- Ekonomi
- 15.04.2025 18:44
EGİAD'ın düzenlediği “M&A'de Yabancı Yatırımcıların Beklentileri: Gerçekler, Yanılgılar ve Fırsatlar” seminerinde konuşan yatırım bankacısı Nafiz Kerim Kotan, yabancı yatırımcının Türkiye’ye ilgisinin önündeki en büyük engelin makroekonomik öngörülemezlik olduğunu vurguladı
KEMAL ÖZKURT / Ege Genç İş İnsanları Derneği (EGİAD) tarafından düzenlenen “M&A'de Yabancı Yatırımcıların Beklentileri: Gerçekler, Yanılgılar ve Fırsatlar” başlıklı seminerde, Türkiye’nin önde gelen yatırım bankacılarından Nafiz Kerim Kotan konuşmacı olarak yer aldı. Koç, Sabancı, Doğan, Eczacıbaşı, Zorlu ve Türk Telekom gibi holdinglere; KKR, Bain, Lukoil ve GlaxoSmithKline gibi küresel yatırımcılara danışmanlık yapan Kotan, birleşme ve satın alma (M&A) süreçlerinde dikkat edilmesi gereken noktaları üyelerle paylaştı. Türkiye’ye yabancı yatırımcı gelmemesindeki sebebin, hukuk ve politik risklerden ziyade makroekonomik öngörülemezlik olduğunu vurgulayan Kotan, "Yabancı yatırımcı Türkiye’ye yatırım yapmaya hazır ama 5- 10 yıllık hesabını yaptığında kurun oynaklığı, enflasyon değişikliği gibi faktörleri öngöremediği için risk primini artırıyor. Risk arttıkça iştah da düşüyor. Bu yüzden asıl mesele, makroekonomik öngörülebilirlik. Yatırımcı, aldığı riskin karşısında hangi getiriyi elde edeceğini görebilmeli" diye konuştu.
Türkiye'ye yabancı yatırımcının gelmeme sebeplerinin hukuk ve politik sorunların yanı sıra en başta makroekonomik öngörülebilirliğin olmamasından kaynaklandığını ifade eden Kotan, "Türkiye’yi bir kenara bırakın; Rusya, Çin gibi ülkeler, demokrasiden tutun birçok konuda bizden çok daha kötü durumda. Rusya, Ukrayna Savaşı öncesi tamamen uluslararası finansal piyasalardan dışlanmadan önce yılda ortalama 150 milyar dolar yabancı yatırım çekiyordu. Keza, ticaret savaşları başlamadan önce Çin de benzer şekilde yılda 160 milyar dolar yatırım alıyordu. Bu yatırım çekişinde siyasi ve ekonomik öngörülebilirlik, makroekonomik istikrar ve getiriler etkili. Yabancı yatırımcı Türkiye’ye yatırım yapmaya hazır ama kendi hesap kitabını yapıyor. 5 yıllık, 10 yıllık bir plana göre hareket ediyor. Kur oynaklığı, enflasyon gibi faktörleri öngöremediğinde risk primini artırıyor. Risk arttıkça iştah da düşüyor. Bu yüzden asıl mesele, makroekonomik öngörülebilirlik. Yatırımcı, aldığı riskin karşısında hangi getiriyi elde edeceğini görebilmeli" dedi.
