Sayfa Yükleniyor...
Bu haftaki röportajımızda emekli öğretmen şair Ahmet Üresi ile şiire başlangıç hikayesini konuştuk. Şair aktif olarak sürdürdüğü yazım hayatında şu ana kadar 5 adet şiir kitabına imza attı
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ
Emekli öğretmen şair Ahmet Üresi, 1952 yılında Konya Bozkır Dere Köyünde doğdu. 1971 yılında öğretmenliğe başlayan şair yurdun çeşitli illerinde 33 yıl görev yaptıktan sonra 2004 senesinde emekliye ayrıldı. Bugüne değin 5 şiir kitabına imza atan şair, aktif olarak yazım hayatını sürdürmektedir. Şiirlerinin bazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır.
Şiir ile olan serüveniniz nasıl başladı?
Şiir yazmaya öğretmen okulu sıralarında başladım. Öğretmenlerimin yönlendirmesi ve sınıf arkadaşlarımla şiir okuma ve şiir yazma çalışmalarımız olurdu. Sonra kendimce yazmaya çalıştım. Yazdıklarımı mutlaka biriktiririm. Hiç birini atmadım. Zamanla dönüp okuyorum. Olumsuz bile olsa onlar benim değerimdir. Gelişmeleri kendim de gözlüyorum. Şiirlerim genelde lirik şiirdir. Bunun yanında hece vezni, serbest vezin türündedir. Esin kaynaklarım içime doğmasına bağlı. İçime doğan esini genişletip düzeltmeleri sonra yapıyorum. Bir şiiri hemen bitirdiğim gibi günlerimi hatta ayları alan şiirlerde olmuştur. Hoşuma gidinceye dek yazıp çiziyorum ve karalamasını yapıyorum. Yemeğin pişmesi gibi şiirde pişince yemeye yani okunmaya hazır duruma geliyor.
Kitaplarınızı ortalama ne kadar sürede tamamlıyorsunuz?
Kitaplarımın hazırlanması, şiir seçimlerim üç dört ayımı alıyor. Şiirler arasında seçici davranmak zorunda kalıyorum. Elbette seçmek zor ama kitap yayın yönetmenlerinden belirli bir sayfada kalmamız istendiği için seçmek zorunda kalıyoruz. Bazı dost şair arkadaşlarımdan da yardım alıyorum. Kitap yazmaya önceden yazdığım şiirlerimden başlayarak seçim yapıyorum. Eski ve yeni şiirlerimi harmanlayarak yeni bir kitap oluşumunu sağlamaya çalışıyorum.
Yazmaya nasıl başlıyorsunuz?
Şiir yazmak her ne kadar yetenek işi ise de yazıp karalamak, yeniden yazmak, beğeninceye dek yazmak gerekiyor.Temel konu bol bol usta şairlerin şiirlerini okumaktan geçiyor. Onları örnek almakta yarar var. Kendi şiir kimliğimizin oluşması için halk arasındaki deyimle çok ekmek yememiz ve emek vermemiz gerekiyor. Ağaçtaki meyveler gibi önce ham, sonra olgunluk dönemi geçmesi geçecek ki şiirimiz okunmaya ve şiir olmaya başlasın.
ŞİİRLERİNDE İNSAN VE TOPLUMU ELE ALIYOR
Yazdıklarınızda kendinizi yansıtıyor musunuz?
Yazdığım şiirlerde kendimi yansıttığım olur. Bazen de usta şairleri örnek alırım. Yani onlardan esin alırım. Toplumsal olaylar, doğa olayları, insan ilişkileri şiirimin ana temalarını oluşturur. Elbette ki aşk başta geliyor. Aşk olmayınca şiir de olmuyor. Aşk derken başta karşı cins aşkı gelir. Öteki sevgilerde aşka dönüşür. Aşka dönüşen sevgiler de şiirin ana temalarını oluşturmaktalar. Sevgi her zaman için ana temalarımı oluşturur. Karşı cins sevgisi, doğa sevgisi, hayvan sevgisi, öğretmem olmam nedeniyle öğretmenlik, eğitim öğretim konuları geniş yer kaplar. Yurdumuz, kurtuluş savaşı ve kahramanlarına da yer veriyorum. Olmazsa olmazım ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve devrimleri her zaman için şiirimin konularını oluşturur.
Bize birazda kitaplarınızdan söz eder misiniz?
