğrencilerin dikkat etmesi gereken hususları ise şu şekilde sıraladı: “Her yıl 150 bin aday tercih yapıp yerleştiği yere kayıt yaptırmaktan vaz geçiyor. Bu da yapılan tercihin gerçekçi olmadığını gösteriyor. Adaylar tercih yaparken gerçekten içlerine sinen bir yer olmadığı zaman bu tercihe yer vermemeliler. Bu bakımdan aday, ağustos ayındaki tercih dönemine kadar kendini tanıma sürecini tamamlamalı. Başarılı insanların hikâyelerinde üniversite de okudukları bölümlerin katkısı az, önemli olan bireysel gayret ve çabadır. Okuduğunuz bölüm önemli değil önemli olan üniversiteye gittiğinizde kendinizi geliştirme süreçlerine ayırdığınız zamandır.
Bununla birlikte kontenjanlarda değişiklikler oluyor, pek tercih edilmeyen bölümlerin kontenjanı azaltılırken rağbet gören bölümlerin kontenjanları arttırılıyor. Özellikle işletme – iktisat gibi bölümlerde kontenjanlarda azalma yüksek, çünkü bu bölümleri düşünen adaylar genelde bu bölümlere yakın bölümleri tercih edip, işletme ve iktisat bölümlerini açıköğretim, yandal gibi farklı alternatiflerle zahmetsizce tekrar alabiliyorlar. Özellikle bu yıl 2 yıllık meslek yüksek okullarının kontenjanlarında ciddi bir düşüş olduğunu fark ettik, bu meslek yüksek okullarını kazanmanın daha zor olacağı ve puanların yükseleceği anlamına gelmiyor bu bölümler zaten tercih edilmediği için kontenjanlarda bir düşüş olduğunu söyleyebiliriz.”
PISA nedir?
Açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” olan PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırmadır.
PISA’nın amacı nedir?
PISA’nın temel amacı, öğrencilerin okulda öğrendikleri bilgi ve becerileri günlük yaşamda kullanma becerisini ölçmektir. Ayrıca gençlerimizi daha iyi tanımak; onların öğrenme isteklerini, derslerdeki performanslarını ve öğrenme ortamları ile ilgili tercihlerini daha açık bir biçimde ortaya koymaktır.