Babasının inadıyla “müzisyen” oldu

İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin orkestra şefi olarak görev yapan Moldovalı Vladimir Lungu, müzik kariyerine nasıl başladığını ve babasının bu yolculuktaki etkisini bizler için anlattı


  • Oluşturulma Tarihi : 28.09.2021 07:15
  • Güncelleme Tarihi : 28.09.2021 07:15
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Babasının inadıyla “müzisyen” oldu

BURCU YANAR - RÖPORTAJ

‘Türkiye’de zenginleştim’ diyerek müzik kariyerine güzel bir iz bıraktığını ifade eden İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin orkestra şefi Vladimir Lungu, 5 yaşında bir müzik öğretmeninin ‘Bu çocukta müzik kulağı yok’ demesi üzerine babasının inadıyla nasıl bu günlere geldiğini anlattı.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Adım Vladimir Lungu, Moldova’nın başkenti Kişinev’de doğdum. 29 Ekim doğumluyum. 46 yaşındayım. 29 Ekim memleketimde sıradan bir gün ancak Türkiye’de çok özel. Bu detayı bilenler “Buraya gelmeliydin zaten” diyorlar. Ukraynalı Maestro Mihail Secikin ile ilk şeflik derslerine başladım. Romanya, Cluj-Napoca şehrinin “Gheorghe Dima” Müzik Akademisi’nde, Petre Sbârcea, Gheorghe Victor Dumănescu, Florentin Mihăescu ve Cornel Groza tanınmış Romen Maestrolar gözetiminde orkestra ve koro şefliği uzmanlığımı aldım ve yüksek lisans derecesini tamamladım. 2002 yılında Cluj-Napoca’daki Romanya Ulusal Devlet Operasında kariyerime başladım.

Müziğe olan ilginiz nasıl başladı?

Aslında bu çok garip bir hikaye. Çünkü ben müzikle babamın inadıyla ilgilenmeye başladım. Babamın bu konuda bir takıntısı vardı. Tüm çocuklarını müzisyen yapmayı denedi ve üçümüz de müzisyen olduk. Babam 5 daha 5 yaşındayken beni alıp müzik kulağımı kontrol ettirmek için beni bir dinletiye götürmüş. O zamanlar çok küçüktüm biraz da içe kapanık bir çocuktum bu yüzden utanmıştım. Bu sebeple hiçbir şey söyleyemedim. Hoca da babama ‘Siz bu çocuğu zorlamayın yoksa bu işin sonu iyi bitmez’ demiş. Babam da sinirlenmiş ve yumruğu masaya vurarak, ‘Ben dedimse olacak’ demiş. Sonrasında bir yıl boyunca çalıştım ve müzik okuluna girdim. 12 yıl müzik eğitimi aldım ve kısa süre içinde sıra dışı bir müzik kulağım olduğu ortaya çıktı. Aslında demek ki benim yeteneğim varmış ama baştan teşhis yanlış konulmuş.

OPERAYA AŞIK OLDUM

Peki bahsettiğiniz sıra dışı müzik kulağının özelliği nedir?

Bir ses duyunca direkt olarak onun neye ait olduğunu bulabiliyorum. Bunun için bir piyanoya girip notaya basarak kıyaslanmasına ihtiyaç duymuyorum. Çünkü o ses aslında iç kulağınızda var. Ama bu herkeste çıkmıyor. Ben aslında müziğe kemanla başladım ancak zor bir enstrüman olduğu için ve ben de çok çalışkan bir çocuk olmadığım için kemanla vedalaştım. Öğrencilik yıllarında müzik okulu olduğumuz için hocalar bizi zorla operalara götürüyorlardı. Ben de ilk defa gittiğim operada bir eser dinledim ve ben o zaman operaya aşık oldum. O şekilde ben mikrobu kaptım. Bir daha da bu mikroptan kurtulamadım. O anı hala daha unutmadım.

Türkiye’ye nasıl ve neden geldiniz?

2007 yılında Türkiye’ye geldim ve Mersin Devlet Opera ve Balesi’nde misafir yabancı sanatçı olarak 2015 yılına kadar orkestra şefi olarak çalıştım. 2015-2019 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda öğretim görevlisi olarak çalıştım. 2019 yılında ise İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde orkestra şefi olarak göreve başladım. Kendi ülkemde zaten 5 yıl çalışmıştım. Fakat her şef için uluslararası bir tecrübe hem bilgi birikimi hem de imaj olarak iyidir. Aslında bir macera yaşamak istedim. İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin şeflerinden biri olmaktan gurur duyuyorum.

TÜRKİYE’DE GÜZEL BİR GELENEK VAR

Türkiye’de neler yapıyorsunuz, yakın zamanda dinleyicilerin karşısına çıkacak bir eser var mı?

İlk önce şunu söylemek istiyorum; Türkiye’de çok güzel bir gelenek var. Her yıl her sezon bir Türk bestecinin eseri sahneleniyor. Bu da çok iyi bir gelenek çünkü yurt dışında her zaman böyle bir şey görmek mümkün değil. Bu yıl ise UNESCO tarafından Yunus Emre yılı olarak açıklanması sebebiyle bir besteciden ‘Yunus Emre’ isimli bir eser sipariş edildi. Bu eser bale olarak sahnelenecek fakat içinde hem koro hem de solistler olacak. Ben de bu eseri yöneteceğim. Eserin prömiyeri de 20 Kasım’da yapılacak.

Türkiye’de opera sanatına bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’deki opera sanatı özellikle bu zorlu pandemi döneminde devlet tarafından destek gördüğünü düşünüyorum. Tabi ki istisnalar bazen olabilir ancak bildiğim kadarıyla bu süreç içinde tüm devlet sanatçılarının sözleşmeleri 1 yıl daha uzatılarak maaşları da ödendi. Bence bu en güzel destek. Bunun için minnettarız. Ancak şunu da söylemeden geçmek istemiyorum 80 küsur milyonluk bir ülkeye göre 6 tane devlet opera ve bale binası çok az. Opera sanatı aslında Osmanlı zamanından itibaren var olan bir şeymiş. Ama o zaman halka açık değilmiş. Bu sebeple günümüzde insanların bakış açıları biraz ön yargılı diyebiliriz.

Haber Merkezi