- Yaşam
- 11.09.2025 11:47
Türkiye’de gençlerin şiddete yönelmesinin altında aile, okul ve toplum desteği eksikliği yattığını söyleyen Prof. Dr. Özkan Yıldız, genç nüfusun doğru politikalarla geleceğe hazırlanmazsa ciddi toplumsal sorunlar kaçınılmaz olduğunu belirtti
KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER/ Türkiye’de son aylarda gençlerin karıştığı şiddet olayları dikkat çekici boyutlara ulaştı. Ergen yaş grubundaki çocukların bıçaklı kavgalarda, silahlı saldırılarda ve çeteleşme vakalarında sıkça görülmesi, şiddetin yaşının oldukça düştüğünün açık bir göstergesi. Son olarak İzmir’in Balçova ilçesindeki polis merkezine 16 yaşındaki bir genç tarafından yapılan saldırıda iki polis hayatını kaybetti. Bu bireysel vakaların yanı sıra, Türkiye’nin farklı şehirlerinde gençler arasında grup halinde saldırılar, mahalle çeteleri ve güç gösterisine dayalı şiddet olaylarının arttığına dair haberler de gündemi meşgul ediyor.
Bu sarsıcı tablo, Türkiye’de gençlik şiddetinin sosyolojik ve kültürel kökenlerini yeniden tartışmaya açarken, çocuklar ve ergenlerin şiddet vakalarında öne çıkması hakkında değerlendirmelerde bulunan Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Derneği (SESADER) Başkanı Sosyolog Prof. Dr. Özkan Yıldız, “Türkiye uzun süredir şiddet sarmalı içinde. Toplumsal kurallar zayıflıyor, uyuşturucuyla bağlantılı suçlar artıyor. Çocuklar çoğunlukla korunma, aidiyet veya güç arayışı nedeniyle çete benzeri yapılara yöneliyor. İnternet ve sosyal medya, denetimsiz kullanıldığında şiddeti körükleyebiliyor. Şiddeti yücelten diziler, filmler ve müzikler, çeteleşmeyi normal gösteriyor. Çeteler çocuklara ‘bir yere aitim’ duygusu ve sahte bir kimlik sunuyor. Balçova’daki olayda failin ergen olması ve dijital ortamda şiddet izlemesi bunun somut örneği. Genç nüfus doğru politikalarla geleceğe hazırlanmazsa ciddi toplumsal sorunlar kaçınılmaz” diye konuştu.
Türkiye toplum olarak çok uzun zamandır şiddet sarmalı içinde bulunduğunu belirten Yıldız, “Bu sarmal, aile, eğitim, medya, ekonomi, hukuk, din, ahlak ve toplumsal kültür gibi birçok alanda iç içe geçmiş şekilde karşımıza çıkarak süreçsel ve yapısal bir hale gelmektedir. Ülkemizde Sosyolog Émile Durkheim’e atıfla konuşulursa büyük bir anomi (patoloji) yaşanmaktadır. Toplumsal yapımızda kuralsızlık ya da normsuzluk hali egemendir. Toplumsal kurallar zayıflamakta, belirsizleşmekte veya tamamen işlevsiz hale gelmektedir. Anomi, birey ile toplum arasındaki bağı zayıflatmakta ya da kopma noktasına getirmektedir. Şiddet vakalarında çocukların, ergenlerin ve gençlerin öne çıkması elbette daha korkutucu ve düşündürücü olanıdır. Çocuklarda ve ergenlerde şiddet eğilimini tetikleyen etmenler, kuşkusuz çok boyutlu aile, bireysel, çevresel ve toplumsal düzeyde ortaya çıkmaktadır. Bu etmenler çocukların ve ergenlerin psiko-sosyal ve benlik gelişimini olumsuz etkileyerek, onları şiddete yönlendirmektedir. Türkiye’de hali hazırda yaşanan durum budur. Bu patolojiden çıkmamız gerekmektedir” dedi.
Türkiye’de salgın haline gelen uyuşturucu gerçeğinin, şiddeti körükleyen ve içinden çıkılmaz hale getiren faktör olduğunun da altını çizen Yıldız, “Uyuşturucuyla bağlantılı suçlarda adeta patlama yaşanmaktadır. Türkiye’de, ceza infaz kurumlarında uyuşturucu madde bağlantılı suçlardan dolayı 100 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bunların büyük bölümünü gençler oluşturmaktadır. Ülkemizde uyuşturucuya başlama yaşı düşmekte, gençler arasında suça sürüklenme oranı artmaktadır. Uyuşturucu salgınıyla topyekûn mücadele edecek çalışmalar yerel ve merkez bağlamında harekete geçirilmelidir. Geç kalınmamalıdır” diye konuştu.
