- Ekonomi
- 18.04.2025 16:54
Türkiye halkı yoksullukla her alanda mücadele etmeye devam ediyor. Ekonomik zorlukların altında ezilen toplumun yüzde 37’si bu kışı soğukta geçirdi. Toplumsal muhalefet ise iktidarın yoksulluğu bitirmediğini, aksine yönetmek istediğini ifade ediyor.
SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER/ Türkiye’de yoksulluk ve yoksulluk oranı giderek artmaya devam ediyor. Çöpten ihtiyaçlarını toplayan çocuklar, kadınlar, yaşlılar… Elektriğini ödeyemeyip aboneliği iptal edilenler, soğuk kış aylarında doğalgaz faturasını ödeyemeyenler, pazarda alışverişini ucuz olsun diye akşama bırakanlar, günde iki öğün ile yaşayan öğrenciler. Bu örnekler gittikçe artıyor. EUROSTAT’ın 2024 Türkiye verilerine göre, yoksulluk sınırının altında gelire sahip hanelerin; yüzde 37’si evlerini yeterince ısıtamıyor. Yüzde 27’si elektrik, su ve doğalgaz faturalarını zamanında ödeyemiyor. Yüzde 53’ü geçimlerini sağlamakta ‘zorluk’ veya ‘büyük zorluk’ yaşadıklarını söylüyor. 2025 yılında yalnızca üç ayda 2,7 milyon yeni icra dosyası gelmişken, halihazırda işlemde olan 23 milyondan fazla icra ve iflas dosyası var. 275 bin abonenin, yani yaklaşık 1 milyon kişinin, elektrik faturasını ödeyemediği için aboneliği feshedildi. Toplumsal muhalefet ise artan yoksulluk karşısında çözüm önerilerini sıralarken sert eleştirilerde bulunuyor. Emek Partisi (EMEP) İzmir İl Başkanı Elif Çuhadar, artan yoksulluk karşısında hizmet alanlarının kamulaştırılması gerektiğini ifade ederken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir İl Başkan Yardımcısı Asena Karcıer ise yoksulluğun bitirilmek istenmediğinin aksine yönetildiğini söyledi. İzmir Barosu Genel Sekreteri Zöhre Dalkıran ise yoksulluktan ilk olarak kadın ve çocukların etkilendiğini belirtti.
2025 ‘aile yılında’ yoksulluğun faturasını çocuklu haneler daha ağır ödüyor. Çocuklu hanelerin yüzde 39’u, tek ebeveynli hanelerin yüzde 58’i, üç veya daha fazla çocuğa sahip hanelerin yüzde 41’i, evlerini yeterince ısıtamıyor! Çocuklu hanelerin yüzde 30’u, tek ebeveynli hanelerin yüzde 35’i, üç veya daha fazla çocuğa sahip hanelerin yüzde 31’i, faturalarını bu kış ödeyemedi. Çocuklu hanelerin yüzde 55’i, tek ebeveynli hanelerin yüzde 71’i, üç veya daha fazla çocuğa sahip hanelerin yüzde 57’si, geçim sıkıntısı çekiyor! Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) hesaplamasına göre, Nisan 2025 elektrik zammıyla birlikte; dört kişilik bir ailenin asgari elektrik bütçesi 476,6 TL’den 595,8 TL’ye yükseldi. Düşük tüketimli konut faturasının yalnızca yüzde 19’u enerji bedelinden oluşacak. 2022 yılında yüzde 22 düzeyinde olan dağıtım bedeli ise Nisan 2025’te yüzde 71’e çıkacak. EMO’ya göre, dağıtım maliyetlerindeki artış enerji üretim maliyetlerindeki gibi şekillense, 595,8 TL’lik fatura 228 TL olurdu. Dört yılda yüzde 642 oranında gerçekleşen dağıtım bedelindeki bu artış, hizmetin fahiş fiyatla verildiğinin göstergesi oldu.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ekonomi programını eleştiren EMEP İzmir İl Başkanı Elif Çuhadar, temel hizmetlerin kamulaştırılması gerektiğinin altını çizdi. Çuhadar, “Sendikaların açıkladığı yoksulluk sınırı 70 binleri aşmışken, bugün asgari ücret bunun üçte biri seviyesinde bile değil. Merkez Bankası (MB) verilerine göre, çalışanların yüzde 43,1’i asgari ücret alıyor. Yoksullaşmanın derinleşmesi elbette kaçınılmaz olmaktadır. Temel tüketim ürünlerini dahi kısıtlayarak yaşamaya çalışan geniş bir işçi/emekçi kesiminden söz ediyoruz. Emekliler, işsizler ve gençlerin durumlarını da göz önüne aldığımızda halkın büyük çoğunluğu açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor. Şimşek-Erdoğan ekonomik programı hangi düzenlemeyi yaparsa yapsın, hangi propagandayı dillendirirse dillendirsin, işçi ve emekçiler yönünden iflas etmiştir. Bunun çokta iktidarın gündemini işgal ettiğini, ilgisini çektiğini sanmıyorum. Çünkü yapılan politik tercihler, sermayeden ve yandaştan yana. Teşvikler, vergi affı ve indirimleri, yıllardır vergiden kaçan şirketler, ortalığa saçılan yolsuzluklar göz önünde ve buna karşı bir tutum alınmadığı da ortada. En son elektriğe yapılan yüzde 25 zam ile beraber özelleştirmenin faturası giderek ağırlaşıyor. Son 5 yılda halkın cebinden çıkan dağıtım bedeli yüzde 642 artmış ve bu şirketler teşvik almayı sürdürürken 3 yıldır da tek kuruş vergi ödememiş. Yapılmayan yatırımlarla da yaşanan arıza ve çıkan orman yangınları, ne yazık ki halkın aleyhine faturayı katlamaktadır. Enerjinin kullanımı, eğitim ve sağlık gibi temel bir insan hakkıdır. Bu nedenle bu hizmetler kamulaştırılmalı ve ulaşılabilir olmalıdır” diye konuştu.
