Hastalıklı düşünceleri sağlıklı olanlar iyileştirir

Sağlıksız aile ortamlarında doğan çocukların hayata sağlıklı gözlerle bakabilmeleri için çalışmalarda bulunduklarını söylen Cevdet Güçlüer İlkokulu Müdürü Demet Mutlu, çalışmalarının olumlu sonuçlar verdiğini söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 19.02.2016 08:15
  • Güncelleme Tarihi : 19.02.2016 08:15
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Hastalıklı düşünceleri sağlıklı olanlar iyileştirir

NİLGÜN TAZE

1969 yılında yapılan ancak artan nüfus nedeniyle yetersiz kalan Cevdet Güçlüer ilkokulu'na ek binalar yapılarak yeterli hale getirilir. İlkokul ve ortaokulların ayrılmasından sonra ise bahçe ayırma işlemi yapılarak sınırları belirlenen okula eski bir yapı olmasından dolayı yenileme işlemleri yapılır.  

Okullarda Başarıyı Artırma (OBAP) kapsamında oluşturulan ‘Değerler’ eğitimine ayrı bir özen gösterdiğini belirten Cevdet Güçlüer İlkokulu Müdürü Demet Mutlu, ilköğretimin değerler ağırlıklı olduğunu söyleyerek, “Hoşgörü, saygı, arkadaşlık, çalışkanlık gibi değerlerimizi önce öğretmen arkadaşlarımız sahiplendi. Bu değerlerimizin çocuklarımız üzerinde kalıcı olduğunu görmek bizleri çok mutlu ediyor. Ayrıca çocuklarımızın sosyal yaşamlarını güçlendirmek için de kendi içimizde birçok etkinlik gerçekleştirmekteyiz. ‘Okullar Hayat Olsun’ projesinden bu yıl yararlanamadık ancak önümüzdeki dönem bu sistemin içine dahil olabilmek için gerekenleri yapabileceğiz” açıklamasını yaptı.

VELİLERE YÖNELİK SEMİNERLER

Halk Eğitim Merkezi ve rehber öğretmenlerden destek alarak anne-babalara, çocuklarına nasıl davranmaları ile ilgili seminerler verdiklerini belirten Mutlu, velileri bilinçlendirme çalışmalarının olumlu sonuçlar verdiğini belirterek şöyle konuştu: “Değişik yaş guruplarına sahip velilere belirli dönemlerde verdiğimiz eğitimler var ve bu eğitimlerin geri dönüşümleri son derece olumlu.  Velilerin çocuklarına olan davranışlarında önemli bir sıçrama söz konusu. Anne babası ayrılmış çocuklarımızın içinde bulundukları süreci derin hasarlar almadan atlatabilmeleri için yardımcı olan bir rehber öğretmenimiz var. Bu öğretmenimiz alanında o kadar uzman ve özverili ki benim hiçbir şey istememe gerek kalmadan durumla ilgili tüm yapılması gerekenleri kendiliğinden yapıyor. Gözlemlediğim kadarıyla parçalanmış aile çocuklarında çok önemli sorunlar yok çünkü bireyler artık kangren olmuş bir ilişkinin bitirilmesi gerektiğinin doğru bir seçim olduğunun farkında. Sürekli olarak çatışan iki insanın ortamında uzun yıllar yaşamak zorunda kalmayan çocukların zaten sağlıklı olarak dünyaya geldikleri psikolojileri bozulmak zorunda kalmıyor.”

HASTALIK BULAŞICIDIR

Çocukların davranışlarının doğdukları ortama göre şekillendiğini ifade eden Mutlu, anne babanın bir arada olmasının sağlıklı bir psikoloji için yeterli olmadığının altını çizerek, “Farklı alışkanlıklara sahip aile çocuklarımız da var. Baba hapishanede olduğu için tüm sorumlulukları taşımak zorunda kalan anne çocuğuyla ilgilenemeyebiliyor. Alkol, uyuşturucu, kumar, aile içi şiddet gibi alışkanlıkları olan ailelerin çocukları, yaşamı gördükleri hayattan ibaret sanarak kendileri de aynı hayatı büyüdüklerinde sürdürebiliyorlar. Halk eğitim öğretmenlerinin ve okul öğretmenlerimizin bu tür psikolojik hastalıkların etkisinden çocuklarımızı kurtarabilmek için özverili çalışmaları birçok çocuğumuzun hayata daha sağlıklı gözlerle bakmasına sebep oluyor. Birinci dönem 12 kişilik açılan sınıflarda 15 velimiz eğitim aldı. İkinci dönemde yeni kurslarımız açılacak” dedi.