Genç nüfusun doğru politikalarla geleceğe hazırlanmaması halinde ciddi toplumsal sorunların yaşanabileceğini vurgulayan Yıldız, “Türkiye sancılı ve kaotik bir süreçten geçiyor. Büyük kentlerde toplumsal, ekonomik ve kültürel değişimin olumsuzlukları derinleşiyor, bütünleşmeden çok çözülme süreçleri öne çıkıyor. TÜİK ve Dünya Mutluluk Endeksi verileri, mutsuz bir toplum olduğumuzu gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre nüfusun yüzde 4,5’i depresyonda. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ise 2013-2017 arasında antidepresan kullanımı yüzde 27 arttı. Toplum ruh sağlığının bozulması ile ekonomik kriz, geçim sıkıntısı, dışlanma ve şiddet arasında doğrudan ilişki var. Türkiye, genç nüfusunu doğru politikalarla geleceğe hazırlamazsa bu tablo çok daha ağırlaşabilir. Eğitim ve istihdam dengesi başta olmak üzere her düzeyde kritik adımlar atılmalıdır” ifadelerini kullandı.
Çocuklar ergenler ve gençler özellikle ailede ve okulda yeterince kabul görmüyorsa, bir gruba ait olma ihtiyacı duyduklarını vurgulayan Yıldız, “Genellikle korunma ihtiyacı, aidiyet arayışı ya da güç kazanma arzusu gibi nedenlerle çocuklar, kendilerini çete benzeri yapılar içinde bulabilir. Bu durum, onları şiddet kullanmaya ya da şiddetin parçası olmaya itebilir. Ülkemizde bilhassa ‘çöküntü muhitleri’ olarak nitelediğimiz kriminojen (suç üreten) bölgeler çocuklar ve gençler için çok ciddi risk faktörleridir. Alan araştırmalarında öne çıkan bulgulardan biri kriminojen çevredir. Bu çevrenin rehabilitasyonu yönünde çalışmaların ve projelerin mobilize edilmesi gerekmektedir” dedi.
İnternet ve sosyal medya ortamları, gençler arasında en yaygın kullanılan iletişim ve etkileşim aracı haline geldiğini ancak denetimsiz ve bilinçsiz kullanıldığında, şiddeti körükleyen bir ortam olduğunu ifade eden Yıldız, “Denetimsiz ve bilinçsiz kullanım özellikle ergenlik döneminde psikolojik ve sosyal gelişimi ciddi biçimde olumsuz etkiliyor. Gençler, sosyal medyada karşılaştıkları şiddet içerikli davranışları taklit ediyor, özeniyor ve kimlik inşasında kullanıyor. Şiddeti yücelten diziler, filmler, müzikler ve gangster kültürü, çeteleşmeyi adeta normal bir davranış biçimi haline getiriyor. Çeteler, gençlere sahte bir kimlik ve ‘bir yere ait olma’ duygusu vererek onları kendilerine bağlıyor. Balçova’da yaşanan vahim olayda failin ergen olması, dijital ortamlarda şiddet içerikli videolar izlemesi ve radikalleşmesi bunun somut bir örneğidir. Benzer şekilde geçmişte özellikle 11-14 yaş grubunu hedef alan ‘Mavi Balina’ oyunu da görünürde bir meydan okuma zinciri gibi sunulmuş, fakat gerçekte gençleri psikolojik risklere sürükleyen, kimi zaman intihara kadar götüren bir dijital şiddet tuzağı olmuştur” diye belirtti.
Gençlerin şiddet ve radikal ideolojilerden korunması için güçlü bir sosyal devlet bilinciyle topyekûn eğitim seferberliği gerektiğini vurgulayan Yıldız, “Çocuklarda şiddet sadece bireysel değil, çok katmanlı bir toplumsal sorundur. Koruyucu ve önleyici çalışmalar; aile desteği, okul iş birliği, psiko-sosyal destek, toplumsal farkındalık ve bilinçlendirme ile mümkündür. Özellikle aile eğitimleri, riskli muhitlerde okul destek programları, sosyal hizmet müdahaleleri, gençlik merkezleri, sanat-kültür-spor faaliyetleri, toplum temelli rehabilitasyon ve rol model programları hızla yaygınlaştırılmalıdır. Sosyal medya, şiddeti görünür kılmakta ve teşvik edici hale getirmektedir. Bu nedenle medya okuryazarlığı, dijital etik eğitimi, ebeveyn denetimi ve şirketlerin sorumluluk almasını sağlayacak yasal düzenlemeler kritik önemdedir. Pozitif içerik üretimi teşvik edilmelidir. Şiddetin ‘sorun çözme yöntemi’ olmadığı, eğitim seferberliğiyle topluma yayılmalıdır. Ayrıca şiddetin güncel sebeplerinin anlaşılması için düzenli araştırmalar yapılarak, çözüm politikaları bu veriler ışığında hayata geçirilmelidir. Toplumun kolektif sorunu olan şiddetle mücadelede merkezi iktidar, yerel yönetimler, sivil toplum ve üniversitelerin iş birliği ve eşgüdüm içinde çalışması şarttır” dedi.
Kaynak : HABER MERKEZİ