CHP’li belediyelerin yoksulluğu bitirmeye yönelik attığı hamlelerden bahseden CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Asena Karcıer, iktidarın yoksulluğu bitirmek yerine yönetmek istediğini ifade etti. Karcıer, “EUROSTAT’ın 2024 verileri ortadadır; bu ülkede her 3 haneden biri evini ısıtamıyor! Her 4 haneden biri faturalarını ödeyemiyor! Ve toplumun yarısından fazlası geçinemiyor! Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi İzmir İl Başkanlığı’nın basın sözcüsü olarak buradan soruyorum: AK Parti’nin senelerdir diline doladığı, ancak bir türlü sağlayamadığı refah bu mu? Büyüme bu mu? Biliyorum ki yanıt veremeyecekler, bu yüzden yanıtı da ben vereyim; bu bir çöküşün itirafıdır! Bu, saraylarda yaşayanların halktan koptuğunun sayısal olarak belgesidir! Bu, 23 yıllık AK Parti iktidarının yoksulluğu yönetme, halkı sadakaya muhtaç etme düzeninin bir sonucudur! Biz CHP olarak biliyoruz ki, tespit etmek yeterli değildir; o yüzden buradan bir söz vermeyi de doğru buluyorum açıkçası: CHP iktidarında bu düzen değişecek! Biz yoksulluğu yöneten değil, yoksulluğu bitiren bir iktidar olacağız! Soğukta üşüyen çocuk, karanlıkta oturan anne, faturayı ödeyemediği için kesinti yaşayan yaşlı kalmayana dek bu düzeni değiştirecek, bu düzeni iyileştireceğiz. Sadece söz vermiyoruz, aynı zamanda yoksulluğu bitirmek için yerel yönetim seçimlerinde yurttaşlarımızdan aldığımız Türkiye’nin birinci partisi sıfatına uygun bir şekilde kentlerde yoksulluğu bitirmek üzere de çalışıyoruz. Bakın, bugün içeride olan Cumhurbaşkanı Adayımız Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere büyükşehir belediye başkanlarımızın sosyal yardım alanında yaptığı işlere bakın! Kayyım zihniyetinin Şişli’de sessiz sedasız kapatmaya çalıştığı kent lokantalarının geçim derdi yaşayan yurttaşa sağladığı desteğe bakın. Bakın ki; bu düzenden, sadece yandaşa sağlanan ranttan, eşit ve adil paylaşılmayan kişi başı düşen gelirden rahatsız olanlar olarak umudu yitirmeyin: çünkü bu ülke yoksulluğa mahkûm değil. Bu halk, daha iyisini hak ediyor ve o daha iyiyi birlikte, çok yakın bir gelecekte, bugün gazetecilerden öğrencilere kadar gösterdikleri korku sopasını yok ederek kuracağız; söz veriyoruz!” değerlendirmesinde bulundu.
Üretime dayalı bir ekonomik sistemin benimsenmesi gerektiğini ifade eden İzmir Barosu Genel Sekreteri Zöhre Dalkıran, “Bilimsel verilere de bakıldığında, devletin kendi kurumlarına da bakıldığında, ülkede bir yoksulluğun yaşandığı apaçık ortadadır. Bu yoksullaşmadan da ilk olarak etkilenenler ise kadınlar ve çocuklardır. Çünkü ekonomik olarak en dezavantajlı gruplardır. Yoksulluk arttıkça ilk olarak kadınlar yoksullukla karşı karşıya kalıyor. Erkekler daha çok istihdamda yer alıyor. Az da olsa bir gelir elde ediyor. O gelirle de maalesef ki erkek egemen olan toplumda kadın, evin ekonomik düzenini çevirmek zorunda bırakılıyor. O yüzden de yoksullukla daha çabuk yüzleşiyor, yoksulluğu aile içinde ilk kadının aşması gerekiyor. Türk Lirasının değeri her geçen gün daha da düşüyor. Ülke ekonomisi üretime dayalı değil, tamamen yurtdışına bağlı. Üç tarafı denizler ile kaplı, tarım ülkesi, sanayi potansiyeli çok üst seviyelerde iken, bugün bu ürünlerin hepsi yurt dışından Euro/Dolar bazında alım yapılıyor. Dolar ve Euro, Türk Lirası karşısında inanılmaz bir artış gösteriyor. Dolayısıyla Türk Lirası’nın değeri kayboldukça, tabii ki yoksulluk çoğalıyor. Asgari ücrete bile anca yüzde 30 zam yapıldı. Ülkede yaşanan yoksulluk, iktidarın aylık verdiği o küçük yardımlar ile aşılacak durumda değil. İstihdam artmadan, üretime dayalı bir ekonomi modeli benimsenmeden, TL’ye yabancı para birimleri karşısında koruyucu önlemler almadığı sürece, o yapılan yardımların hiçbirinin bir anlamı olmaz. Ayrıca yardım yapılan aileler gerçekten hiçbir geliri olmayan insanlar. Bu ailelere de ne kadar ulaşıyor, onun tartışılması gerekiyor” şeklinde konuştu.