İzmir Barosu’ndan İnsan Hakları Günü mesajı: İnsanlık, eşitlik ve özgürlük kazanacak

İnsan Hakları Günü’nde açıklama yapan İzmir Barosu, Evrensel Beyanname’nin sadece Batı kazanımı olmadığını vurguladı, hak ihlallerine dikkat çekti ve tüm toplumu haklarını savunmaya çağırdı

  • Oluşturulma Tarihi :
  • Güncelleme Tarihi :
  • Kaynak : SULTAN GÜMÜŞ KAYA
İzmir Barosu’ndan İnsan Hakları Günü mesajı: İnsanlık, eşitlik ve özgürlük kazanacak haberinin görseli

İzmir Barosu, 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla baro binası önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamayı İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Erdem Oktar okudu. Oktar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin yalnızca Batı liberalizminin kazanımı olmadığını, metnin ruhunun dönemin politik dengeleri ve özellikle Sovyetler Birliği’nin etkisiyle şekillendiğini vurguladı.

“İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, sadece Batı liberalizminin, yani klasik ‘Birinci Kuşak Haklar’ dediğimiz mülkiyet ve kişi özgürlüklerinin bir zaferi değildir” diyerek sözlerine başlayan Oktar, “Bu metnin ruhunda, dönemin politik dengeleri ve bilhassa Sovyetler Birliği’nin etkisiyle şekillenen çatışma ve uzlaşı yatmaktadır” dedi.

AÇ OLAN BİR İNSANIN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN BAHSEDİLEBİLİR Mİ?

Açıklamanın devamında, “Batı bloğu, söz, inanç, mülkiyet gibi özgürlükleri öne çıkarırken; Sovyetler Birliği ve Doğu bloğu, insan onurunun sadece ‘konuşmakla’ korunamayacağını, bu haklara erişimin temini için de hak düzenlemelerinin yapılması gerektiğini savundu ve sordu: ‘Aç olan bir insanın ifade özgürlüğünden bahsedilebilir mi?’ İşte bu sayede, Beyanname’nin içine çalışma hakkı, sosyal güvenlik hakkı, eğitim hakkı, barınma hakkı gibi ‘İkinci Kuşak Haklar’ da dahil edildi. Bugün eğer biz, devletlerin bu hakları ihlal etmemesini hem de bu hakların kullanımını temin etmesini talep edebiliyorsak, bu tarihsel süreçteki mücadelenin ve dengenin mirasıdır. Bu kazanım aynı zamanda, insan haklarının bölünmezliği ilkesinin de temelini oluşturmuştur. 10 Aralık 1948’de Paris’te onaylanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, çoğu zaman İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı korkunç yıkımın, Auschwitz’in, Hiroşima’nın külleri arasından doğduğu ifade edilir. Bu bağlamda, savaşın yıkımından ders alan devletlerin barış özlemi ile bu belgeyi imzaladıkları söylenir. Peki gerçekten de öyle midir?” sorusu yönlendirildi.

BİRÇOK HAK VE ÖZGÜRLÜK RAFA KALDIRILDI

“Ne var ki içinden geçmekte olduğumuz süreçte hem dünyada hem de ülkemizde insan haklarının bölünmezliği ilkesi bir yana beyannameyle kayıt altına alınmış olan birçok hak ve özgürlüğün rafa kaldırıldığını, uygulanmadığını görülebiliyoruz” sözlerine dikkat çeken Oktar, şunları ekledi: “Dünyanın gözü önünde Filistin’de bir ülke, bir halk yok edildi. Dünyada barış için kurulduğu iddia edilen BM’yi etkisi altına tutan emperyalist güçler BM’yi tepkisizliğiyle, güçlünün yanında yer alışıyla bir savaş aparatına çevirdi. Suriye’de yaşanan iç savaş ve sonrasındaki süreç yine tüm dünyanın gözü önünde cereyan etti. Dünyanın dört bir yanında savaşlar, kıyımlar, açlık, yoksulluk, önlenebilir basit hastalıklardan kaynaklı ölümler, birçok ülkede temiz suya dahi ulaşma imkânının bulunmaması İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin insani, hak temelli, evrensel niteliğini fiilen ortadan kaldırdı. Ülkemizde yaşanan haksız ve hukuka aykırı tutuklamalar, kayyum atamaları, gösteri ve ifade özgürlüğünün önündeki hukuk dışı engeller, kadın cinayetleri, çocuk istismarları, engellilerin, LGBTI+’ların, mülteci ve sığınmacıların haklarının her fırsatta geriletilmeye çalışılması, dışlanan, düşmanlaştırılan tüm kesimler üzerindeki baskılar ve dahası yoksullukla, güvencesiz bir hayatla imtihan edilen koca bir toplumun verdiği yaşam mücadelesi insan hakları konusunda hangi noktada olduğumuzu ortaya koyan somut göstergelerdir.”

TÜM ÇABAMIZI GÖSTERMEYE DEVAM EDECEĞİZ

Açıklamada son olarak ise, “Gerekli tedbirler alınsaydı ne İzmir depreminde 117 yurttaşımızı, ne Hatay depreminde resmi rakamlara göre 50 bin dolayında insanımızı yitirecektik. Michael Adufu gerekli müdahaleler yapılsaydı bugün hayatta olacaktı. MESEM’de çocuk emeği sömürülmeseydi bugün o çocuklar mutlu, çocuklar için seslerini yükselttiği için tutuklanan 16 genç özgür olacaktı. Kadın cinayetlerinin politik olduğu ve durdurulması için İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak yerine, gerçek bir reform politikası uygulanabilseydi yüzlerce kadın bugün yaşıyor olacaktı. Çocuk istismarının önüne geçilebilseydi tüm çocuklar özgür, güvenli ve mutlu bir şekilde yaşayabilecekti. Vahşi doğada yaşam mücadelesinden pek de farklı olmayan ‘ekmek kavgası’ gündelik yaşantımızın bir rutini haline gelmeseydi, insanlar bir maaşlarını kiraya verip açlıkla mücadele etmeseydi bugün ülkemiz bilimde, kültürde, sanatta, edebiyatta çok daha ileri, çok daha mutlu bir toplum olabilecekti. Örnekleri çoğaltmak mümkün… Tüm bu örnekler ışığında sadece insan hakkı savunucularına veya avukatlara değil, tüm topluma düşen görev; kendi haklarının ne olduğunu bilmek, savunmak ve ilerletmek için mücadele etmektir. Tüm olumsuzluklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı insan hakları için mücadelelerini büyüyerek sürdürmektedir. İzmir Barosu olarak bu onurlu mücadelede tuttuğumuz yeri daha da ilerleterek özgür, eşit, müreffeh bir uygarlık için tüm çabamızı göstermeye devam edeceğiz. İnsanlık, eşitlik ve özgürlük kazanacak” mesajı verildi.

Kaynak : SULTAN GÜMÜŞ KAYA

Okumaya Devam Et

Aşağı kaydırmaya devam edebilir veya ilgi alanınıza göre seçim yapabilirsiniz.