- Ekonomi
- 02.09.2025 18:49
Türkiye’nin tarımdaki önemli ihracat kalemlerinden biri olan kuru üzümde üretici masraflarını bile karşılayamaz durumdayken; sorunun çözümü için örgütlenmeyi işaret eden İlker Ağın, şehirdeki imkanların köylere taşınması gerektiğini söyledi
Tarım sektöründe önemli ihracat kalemlerinden biri olan kuru üzüm çiftçisi iklimsel ve ekonomik koşullar nedeniyle zor zamanlar geçiriyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine üzüm üretiminde dünyada altıncı sırada Türkiye yer alırken, o üzümün üreticisi ise her geçen gün bağından uzaklaşıyor. Sahibi olduğu bağlar ile kuru üzüm üreticiliği yapan Hüseyin Ekici, kuru üzümün kilosuna biçilen 115 Türk lirası (TL) ücretin masrafları karşılamaktan çok uzak olduğunu belirtirken, çocuklarının ise tarımda gelecek göremedikleri için başka mesleklere yöneldiğini belirtti. Kuru üzüm üreticisinin ve tarımın genelinde yaşanan sorunların kaynağını örgütlenme eksikliği olarak işaret eden Türkiye Ziraatçılar Derneği İzmir Şube Başkanı İlker Ağın ise kırsal kalkınmanın bütüncül bir şekilde ele alınması gerektiğini söyledi.
Yevmiye ücretlerinin 2 bin 500 lira olması nedeniyle her işi kendisinin yapmak zorunda kaldığını belirten Ekici, işçi tutulduğu zaman bir kazanç elde edilemediğini söyledi. Bu yıl yaşanan don nedeniyle çok kayıp yaşadıklarını da ifade eden Ekici, “Ben kendimi bildim bileli çiftçiyim. Bağımız, kiraz bahçemiz, biraz da kayısı bahçemiz var. Bu sene bağlarımızı soğuk vurdu, kirazlarımızı da kayısı bahçemizi de soğuk vurdu. Oralarda ürünlerimiz olmadı ama sadece 9 dönüm olan bir bağımızı soğuk vurmadı. Orası güzel, Allah’a şükür, sigortamız var ama sigorta 130 TL’nin altındaki zararı ödemiyor. Devlet yetkilileri destek vermiyor. Daha önce yüzde 20’sini ödüyordu, bu sene hiç ödemiyor. Şu an ne olacak bilmiyoruz. Ama çiftçilik ağır bir meslek. Güzel bir meslek ama çok ağır, masraflı. Mazot fiyatları çok yüksek. İşçi ücretleri de çok arttı. Ailen kalabalık değilse, her şeyi işçiye verdiğinde kazanç kalmıyor. Bu sene de her sene olduğu gibi kuru üzüm yaptım. Burayı ben kendim budadım, elemana para verecek durumum yoktu. Bir ay boyunca budamaya geldim. Dokuz dönümü kendim bir ayda budadım. Daha erken de bitebilirdi ama arada zeytin bahçesine de gittim. Normalde işçi tutsam 10-12 kişiyle yapılırdı. Yevmiyesi de 2 bin 500 TL. Mecbur kalıyoruz her işi kendimiz yapmaya: bağ boğazını, yaprak açmasını, her şeyi biz yapıyoruz. İşçiye bıraktığında hiçbir şey kazanamazsın, bütün emek gidiyor. Kirazda da aynı şekilde soğuk vurdu, ürün olmadı. 15 dönüm yerden sadece 21 kasa kiraz aldım. Masrafı bile çıkarmadı” ifadelerini aktardı.
Tarımda makineleşmenin işleri kolaylaştırdığını belirten Ekici, makine olmadığı için üzümü 50 kişiyle kaldırdıklarını belirtti. Yüksek ücret nedeniyle makine almakta zorlandıklarını ifade eden Ekici, “Kuru üzüm tam 7 gün sergide kaldı. Sekizinci gün akşam kaldırdık. Normalde 12-15 güne kadar uzayabiliyor. Bu sene hava şartları iyi olduğu için 7–8 günde kaldırdık. Eskiden ‘banma’ usulüyle yapılırdı, o zaman 5-6 günde kuruyordu. Biz makineyle sulama yaptık, 8 günde kaldırdık. Biraz daha uzun sürüyor ama kolay oluyor. Tabii masraf da artıyor. Banma yaptığında 10 kişi çalışıyor, makinayla 2-3 kişiyle iş bitiyor. Ben 5 ton üzümü 50 kişiyle kaldırdım. Abim yeni sistem bir makine aldı, o 50 ton üzümü sadece 3 kişiyle kaldırdı. Makineleşme gerçekten çok kolaylık sağlıyor ama o makine 300 bin TL. Benim almaya imkanım yok. Mecbur eski usulle devam ediyoruz” diye konuştu.