Bu güne dek 5 şiir kitabım yayınlandı. İlk şiir kitabım Bir Şiir Gibi, Çizgi Kitabevi bünyesindeki Tebeşir Yayınlarından 2010 yılında, ikinci şiir kitabım Selam Olsun 2011 yılında ve üçüncü kitabım olan Beyaz Kuş aynı yayınevinden 2013 yılında yayınlandı. Bu üç kitabın basımı Konyada gerçekleştirildi. Dördüncü kitabım, Gül Kurusu Akşamlar Mühür yayınları bünyesindeki Mürekkep yayınlarından 2014 yılında, beşinci şiir kitabım Güneşe Tutunmak yine Mühür Yayınları bünyesindeki Mürekkep Yayınlarından 2016 yılında yayınlandı. Dört ve beşinci kitabımın yayını İstanbulda gerçekleştirildi.
MADDİYAT OKUMAYA ENGEL
Türk insanı sizce yeterince okuyor mu?
Türk insanı ne yazık ki yeterince okumuyor. Nedenine gelince; öncelikle eğitimin yetersiz olması, kültürümüzün gelişmemesinden kaynaklanmaktadır. Buna ülkemizdeki darbelerinde etkisi olmuştur. Kitap okuyan bir toplum cezalandırılıyorsa, kitaplar yasaklanırsa, yakılırsa okumaya yönelmeyen insanımızı suçlamamak gerekiyor. 80 öncesi dönemde her iki kesim ( sağcısı ve solcusu) kendini yetiştirmek amacı ile kitap okumaya çalışıyordu. Karşı düşüncedeki kişilere yapılan siyasi tartışmalarda yenik düşmemek için kendini yetiştirmek zorunda hissediyordu. 12 Eylül 1980 darbesi okuyan kesimlerin üzerine balyoz gibi indi. Kitaplar yasaklandı. Kitaplar toplatıldı. Kitaplar yakıldı. Kişiler korkudan kendisi kitaplarını yakmak ve saklamak zorunda kaldı. Kitaplar yasak olmasa bile toplayan kişilerin bilip bilmeden topladığı kitaplarla ne yazık ki suçlu duruma düşüyordu. Bu gibi durumlar ister istemez okumayı engelledi. Okullarımızın eğitim öğretim sistemi de aynı şekilde okumaya yöneltmiyor. Özellikle günümüzde tek taraflı düşünce doğrultusunda insan yetiştirmeye çalışılıyor. İnsanlar düşünmeden, soru sormadan, araştırmadan papağan gibi ezberciliğe yöneltilmektedir. Bilimsel yöntemlerden uzaklaştırılan eğitim sistemi ne yazık ki insanların gelişimini engellemektedir. Kültür ve yetenek derslerinin azaltılması insan gelişime en büyük köstektir. Maddi durumlarda okuma oranını düşürmektedir. Aybaşını nasıl getiririm diye düşünen bir memur ve işçi zorunlu kalmadıkça kitap alamaz duruma düştü. Ancak ders kitaplarını alabiliyorlar. Yine bir başka konu; televizyon, cep telefonu bilgisayar oyunları bile okuma oranına etki etmektedir.
YENİ KİTAP YOLDA
Hedef ve projeleriniz nedir?
Hedefim elbette kendimi tanıtabilmek, şiir dünyasında yer edinmektir. Yeni bir kitap dosyasını yayınevine gönderdim. Dilerim önümüzdeki günlerde yayınlanır. Daha çok şiir ve daha çok kitabımın olmasını isterim. Kitaplarımın okur tarafından okunması paylaşılması mutluluk kaynağım olur. Kitaplarım yayınlandıkça yeni bir çocuğum olmuş gibi sevinirim. Kendimce bir sözüm var. Şimdiye dek iki kızım ve beş çocuğum var diye söylerim. Her kitabım bir çocuğumdur. Bu nedenle beş çocuğum var diye belirtirim. Kızlarım canları sağ olsun büyüdüler, meslek sahibi oldular. Evlendiler ama çocuklarımın (kitap) daha da çok olmasını isterim.
Türkiyede bir kitap yayınlamak zor mu, yayınlanacak bir kitap ne gibi süreçlerden geçiyor?
Tanınmış olmayınca kitap yayınlamak zor. Yayınevleri de kendilerini düşündüğü için yayın işini pek üstlenmek istemiyorlar. Yeni yetişen yazar ve şairleri yönlendirme, teşvik etme durumu ne yazık ki olmamaktadır. Kendi olanaklarım ölçüsünde yayınlamaya çalışıyorum. Emekli, dar gelirli,,memur ve işçi kesiminin geliri belli. Kitap yayınlaması için zorlanıyor. Ben belirttiğim gibi kitap çocuklarımın olmasından zevk aldığım için son olanaklarımı zorlanarak kullanıyorum.
Yazdığınız bir kitabi şu yayın evinde yayınlamalıyım diye nasıl karar veriyorsunuz?