Annesi çalışmayan ve ekonomik sıkıntı çekmeyen aile çocuklarının sağlıklı bir şekilde gelişebildiğini ifade eden Mutlu, sorunların temelinin ebeveynlerin üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmemesinden kaynaklandığını belirtti. Mutlu, “Okulumuz çalışan işçi ve memurların olduğu bir bölgede. Eğer hem anne hem de baba çalışıyorsa anne çalıştığı için çocuğuyla ilgilenemiyor ilgisiz olduğu için değil. 50 öğretmenimiz, 41 sınıfımız var ve sınıf mevcudumuz 30-35 kişiden oluşuyor. Binamızın eski olması dışında bir sıkıntımız yok çünkü okulumuzda oldukça tecrübeli bir öğretmen kadrosu var. Kendi seçimim ile bu okula gelmekten gayet memnunum. Çocuklarımızın sosyal yaşamlarını geliştirmek amacıyla da çocuklarımıza tiyatro, kütüphane ve sergileri gezdirerek sosyal yönlerini canlı tutuyoruz” ifadelerini kullandı.

ÇOCUKLARDA TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI

Teknolojinin bireyler için büyük önem taşıdığı toplumumuzda bu durum çocuklar için de aynı önemi taşıyor. Bilgi Çağı’nın getirmiş olduğu bilgiye teknolojik gelişmeler sayesinde hızlı bir biçimde erişiyor oluşumuz ve internet kullanımının her geçen gün artış göstermesi ile birlikte teknolojideki gelişmeler hayatımızın vazgeçilmez unsurları haline gelmiştir. Teknolojinin bize sunduklarını doğru ve etkili bir biçimde kullanmak bize aynı şekilde etkili ve faydalı sonuçlar getirebilmektedir. Bununla birlikte, günlük hayatımızı, sosyal ilişkilerimizi ve bizleri etkileyecek düzeyde teknolojiye bağımlı olarak hayatımıza devam etmek bize faydadan çok zarar getiren bir durumdur. Yetişkinler için büyük bir önem taşıyan ve ne yazık ki her geçen gün artış gösteren teknoloji bağımlılığı çocuklar için de büyük tehdit oluşturmaktadır. Hayat tarzının değişmesi, çalışan anne sayısının artması, oyun kültürünün yerini sanal arkadaşlıkların ve bilgisayar oyunlarının alması teknoloji bağımlığını tetikleyen ve aynı zamanda ebeveynlerin önemle üzerinde durması gereken konulardır. Televizyon ve bilgisayarın artık ev içerisinde en ulaşılabilir teknolojik araçlar olması sebebiyle teknolojiye bağımlılık erken yaşlarda kendini göstermeye başlayan bir sorun halini almıştır. İnternetin bilgi erişimini evlere ve okullara getirmesi sebebiyle çocukların eğitimi üzerinde etkisi büyüktür, fakat internetin doğru kullanılmadığı ve bilgi erişimi yerine sadece oyun ve sosyalleşmek amacıyla kullanılan bir unsur haline gelmesi bağımlılığı tetikleyen önemli bir faktördür. Teknoloji bağımlılığı çocukların fiziksel, duygusal ve psikolojik sağlığına olumsuz etki verebilecek bir sorun haline gelebilmektedir.

DERS ÇALIŞMA SORUMLULUĞU

Çocuklara sorumluluk almayı ancak bizler öğretebiliriz, çocuklar kendi kendilerine sorumluluk duygusuna sahip olmazlar. Çocuklara sorumluluk vermenin yolu, ne yapacaklarını emir cümleleriyle söylemek ya da ‘Bak sonra pişman olursun’ seklinde gelecekte ne yaşayacakları ile ilgili nutuklar çekmek değildir. Şiddet kullanmak hiç değildir, siz bunları yaptınız demiyorum ama birçok ana babanın tavrı bu.

Çocuğa sorumluluk vermenin en kestirme yolları;

1-Kendi yapabileceği şeyleri yaparak çocuğu tembelleştirmemektir. Ama bunu yaparken üslubunuz sen kendin yap artık koca çocuk oldun gibi itici bir üslup olmamalı. Çocuğa şefkat ederek, nasıl yapacağını yardımcı olur bir üslupta söyleyerek ve göstererek kendi işini kendisinin yapmasını öğretmeliyiz.

Çok küçük olduğunu düşündüğünüz böyle birkaç rehberliğiniz, yol göstermeniz çocuğun sorumluluk alıp bir şeyler yapma isteğini arttıracaktır. Kendisinin bir şeyleri nasıl yapacağını bilip yaptığını görmesi çocuğu mutlu eder çünkü.

