Sayfa Yükleniyor...
Felsefe alanında yazdığı ve geçen yıl Yunanistanda yayınlanan, Anlar Ve Düşünceler isimli kitabı büyük ilgi gören ve komşu ülkede konferanslar veren Uğur Oral ile felsefe üzerine bir sohbet gerçekleştirdik
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ
Kendisine özgü akıcı ve samimi üslubuyla kaleme aldığı felsefi deneme yazılarıyla felsefeyi okurlara sevdiren bir isim gazeteci-yazar Uğur Oral. Yazılarında hayata dair, insana dair konuları kendi düşünce perspektifiyle irdeliyor. Her yazısında bir duyguyu ele alıyor, bireysel yorumuyla işleyerek bir düşünce fırtınası yaratıyor ve okurlarını da bu düşünce fırtınasının içine çekiyor. Uğur Oral, birçok yerde yayınlanan ve sosyal medyadaki paylaşımlarla çok geniş bir kitleye ulaşan yazılarıyla olduğu kadar felsefe alanında verdiği konferanslarla da insanları düşünmeye, hayatı ve kendilerini sorgulamaya davet ediyor. Oral felsefeci kimliğiyle Türkiyede olduğu kadar Yunanistanda da oldukça tanınıyor.
Neden felsefe yazmayı tercih ediyorsunuz? Felsefeye olan ilginiz nasıl ve ne zaman oluştu?
Kendimi bildim bileli felsefe okumayı çok severim. Sokratesin Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez sözü beni çok etkilemiştir. Mesleğim, yani gazetecilik, hayat gökkuşağının birçok farklı rengini bir arada görebilmemi sağladı. Çok farklı ortamlarda bulundum, çok değişik insanlar tanıdım, her biri ayrı bir roman olacak yaşam öyküleri dinledim. Gördüklerim, yaşadıklarım ve öğrendiklerim ışığında sorgulamaya başladım hayatı. Aynayla yüzleştim. Yaşadıklarımın özünü damla damla, duygu ve düşünce fıçımda biriktirmeye başladım. Bir gün fıçının kapağının kapanmayacak kadar dolduğunu, taşmaya başladığını fark ettim. Süzülen damlalar bu denemelerin ortaya çıkmasına neden oldu.
FELSEFE DEYİNCE HERKES ÖNCE DURUR
Zaten okumayı pek sevmeyen bir toplumda felsefe gibi ağır bir alanda yazmak nasıl bir duygu?
Haklısınız, felsefe deyince herkes önce durur; çok ağır, anlaşılması zor ve sıkıcı metinler okuyacağına dair bir düşünceye kapılır. Bunu bildiğim için özellikle çok kolay okunacak bir dille, adeta bir dostla sohbet eder biçimde yazıyorum denemelerimi. Ahkâm kesmiyorum, sadece bence diyor ve kendi fikrimi söylüyorum. Denemelerim bana hayatın öğrettiklerinin bir özeti. Hepsi, kendi teorilerim, kendi doğrularımdır; kendimce doğru olanları yazdım sadece.
Felsefe deyince ne anlıyorsunuz? Ya da ne anlamalıyız felsefeden?
Yunanca phileo (sevgi) ve sophia (bilgi, bilgelik) kelimelerinden meydana geliyor felsefe. Yani bilgiyi sevmek Bilginin sevilmediği yerlerde felsefe de sevilmez. Felsefenin ilk uygulayıcılarından Platon Felsefe merakla başlar der. Merak etmeyen, öğrenmek istemez. Öğrenmek düşünmekle mümkündür. Dolayısıyla felsefe aslında düşünebilme, sorgulayabilme özgürlüğüdür. Kişiyi aydınlığa ulaştıracak bir Yol haritasıdır. 1746da Felsefe Konuşmaları isimli ölümsüz eseri yayınlanan Fransız düşünür Diderot Bana bazı şeylerin aklımızı aştığını söyleseler de, bu, saçmalıklara inanmama yol açmaz. Hiç şüphem yok ki aklımızı aşan şeyler var; ama aklımıza aykırı olan her şeyi ve ona zıt düşen ne varsa, cesurca reddediyorum. der. Diderotnun sözünde olduğu gibi, felsefe, insanın aklına ters düşen şeyleri reddedebilme özgürlüğüdür aynı zamanda.
Türk toplumunun felsefeye yönelik ilgisini nasıl görüyorsunuz?
Felsefe yapma lan! ifadesinin neden sadece Türkçeye has bir cümle ve yaklaşım olduğunu iyi analiz etmek gerekir. Bu yaklaşım, bu çıkış, beynin sorgulamasına duyulan reaksiyonun bilinçaltındaki mevcudiyetini en yalın ve kaba şekliyle gösterme şeklidir belki de. Düşünceye, felsefeye, sorgulamaya, analize karşı duruş genetik kodlarımızda mevcuttur aslında. Eskiden yöneticiler eleştirilmeyi, sorgulanmayı sevmezdi Şimdi de durum farkı değil aslında. Bu da felsefenin sürekli önünü kesti. Eğer felsefeye gereken önemi verseydi yüzyıllarca hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu yıkılır mıydı? Bugün de aynı mantık değişmediği için, hala erk sahipleri eleştiriye kapalı oldukları için felsefe güdük kalmaya devam ediyor Türkiyede. Bana felsefe yapma lan! yaklaşımının sadece Türkçede var olması trajiktir aslında. Peki, Uyandırma kerizi, bulandırmasın denizi tarzı bir söz var mıdır başka herhangi bir dilde? Yoktur. Bu da, sadece bizim kültürümüzün ürünüdür. Bir ulusun dilinde düşünmeyi, analiz etmeyi, sorgulamayı kötüleyen bu kadar çok yaklaşımın yer etmiş olması bir tesadüf müdür? Hiç de değil. Her ulusun değer yargıları diline yansır.Uyandırma kerizi, bulandırmasın denizi sözünde gizlidir aslında felsefenin ülkemizde neden sevilmediği sorusunun yanıtı
Okullarımızda verilen felsefe eğitimini yeterli buluyor musunuz?
Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulan medreselerden felsefe dersleri kaldırılmıştı. Tanzimata kadar Osmanlıda sadece İslam tarihi verildi öğrencilere. Felsefe ancak 1908lerde okullarda ders olarak okutulmaya başlandı. Günümüzde felsefe dersleri artık sembolik bir hale gelmiş durumda. Tarihin tekerrür ettiği gerçeğiyle yüz yüze geliyoruz. Hoş, gerçi felsefe dersleri bundan önce de ne kadar sağlıklı veriliyordu, tartışılır. Felsefeyi sadece belirli kuramları ezberletmekle eşdeğer saymak dogmaya karşı duran felsefenin özüne aykırı zaten. Felsefe kişinin kendi öz sorgulamasıyla doğruları bulmasına yardım eder. Yani birey kendisine dikte edilen düşünce disiplinleriyle değil, öznel analiziyle ulaşır doğruya. Hal böyleyken felsefe eğitimini sadece müfredatın zorunluluğu kıldığı bilgileri vermekle sınırlı sayan bir anlayış felsefeyi sevdirmez. Bilakis, öğrenciyi soğutur felsefeden. Tıpkı mefailün failün ezberleyerek büyüyen bir neslin edebiyattan, okumaktan soğuması gibi
BİREY ÖZGÜRSE TOPLUM ÖZGÜRDÜR
Felsefe neden önemlidir sizce? Neden insanlar felsefe okumalı?
Birey özgürse toplum özgürdür. Bireyin özgürlüğüyse özgürce düşünebilmesinin, sorgulayabilmesinin sonucudur. Felsefeden korkmak, düşünceden rahatsız olmak devekuşu gibi kafayı kuma gömerek yaşamaktan farksızdır. Sorgulamayı öğrenemezsek hatalarımızdan ders alamayız. Aynı yanlış(lar)ı tekrar ederiz. Platon Toplumlar filozofların kral ya da kralların filozof olacakları güne kadar rahat huzur yüzü görmeyeceklerdir. der. Elbette ütopik bir düşüncedir. Ama yöneten konumundakilerin sorgulanmayı, eleştirilmeyi kabullenmesiyle mümkündür bir toplumun ilerlemesi.
Sizce insanımız, sürekli vurgu yaptığınız sorgulamanın öneminin bilincinde mi peki?
Bir süre önce, bir okulun davetlisi olarak, lise öğrencisi gençlerle birlikte oldum.Kendini Keşfet başlıklı konferansımı dinlediler. Konuşmamın bir bölümünde, felsefenin iki temel sorusunu yönelttim salondaki öğrencilere. Ben kimim? Neden varım? Tek tek söz verip, yanıtlandırmalarını istedim salondakilerden bu soruları. Afalladı gençler. Kimileri önüne baktı, yutkundu. Kimileri ık, mık etti. Beyinleri kilitlendi adeta. Belli ki, şimdiye kadar hiç kafa patlatmamışlardı bu sorular üzerine. Evet, çok gençtiler. Başlarında kavak yelleri esiyordu. Kendilerini sorgulamaya ne gerek ne vakit bulmuşlardı belki de şimdiye kadar. Ama eminim, aynı soruyu yaşı kemale ermiş dinleyicilere de sorsam durum değişmeyecekti.
KİM OLDUĞUNU SORGULAMAK SADECE İNSANA ÖZGÜ BİR AYRICALIK
Yediden yetmişe düşünmeyi ve sorgulamayı sevmiyoruz yani
Kesinlikle Acı ama gerçek bu. Düşünmeden yaşamanın konforu her zaman cazip gelir insanlara. Neden varım? sorusuna annem babam beni yaptığı için diye yanıt verenler de olabilir. Keza, var oluş sebebini sadece doğmuş olmakla açıklayanlar da. Tamam ama, hayvanlar da doğmuyor mu, var olmuyor mu bir şekilde? Bitkiler de, böcekler de. Yani, var olmak bir kriter mi? Bir imtiyaz mı? Hayır! Ama neden var olduğunu bilmek, kim olduğunu sorgulamak sadece insana özgü bir ayrıcalık. İnsanın hayvandan, bitkiden ayrıldığı, ayrıştığı nokta hatta. Var oluşuna bir mana, bir sebep yükleyebildiği oranda insan olur insan.İnsan unvanını, varlığını sorgulamaya başladığında hak eder. Çok haklıdır Sokrates sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez derken. Kim olduğunu, neden var olduğunu bilmeyen insanın herhangi bir canlıdan ne farkı kalır? Kalır mı? Bence kalmaz.
Var olmanın anahtarını felsefe mi verir insana?
Evet. Felsefe anahtarı verir ama o kapıyı açıp içeri girmek insanın kendi özgür iradesi ile alacağı bir karardır. Kim olduğunu bilen insan neden var olduğunun farkındadır. Var olmanın tersi yok olmaktır, hiçlik tir. Dolayısıyla hiç olmadığını ispat çabasıdır insanın neden var olduğunu sorgulaması. Elbette hiç gelip, hiç gitmek de insanın kendi tercihidir. Ancak, neden var olduğunu bilerek yaşayan insan bir iz bırakır arkasında. Hiçliğin finaliyse yok olmaktır sadece...
Haber Merkezi