Sayfa Yükleniyor...
Türkiyenin yetiştirdiği önemli yazarlardan olan Aydın Şimşek, son romanı Kopuk ve Hiçte 1980li yıllardaki gençlerin idealleri, arayışları ve kendisinden önceki kuşakla çatışmalarını anlatıyor
NİLGÜN TAZE - ÖZEL HABER
Türkiyenin tanınmış yazarlarından Aydın Şimşekin 35 yıllık edebiyat birikimi ile oluşturduğu ve tamamlanması 6 yılı bulan Kopuk ve Hiç isimli romanı yaratıcı okurlara hitap ediyor. Yayımlanmasından çok kısa bir süre sonra 2nci baskısının da tükenmeye başladığı Kopuk ve Hiçte 1980li yıllarda 18-20li yaşlarda olan gençlerin idealleri, toplumsal hayat içerisindeki arayışları ve kendisinden önceki kuşakla çatışmaları anlatılıyor.
İlk gençlik dönemlerinde yazmaya heveslenmiş birisinin öğretmenlerinden göreceği ilginin oldukça önemli olduğunu açıklayan Türk edebiyatının duayenlerinden Aydın Şimşek, Yazma duygumun ilk içime düştüğü zamanları anımsadığımda 14-15 yaşlarındaydım. Oldukça acemi bir hevesle başlayan bu süreç en heyecanlı sürecimdir. Öğretmenlerin yönlendirici rolünü ilk bu dönemde gördüm. Türkçe ve sonrasında da lise de edebiyat öğretmenlerimin şiire olan sevgimi anlayışla karşılamaları ve doğru yönlendirmeleri yazarlık sürecimin ilk önemli yol açıcı olgusudur. Eğer o gün bu hevesimi kırsalardı, sanırım bu gün bir yazar olarak yazın dünyasında olmam da mümkün olmayacaktı dedi.
ULUSALA GEÇİŞ
İlk şiirlerinin 16 yaşında yerel gazetelerde yayımlamaya başladığı bilgisini vererek yazma sürecinin nasıl ilerlediğini anlatan Şimşek, Sonrasında büyük bir cesaretle ulusal dergilere gönderdiğim şiirler yayımlanmaya başladı. Bunun içinde ilk şiirlerimi ulusal bir gazetenin kültür-sanat sayfasında Fazıl Hüsnü Dağlarcanın seçerek yayımlamış olması benim için çok büyük bir onur ve çok değerli bir anı olarak yaşamaktadır. Yazma nedenimi tek bir şeye indirgeyerek açıklamam mümkün değil. Sanırım yazanların hiç birisi de tek bir nedenle yazıyorum diyemeyecektir. Her seferinde özgü bir durum yazmaya neden oluyor. Bazen travmalarınız, hayal kırıklıklarınız, bazen beklentileriniz, amaçlarınız, bazen tanık olduklarınız, bazen distopik duruşunuz, bazen politik arzularınız ya da çocukluğa dönme istenciniz O nedenle asıl olan yazmak, neden yazdığını bilme çabasından daha önemlidir açıklamasını yaptı.
RENKLİ VE İLGİNÇ
Yazmayı güdüleyen etmenin gelişini kestirmenin mümkün olmadığını ancak gelen şeyi sezmenin mümkün olduğunu açıklayan Şimşek, şu ifadeleri kullandı: Tuhaf bir huzursuzluk, aşırılık gibi duyusal duyumlar gelen şeyin öncü habercisi gibi. Ancak ne geldiğini, ortaya ne çıkacağını kestirmeniz mümkün değil. Gelenle karşılaşma ve sonra onunla uzun soluklu bir zaman geçirme hali; yani yazmaya başlama ve bitirme süreci çok renkli ve ilginç oluyor. Yazma halinin neresinde mutlu oluyorsunuz derseniz, sanırım yazdığım şeyi bitirip, benden çıktığı zamanı bekliyorum. Çünkü ben yazarken yazdığım şeyle benim arama asla okuru almıyorum. Bütün gerilimim metne ilişkin oluyor. İyi bir metnin ortaya çıkması için asgari dil-kurgu disiplinleri üzerine yoğunlaşıyorum. Bu bağlamda yazma süreci defalarca tartılan kelimelerden cümlelerden oluşuyor. Bütünlüğü önemserken aynı zamanda yeni bir şey söyleyebilme çabası da yorucu oluyor. O nedenle bunlar ve benzeri sorunlar yazarla metin arasındaki çatışmalı sürecin içeriğini oluştururken okur en son düşündüğüm şey oluyor.