2-Kendi isteğiyle yaptığı ufak hatalara izin vermek, büyütmemek, sonuçlarına katlanmasına böylece ders çıkarmasına zemin hazırlamak. Bu, dışarı çıkarken yanına almaması gereken bir şeyi (alma dediğiniz halde) ağır gelince taşıyamayıp size vermesine razı olmamak gibi bir örnekle açıklanabilir. Sana ağır geleceğini ve taşıyamayacağını söylemiştim, ama sen almakta kararlıydın. Şimdi bu kararının sonuçlarını yaşamalısın gibi bir cümleyle yaptığı bazı şeylerin sonuçlarının ağır gelebileceğini, bunu baştan düşünmek gerektiğini hayatın içinde küçük derslerle çocuklara öğretmek gerekir.

BABA ÇOCUK İLİŞKİSİ

 Bir erkek için, duygusal yönden alacağı hiçbir ödül, çocuklarını doğdukları andan, bağımsız yaşayabilecekleri çağa gelinceye kadar gereğince yetiştirebilmek kadar doyurucu olamaz. Hiç kimse iyi baba olarak doğmaz. Üstelik babada, annedeki prolaktin hormonu gibi destekleyici biyolojik faktörler de yoktur. İyi baba olmak; sevgi, deneyim, sabır ve bilgilenme işidir. Babalık yaşantısı, eşinin hamile olmasıyla başlar. Bu dönemde baba adayı, doğum öncesindeki gelişimi adım adım eşiyle birlikte izler. Eşini gerginleştirecek ortamı oluşturmamaya özen gösterir. İşte babalık sorumluluğu da böylelikle başlamış olur. Doğumdan sonra, normal bir baba için cinsiyet faktörü hiç önem taşımamalıdır. Ancak, ne yazık ki hala kadını insandan saymayan bazı yörelerimizde, kız çocuğunun doğumu bazı babaları mutlu etmez. Bu durumda ya çok dışlanır, ya da suçlanan anne olur.

Doğumdan sonra tıpkı annede olduğu gibi, babanın da çocukla duygusal ilişkiyi kurabilmesi için onunla fiziki temasa ihtiyaç vardır. Bunun için de çocuğun beslenme ve oyun faaliyetlerinde babanın etkili olması gerekir ki, bazı babalar bu tür işlerin “erkek işi” olmadığı gibi garip saplantılar içine girerek, reddederler. İlk yıldaki anne-çocuk ilişkisinin önemi, babanın rolünü azaltır. Nasıl ki ilk yıl için annenin varlığı, ilk dış dünya algıları oluşumu için vazgeçilmezse, ikinci yıldan itibaren babanın önemi de giderek artmaya başlar. Babanın varlığıyla çocuk, annenin yalnız kendisine ait olmadığını, annenin kendisinden başka kişilerle de ilgilendiğini görür. Bu durum, onda bir iç çatışmaya bağlı olarak huzursuzluk ve sıkıntı hali doğurabilir. Baba,

1) Anneyi mutu etmek ve ona yardımcı olmak.

2) Otoriteyi sağlamak ve annenin çocuğa getirdiği düzeni sürdürmek,

3) Toplumla bağ kurmak ve statü kazandırmak için gereklidir. Bundan başka baba, eğer anne çalışmıyorsa, dış dünya ile bağı oluşturur, aile dışı gerçekliği şekillendirir.

BABANIN ROLÜ;

Davranışçı açıdan çocukla birlikte geçirdiği sürenin kısmen kısa olması nedeniyle babanın rolünün daha önemsiz olduğu sonucunu çıkarabilir. Ancak, babaların “uygun davranış” konusundaki tavırları daha belirginse, bu davranışlar arasında kesin çizgiler çizmişlerse, kız ve erkekler arasındaki davranış farklarını oluşturma ve güçlendirmedeki rolleri anneninkinden daha önemli yer tutar. Sosyal öğrenme teorisi ise, çocuğun aynı cinsten yetişkin modelini gözleme sürecini vurgular. Gözlemin yanı sıra, ebeveynin kız ve erkeklere farklı muamele yapmalarının önemi üzerinde de durur.

Psikanalitik teori ise, 4-5 yaşa gelene değin babanın öneminin çok büyük olmadığını, çünkü bu döneme kadar erkek ve kız çocukların her ikisinin de anneleriyle özdeşleştiklerini ileri sürer. Bunun yanı sıra, psikanalitik teori; saldırganlık, bağımlılık, oyun şekli gibi noktalarda görülen farklılığı çevresel etkenlerden çok, biyolojik etkenlerle açıklama eğilimindedir. Kız ve erkeklere uygun oyuncakları sınıflandırma konusunda da, babaların annelere, nazaran daha katı oldukları, ebeveynle yapılan görüşmelerde çıkarılan bir diğer sonuçtur. Ayrıca 3-7 yaş arası çocukların, diğer cinse ait oyuncaklarla oynamaları karşısında, annelerinden daha olumsuz tepki aldıkları saptanmıştır.

Haber Merkezi