Sayfa Yükleniyor...
Doğu ve Güneydoğu’dan İzmir’e gelen inşaat işçileri, yeni yılı ailesiyle geçirenlerin aksine çalıştıkları inşaatın yan tarafında bulunan kulübede yaşamlarını sürdürüyor. Bir evleri dahi olmayan, eşyalarını bitpazarından alan işçilerin yaşam mücadelesi belgesellere konu olacak türden
SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
“Doyacak kadar aşın varsa,
Başını sokacak, bir de damın,
İnsanoğluna kulluk
Etmiyorsan,
Başkasının sırtından değilse geçimin,
Tamam, güneşli günler içindesin.”
Onların hayatı tam da Nazım Hikmet’in dizeleri gibi. Fakat tek bir fark ile. Güneşli günleri ne zaman görecekleri belli değil. Mardin, Diyarbakır, Ağrı ve Türkiye’nin daha birçok bölgesinden çalışmak için İzmir’e gelen inşaat işçileri, neredeyse iki yıldan uzun bir süredir aile hasreti çekiyor. Aileleriyle görüntülü konuşma imkanı bulduklarını, ancak durumları kötü olduğu için konuşmaya çekindiklerini söyleyen işçiler, Doğu’daki imkansızlıklardan dolayı Batıya göç etmek zorunda kaldıklarını, burada ise sefalet içinde yaşadıklarını aktardı. İşçilerin kimi 15 kişi birleşip tuttukları gecekondularda kalırken, kimi de çalıştıkları inşaatlarda yaşamlarını idame ettiriyor. Onlara ait tek şey ise içlerini ısıtan bir demlik çay, iki göz soba, üzerini battaniyelerle örtüp rahat hale getirdikleri bir de yatak… Kendi deyimleriyle “Her şey gibi bunlar da bitpazarından”. Soğuk havalarda inşaatın tepesine çıkıp tüm tehlikelere rağmen çalışmak zorunda kalan işçileri en iyi özetleyen cümle, yine kendilerinin dile getirdiği şu sözler oldu: “Bugün burada ölsem çocuklarımın içinde burukluk olur mu bilmiyorum. Çünkü hatırlamıyorlar beni.” İnşaat tamamlandıktan sonra nerede çalıştıklarını, hangi şehre gideceklerini bilmeyen işçiler, “Hayatımız nakliyecilerin yaşamı gibi. Bir limanımız yok” dedi.
DOĞU’DAKİ İMKANSIZLIKLAR
Ağrı Diyadin’den gelen ve yaklaşık 2 yıldır İzmir’de çalıştığını söyleyen bir inşaat işçisi, Doğu’daki imkansızlıklardan bahsetti. “İzmir’in dolu dolu yaşadığı dört mevsimi vardır” diyerek sözlerine başlayan işçi, şöyle ekledi: “Kapalı ve açık alan fark etmez, İzmir’de birçok iş imkanı vardır. Fabrikaları, sanayileri, inşaatları, yaz-kış demeden çalışabileceği her şeyi vardır. Fakat Doğu ve Güneydoğu’da bu tarz imkanlar yok, gerekli yatırımlar yapılmadığı için bizler buralara sürüklenmek zorunda kalıyoruz. Doğu’da mevsimlerden dolayı sadece üç ay çalışabilme imkanımız var. Gerisi hep kış, kar. Tarlalarımızı ekip biçemeyiz, inşaat deseniz Doğu orası, İzmir gibi binalarla dolu değil. Peki, biz ne yiyip, ne içeceğiz? Buradaki insanların da 4-5 çocuğu var. Bu çocukların eğitim ve diğer tüm ihtiyaçları göz önüne alınırsa hayat gerçekten çok zor. Tüm bu zorluklar karşısında bizler de gurbete çıkmak zorundayız. Doğu bölgelerine de iş imkanı sunulsaydı ne bizler Batıya göç ederdik, ne de ailelerimizden kopmak zorunda kalırdık. Hali hazırda çalışacak insan gücü çok, ancak dediğim gibi hizmet verecek alan yok.”
BİR ODADA 15 İŞÇİ
Göçebe yaşadıklarını dile getiren inşaat işçisi, barınma ihtiyaçlarını karşıladıkları yerlerin durumundan da söz açarak şunları söyledi: “Yattığımız yeri sizler de görüyorsunuz. Kışın özellikle oldukça zorlanıyoruz. Yeri geliyor bazen bir odada 15 işçi bir arada yaşıyor. Ev tutup gecekondularda kalanlar da var, böyle inşaatta yaşayan da. İki yıl önce İstanbul’daydım, bir iki yıldır da İzmir’de. Bu iş tamamlanınca nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Belki Bursa, belki Antalya. Yani yerimiz yurdumuz belli değil aslında. İş neredeyse biz oradayız. Göçebeyiz kısacası.” Ve özlem… Onları yıllardır sarıp sarmalayan, ne telafisi mümkün olan, ne de çözüm bulunan özlem. “Kim özlem çekmez ki?” diyen inşaat işçisi, şöyle devam ediyor: “Onlar da ister babalarını sürekli görmeyi. Ancak şartlar işte. Ki bazen yüzümü unuttukları için yanlarına gittiğimde çekiniyorlar, utanıyorlar. Bugün burada ölsem çocuklarımın içinde burukluk olur mu bilmiyorum. Çünkü hatırlamıyorlar beni. Sürekli başka şehirlere çalışmak için geldiğimizden baba sevgisini, şefkatini hissettiremiyoruz. Bırakın yılbaşını, bayramlar da dahi gidemiyoruz.”
“HEPSİ BU…”
Ciddi bir birikim yapamadıklarını belirten inşaat işçisi, “Kir, çamur içerisinde akşam odaya geliyoruz, elbiselerimizi yıkayacak, makineye atacak biri yok. O yorgunlukla bir sıcak çorba içmek istiyoruz, yemek yapan yok. Kazandığımız paranın da yarısını köye, geri kalanını da buradaki ihtiyaçlarımıza harcıyoruz. Öyle ciddi birikimimiz olmuyor. Kimi arkadaşımız tuttuğu gecekonduların kirasını veriyor. Bu daha da güç oluyor. Ki kaldıkları gecekondulara da ev demeye şahit ister. Eşyaları da bitpazarlarından tamamlamaya çalışıyoruz. Bizlerin şu an inşaatta kullandığı yataklar da bitpazarından. Evimiz olmadığı için iş kıyafetlerimizi gece uyurken çıkarmak dahi istemiyoruz. Bir kaygımız, limanımız yok çünkü” yorumunda bulundu. “Önümüzü göremiyoruz” diyen işçiler, yeni yıla girerken şu ifadeleri kullandı: “İşsizliğin nasıl bir duygu olduğunu biliyorum. Belki bu iş bittikten sonra da işsiz kalacağım. Hayatımız nakliyecilerin yaşamı gibi. Ancak inşallah böyle devam etmez. Temennimiz buralarda, bu halde kalmamak. İnsan gücü Doğu’da çok fazla. İş imkanları da sağlanırsa artık buralara gelmeyiz. Çocuklarımla yan yana durmak, onların ellerinden tutup okula götürmek istiyorum. Tüm dünyam, hayallerim bundan ibaret. Hepsi bu…”