Para kazanılmadığı için çocuklarının çiftçilik yapmak istemediğini ve başka mesleklere yöneldiklerini belirten Ekici, çocuklarının kendisine de aynı şeyi tavsiye ettiklerini belirtti. Kuru üzüme verilen ücretin masraflarını bile çıkarmadığına dikkat çeken Ekici, “Kuru üzümü daha satamadık. Fiyatlar çok düşük. Kilo başına 105-115 TL arasında. Masrafı kurtarmıyor. Bir kilo üzümün maliyeti en az 160-200 TL. Organik üretimde 200 TL, ilaçlı üretimde 160 TL’nin altında satarsak zarar. Şu an 120 TL’ye sattığımızda bile kilo başına 40–50 TL zarar ediyoruz. Hiç satmamak daha iyi. Çiftçiliği bırak diyesi geliyor insanın. Oğlum tornacı oldu, çiftçiliğe sıcak bakmıyor. Kızım öğretmen lisesini kazandı, o da çiftçiliğe sıcak bakmıyor. ‘Baba bu işi bırak, mahvoluyorsun’ diyorlar. Ben son nesilim. 47 yaşındayım, benden sonra yapacak kimse yok. Ancak üzüm fiyatları 250 TL olursa, o zaman oğluma ‘bırak tornacılığı gel çiftçilik yap’ derim. Ama şu an öyle bir lüksümüz yok. Onun aldığı maaş 50–60 bin TL, buraya geldi mi üstüne masraf ediyoruz, yıl sonunda kazanç yok. Benim 30 dönümden 5 ton üzümüm oldu, 120 TL’den satsam masrafımı bile çıkarmıyor” dedi.
Toprağın çiftçinin tüm zamanını aldığını belirten Ekici, düğüne bile gidecek vakitleri kalmadığını belirtti. İlaçlama ve gübrelemenin bir takvimi olduğunu ve mutlaka uyulması gerektiğini belirten Ekici, “Çiftçi için tatil yağmur yağdığı gündür. Yağmur yağmadığı sürece, hava çok soğuk olsa bile bahçede çalışmak zorundayız. İmkanı olan işçiye verir, tatil yapar. Ama imkanı olmayan her şeyi kendi yapar. Mesela benim gibi. İlaçlama zamanı geldiğinde düğüne bayrama gidemezsin. Çünkü üç günü kaçırdın mı bitti. İlk gün yumurta dönemi için, ikinci gün kurt dönemi için, üçüncü gün kelebek dönemi için ilaç atman lazım. Kaçırırsan sonradan ilaç atsan da fayda etmez” şeklinde konuştu.
Yaşanan don nedeniyle kuru üzüm gibi birçok ihracat kaleminde zarar oluştuğunu dile getiren Ağın, çiftçinin zararının bir şekilde giderilmesi gerektiğini dile getirdi. Tarımdaki esas sorunun ise üreticinin örgütlü olmaması olarak işaret eden Ağın, “Şimdi tam üzümün hasat zamanındayız. Kuru üzümün üretim dönemindeyiz. Fakat bu ürünler de dondan oldukça zarar gördü. O zaman altını çizdiğimiz konu şuydu: Kuru üzüm önemli ihraç kalemlerimizden. Kirazda da aynı şekilde önemli kayıplarımız oldu. Malatya’da da kayısı kayıplarımız oldu. İhraç kalemlerimiz olan ürünler çok etkilendi. Dolayısıyla burada ihracatta önemli bir kaybımız var. Ama ihracattaki kayıplar dönemlere göre telafi edilebilse de esas sorun çiftçinin kaybı. Çiftçinin kaybının telafisi çok önemli. Üretimin sürdürülebilirliği açısından çiftçinin zarar etmemesi, bir şekilde gördüğü zararlardan en az etkilenerek çıkması gerekli. Bu da tarımın yapısal sorunlarından bir tanesi. Her zaman söylediğimiz gibi, ülkemizdeki tarımın en önemli yapısal sorunu üretici örgütlenmesidir. Bunun çözüm noktası da etkili bir toplu sözleşmeden geçiyor. Dolayısıyla bizdeki sistem bu şekilde sürdüğü sürece üretici kendi başına kaldığı sürece, en başta doğal afetler olmak üzere artan maliyetler, ürünlerin istenilen ölçüde para etmemesi, üreticiyle tüketici arasındaki sorunlar, tüketicinin ürüne ulaşmaktaki zorlukları göz önüne alındığında, sürdürülebilir bir tarımdan bahsetmek pek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla acilen devletin, merkezi yönetimin bu konuda üretici örgütlenmesi başta olmak üzere yapısal bir çözüm üretmesi gerekiyor” dedi.
Çiftçinin sorunlarının sadece az kazanç olmadığını belirten Ağın, çiftçinin mesleğe devam etmesi için paranın yeterli olmayacağını söyledi. Çiftçinin ve ailesinin sosyal hayatın tüm imkanlarından faydalanabilmesi gerektiğini söyleyen Ağın, “Şimdi öncelikle üreticiyi yerinde tutmak gerekiyor. Yerinde tutup para kazanmasını, hayatını yerinde sürdürmesini sağlamak lazım. Bu sadece para kazanmakla da olacak bir iş değil. Yani şehirdeki sosyal ihtiyaçları, olanakları köye taşımadığınız sürece sadece çiftçiye para kazandırarak onu orada tutamazsınız. Dolayısıyla köyde yaşayan, kırsalda yaşayan bir kişi bile olsa onun sağlık hizmetinden yararlanması, bir çocuk bile olsa öğretmene ulaşabilmesi gerekiyor. Kırsal kalkınmaya bütüncül bakmak lazım. Başta söylediğim gibi, bunun da temeli örgütlenmeyle ilgilidir. Yani sadece üretmek değil; işleme, satış ve pazarlama süreçlerinin bütününde üretici söz sahibi olmalı. Sonuç olarak baktığımızda, mevcut durumda bunun olmadığını görüyoruz. Üreticinin her geçen gün üretimden çekildiğini, köylerde üretim yapan çiftçilerimizin yaş ortalamasının 60’lara dayandığını görüyoruz. Dolayısıyla kırsalda tarlaların, bağların her geçen gün boş kaldığını söyleyebiliriz. İşte bu nedenle kırsal kalkınmayı bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmek gerekiyor” şeklinde konuştu.
Kaynak : BERKAY ERDEN