Türkiye'ye 10 yol önce yapılan yatırımları yakalamanın bu dönemde zor olduğunda dikkat çeken Kotan, "Son 3 yılda Türkiye’ye giren yabancı sermaye 250 milyar dolar civarında. Benim aracılık ettiğim rakam 18 milyar dolar. Dolayısıyla çok farklı dönemleri gördük. Ama 10 yıl önce, yani 2013-2014 civarında çok özel bir dönem yaşandı. Global faizlerin düşük, Türkiye’nin makroekonomik açıdan pozitif ayrıştığı bir dönemdi. Türkiye, piyasaların yükselen yıldızıydı. Kamu borç stokunun düşüklüğü, güçlü bankacılık sistemi, yapılan reformlar yatırımcı ilgisini zirveye taşımıştı. Bugün aynı senaryoyu tekrarlamak zor. Şimdi perakende şirketi gelse bana yabancı ortak arıyorum şirketi satabilir miyiz dese bana mümkün değil derim. Çünkü o dönemin hikayesi sona erdi. Sektördeki konsolidasyon tamamlandı. Fonların ilgisi başka yerlere kaydı. Ayrıca Türkiye’nin ekonomik istikrarsızlığı, yatırım ortamını etkileyen temel faktör oldu. Enflasyon, kur oynaklığı ve rezerv politikalarındaki değişimler yatırımcıyı olumsuz etkiledi. Yatırımcı aldığı riskin karşılığını göremediğinde yatırım yapmıyor. Aynı yatırımcı Çin’e ve Rusya’ya milyarlarca dolar götürdü. Türkiye’ye neden getirmesin?" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin ekonomik anlamda pozitif bir dönüşüm içinde olduğunu dile getiren Kotan, "Bir diğer önemli faktör ise yapısal reformlardaki momentumun yavaşlaması. Reformlar uzun vadeli güven sağlar ama bugün sadece söylem düzeyinde kalıyor. Yatırımcılar aksiyon görmek istiyor. Son fark ise jeopolitik konumumuz güçlü. Türkiye hala önemli bir bölgesel güç. Ancak bu avantaj, bölgesel gerilimlerle zaman zaman negatif bir unsur haline gelebiliyor. Türkiye'nin sunduğu makro hikaye ile yabancı yatırımcının beklentileri arasında bir fark var. Son yıllarda Türkiye Mehmet Şimşek'ten beri bence çok ciddi bir düzeyde dönüşüm hikayesi sundu. Ortodoks para politikalarına dönüş, finansal istikrar arayışı, enflasyonla mücadele, cari açıkta iyileşme gibi alanlarda pozitif gelişmeler var. Ancak yabancı yatırımcı yatırımcı penceresinden baktığımızda hikâyenin bahsettiğimiz üç noktası eksik. 2024 ün başında bu değişiklikler başladı sonunda neden yabancı yatırıcımı rekorları kırmadı diye konuşmak doğru değil. Yabancı yatırımcıların hafızası var. Bugün Türkiye’ye tekrar güvenmeleri, geçmişin izlerini silmeleri zaman alacaktır" diye belirtti.
DÖNÜŞEREK GÜÇLENMEK ZORUNDAYIZ
Küreselleşen, çetin rekabet koşullarında organik büyümenin çoğu zaman yeterli olmadığını belirten EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Özhelvacı, "Bir şirketin büyümesini yalnızca rakamsal değil, kültürel ve vizyoner bir dönüşüm başlatır. İşte M&A tam da bu dönüşümün en güçlü katalizörlerinden biridir. Artık sadece büyümek değil, dönüşerek güçlenmek zorundayız. Stratejik ortaklıklar ve satın almalar, firmalarımıza yeni pazarlara hızlı erişim, teknolojiye adapte olma ve rekabet avantajı kazanma imkânı sunuyor. Üstelik bu süreçler, doğru strateji ve vizyonla yönetildiğinde, şirket değerini katbekat artırma potansiyeline sahiptir. Stratejik coğrafi konumu, dinamik ve genç nüfusu ile Türkiye, hâlâ M&A dünyasının radarında. Genç iş insanları için M&A süreçleri, sadece finansal değil, aynı zamanda yönetsel ve vizyoner gelişim fırsatları da sunar. Bu süreçler sayesinde farklı kültürlerle iş yapma becerileri kazanabilir, kurumsallaşma yolculuklarını hızlandırabilir ve işlerini uluslararası boyuta taşıyabilirler. M&A, genç liderlerin iş dünyasındaki oyun kurucu rolünü üstlenmelerine katkı sağlar" ifadelerini kullandı.