İÇİMİZDEKİ YABANCI
Metinlerini bitirdiğinde artık okurla metin arasına girmediğini ifade eden Şimşek, Çünkü her okuma yeniden bir yazma halidir. O nedenle okurun metne olan iradesine saygı duyup, yan kişinin aradan çekilmesi benim açımdan iyi geliyor. Sonuç olarak; yazma duyusu derin bir iç evrenin dışa dönmesi olduğu kadar, her insanın içinde taşıdığı bir yabancıyla karşılaşmak ve onunla yüzleşme olanağı da veriyor. Bir tutkudan bahsediyorum doğal olarak. Şiirle başladığım yazı serüveni bu gün 35 yılı geride bırakıyor. Üretken bir yazar olduğum söylenebilir. Bu üretkenliğin dinamiğinde, şiirden romana, öyküden eleştiriye geniş bir alanda yazdım, yazıyorum. Arkama dönüp baktığımda 8 şiir kitabım var. Bu kitaplardan Susmalar Kitabı, Sesler Kitabı, Adalar Kitabı, Bahçeler Dili adlı şiir kitaplarım Türk şiirinde çok az gerçekleştirilen tematik şiirlerdir ifadelerini kullandı.
KOPUK VE HİÇ
Sanat ve İktidar, Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme, Bebek Patikleri, Estetik ve Mücadele Estetiği gibi kitaplarının yazın dünyasına bir katkı olarak görülmekte olduğunu söyleyen Şimşek, kitaplarının sanat felsefesi ve sanat kuramları ile yazarlık disiplinleri üzerine oluşmuş kitaplar olduğunu belirterek, Diğer yandan Kopuk ve Hiç adını taşıyan romanım bu yıl içerisinde yayımlandı. Yaklaşık 10 ortak kitapta da eserlerim yer alıyor. Kopuk ve Hiç otuz beş yıldır yazma serüveni içerisinde bulunan bir yazarın ilk romanı olmakla beraber yazılma süreci yaklaşık 6 yılı bulan bir kitap. Farklı coğrafyalardan esinlenerek yakın tarihimizi de içine alan bir çalışma Kopuk ve Hiç. 1980li yıllarda 18-20li yaşlarda olan gençlerin ideallerini toplumsal hayatımız içerisindeki arayışlarını anlatıyor. Bunu yaparken de kendisinden önceki kuşağın birikimleriyle çatışmaları ve kuşaklardaki değişimleri gündemimize getiren bir roman şeklinde konuştu.
PSİKOPOLİTİK BİR ROMAN
Şimşek, Kopuk ve Hiç isimli romanında romantizm ile kaotiklik arasına sıkışmış insanların, zamanın akıp geçmediği bir Anadolu kasabasındaki yaşamlarına odaklandığını açıklayarak, Bu durağanlıkta, çıkış yolu arayan üç genç arkadaşın travmaları başlar. Roman ve intiharın seçenek olarak önümüze getirilmesiyle de bir anda kasabadaki durağanlık dağılmaya başlar. Diğer yandan anne ve çocuk arasındaki ilişkilerin bir paradigma olarak bağımlılık-kopuş-anımsama-hatırlama bulguları üzerinde kahramanların geriye dönüşleri de romanın ilginç özelliğidir. Bu bağlamda romanın ikiliği kopuşlar ve hiçlikler üzerinden anlatılır. Çıkışsızlık içerisine sıkışan her bireyin ya hızla içe kapanarak kabullenişi içselleştirmesine ya da aşırılıklarla bu çemberi kırmak için savruluşlarına tanıklık ederiz. Psikopolitik bir romandır Kopuk ve Hiç dedi.
YARATICI OKURLARIN ROMANI
Edebiyatımızın önemli eleştirmenlerinden birisi olan Hülya Soyşekerci Cumhuriyet Gazetesi Kitap ekinde romanla ilgili bir değerlendirmelerini ifade eden Şimşek, Sonuçta, Kopuk ve Hiç bireyin varoluşa dair sorunlarını işleyen siyasal, toplumsal, yazınsal, felsefi göndermeleri hayli yoğun bir kitap. Toplumda tutunamayanların, var olamayanların, mağlupların, hiçleşenlerin parçalanmış yaşamlarının kopuk metinler halinde dile getirildiği Kopuk ve Hiç, politik avangart bir roman olarak, edebiyatımızda öncü rol üstlenen, az denenmişi deneyimleyen sıra dışı bir yapıt. Bu değerlendirmeye ekleyeceğim tek şey, romanı deneyimlemek aynı zamanda yaratı sınırlarını da zorlamak anlamı taşıyor benim için. O nedenle Kopuk ve Hiç kurgu tekniği, dili kullanma biçimi, içindeki oyunları, şifreleri, kendini çırılçıplak ele verme isteğiyle, anlatmadan anlattıklarıyla deneysel bir romandır ve bu deneyselliği de daha ilk adımda yerleşik dil ve onun kurallarına başkaldırarak yapmaktadır. Bu bağlamda yıkıcı bire şeyle karşı karşıyayız da diyebilirim. O nedenle metnin katmanlarına sızmalı okur ve orada kendisi için bırakılan boşlukları sezgisiyle, bilgisiyle doldurmalı ve romanı tamamlamalıdır. Yani, Kopuk ve Hiç yaratıcı okurların romanıdır ifadelerini kullandı.