İlk üç kitabımı Konyada bastırdım. Konya da sonradan tanıştığım Çizgi Yayınevi sahibi ile bağlantı kurarak ilk üç kitabımı yayınlattım. Son iki kitabımı da arkadaşlar kanalı ile yayınevi ile ilişki kurarak bastırtabildim. Mühür Yayınları ile beni tanıştıran şair ve yazar Barış Erdoğana buradan ayrıca teşekkür ederim.
SİYASETTEN KAÇINIYORLAR
Yayın evleri bir kitabi yayımlarken nelere dikkat etmekte?
Öncelikle yayınevleri de kitap basarken siyasi yönden sakınca olmayacak kitapların basımını yapıyor. Bu arada yayınevleri tanınmamış kişilerin kitaplarını yayınlamaya pek yanaşmamaktadırlar. Satış yapabilecekleri yazar ve şairlerin kitaplarını yayınlamayı öncelik sırasına almaktalar. Onların kitaplarını yayınlıyorlar. Oysa yeni yetişen şair ve yazarları da yöneltmek amacı ile yardımcı olsalar daha iyi olur düşüncesindeyim.
Bir yazarın, yazdığı kitaplar ile yaşamını idam ettirmesi sizce mümkün mü?
Yazarın yazdığı kitaplarla yaşamını sürdürmesi çok zor. Çünkü kitap satışları az. Özellikle şiir kitaplarının satışı daha da az oluyor. Bu konuda biz de kendimizi sorgulamalıyız. Ben kişisel olarak 2014 yılından beri kitap fuarlarına katılmaya çalışıyorum. Kitabın yazarını gören okurlar imzalatmak için alıyor. Tanıdıklar, arkadaşlar, hemşehriler, eş dost, kitap sevdalıları kitap almak için fuarlara gelmekteler. Yıllarca görmediğim arkadaşlarımız, dostlarımızla kitap fuarlarında görüşme olanağı buluyoruz. Bu görüşmelerden de büyük mutluluk duyuyorum. Ayrıca okullarda duyarlı öğretmenler öğrencileri yönlendirmekte, genellikle de sınıfça fuara getiriyorlar. Bu olay da kitap alma ve okuma yönünden olumlu bir davranış oluyor. En büyük arzum Türk halkının kitap okuyan bir toplum olması ve kendini aydınlatmasıdır. Bol kitaplı ve şiirli günler dilerim.
Yurdumuzun kurtuluşunun yıldönümünü kutladığımız bu günlerde günün önemini belirten bir şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
İLK SES SON SES
İlk ses
Gazeteci Hasan TAHSİN den geldi.
Düşmana sıkılan ilk kurşun sesi
Ve ilk ölüm
Şehit oldu Hasan TAHSİN.
İlk ses yayıldı Anadoluya,
Yayıldı.
Yurdun dört bir köşesine
İlk sesi duyan efeler
Direndiler
Ege topraklarında.
Direndiler direnmesine de
Düşman çok, efeler az
Düşman girdi içeri
Anadolumun bağrına hançer vurdular.
Direndi Şahin Bey
Direndi Kara Fatmalar
Direndi Nene Hatunlar
Mermi taşıdılar kağnılarla
Kağnı gıcırtıları ninni oldu
Sırtındaki yavruya
Yavru uyudu
Analar uyumadı
Ta Ankaraya dek
Önde kağnı, arkada bebeler
Ho hoo hooo öküz, hooo
Yolumuz uzun
Yetişecek mal var Ankaraya.
İlk düzenli ordu,
İlk utkuyu kazandırdı İsmet Paşa
İnönüde.
Utku duyuldu Anadoluda
Coştu halk, coştu
Koştu yurdu kurtarmaya, koştu.
İkinci İnönü,
Sakarya,
Dumlupınarda daha gür çıktı
Utku sesimiz
Ve tüm dünya duydu.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa
Kükredi;
Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri !..
Bu sesi duyar da durur mu Mehmet
Aktı, aktı, aktı
Önde düşman, arkada Mehmetçik
Ta İzmire dek.
Kaçan kaçtı
Kaçamayan denize döküldü.
9 Eylül 1922
İlk sesin çıktığı yerde son ses çıktı:
Bu memleket bizimdir!..
29 Ekim 1923
Ankarada bir güneş doğdu,
Türkiye Cumhuriyeti güneşi
Aydınlattı yurdumu.
Kara bulutlar ara sıra önüne geçse de
Karartsa da,
O güneş öyle parlak ki;
Hep aydınlanır,
Hep aydınlatır,
Hep aydınlık,
Hep aydınlık,
Hep aydınlık kalacak.
Cumhuriyet güneşi altında
Aydınlık içinde yaşayanlar üresin.
Haber Merkezi