ŞAİRİN ROMANI RİSKTİR
Diğer yandan bir şairin romanının daima bir risk oluşturacağını söyleyen Şimşek, şunları söyledi: Bu riski günümüz kültür ekonomisi içerisinde yayınevlerinin göze alması sık görülen bir durum değil. Bu bağlamda Kopuk ve Hiçe gerekli ilgi ve yakınlığı gösterip, okurla buluşması için emek veren Destek Yayınlarına ve kitaba dizgisinden tasarımına, dağıtımından tanıtımına emeği geçen tüm yayınevi çalışanlarına teşekkür ediyorum. Dünya edebiyatından ve Türk edebiyatından birçok yazarın doğrudan deneyimleriyle büyümüş bir yazarım ben. O nedenle benden öncekilerinin ne yazdığını, nasıl yazdığını bilmek için onların yazın dünyalarına girdim, onlarla uzun süre birlikte yaşadım. Yeni bir şey söyleyebilmenin nerdeyse biricik kuralıdır bizden öncekilerin neler yaptığını bilmek. Ancak ayrışma da böyle olabilir. O nedenle her yazar kendisinden önceki yazarların devamıdır ve bu devamlılık ancak uzun süreler sonunda yol ayrımlarını aralar.
İLK KİTAP DENEYİMİ
Şimşek, onlarca yazarın yazım sürecinde ufkunu açtığını söyleyerek, İlk aklıma gelenleri; Cervantes, Tolstoy, Çehov, Kafka, Calvino, Turgenyev, Gorki, Shakespeare, Dostoyevski, Flaubert, Nabakov, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Sait Faik, Sevim Burak, Oğuz Atay, Vüsat O. Bener, Yusuf Atılgan, Leyla Erbil, Ferit Edgü, Adnan Özyalçıner, Gülten Akın, Ahmet Arif, Ahmet Telli gibi yazarlar ve şairleri saygıyla anmalıyım. İlk kitabım basıldığında ayaklarım yerden kesilmişti ama sonra da aynı hızla yere düşmüştüm. Çünkü kitap çıkana kadar olağanüstü ve çok büyük bir yazar olduğumu düşünüyordum. Kitabı elime aldığımda da bu baş dönmesiyle bulutların üstündeydim ancak çok geçmeden ne kadar acemi olduğum ve ne kadar sıradan bir şey yaptığımı gördüm dedi.
OKUMA NİTELİĞİ
Genç yazarlara yılların getirdiği birikimleri ile tavsiyelerde bulunan Şimşek şu ifadeleri kullandı: Nerdeyse her ilk kitap büyük bir coşku ve hemen ardından gelen hayal kırıklığıyla anımsanır. Hatta kimi yazarların ilk kitapları biyografilerinde yer almaz. Önemli olan tüm kırılganlıklara ve gerçeğin o acımasız kuşatıcılığına rağmen asıl olan ısrarla yazmaktır. Çünkü yazı yazarak öğrenilen bir şey yazmak ve yazdıkça gelişip genleşiyor dil. Ve zamanla da başarı geliyor. O nedenle özellikle genç yazar arkadaşlarımın daha ilk adımda büyük yazar olma çabası onları derinden yaralayabilir. Türkiye'de hiç kuşkusuz ki okuma oranımız beklentimizin altında. Ancak yine de son yirmi yılda bir yoğunluk kazanmış durumdayız. Kişi başına yılda okuma oranı olarak yedi kitaba yaklaştık. Ancak bu kez de okunan kitaplar ve okumanın niteliği üzerine bir tartışma başladı.
HIZLI TÜKETİM
Popülerlik, görünebilirlik, dokunulma ihtiyacı ve vitrinde olma arzusunun okuma olgusunu da doğrudan etkilediğini ifade eden Şimşek, Güncelliği bir tür modaya ve tüketime dönüştüren popüler kültür okuma tercihlerimizde de belirli bir rol oynuyor. Diğer yandan kültürün ekonomi üretmeye başlaması yayınevlerinin kültür politikalarını da değiştirmesine neden oldu. Günümüzde çocuk edebiyatı ve çocuk okurlarını dışarıda bırakarak konuşacak olursak, okurun büyük kısmı 15-25 yaş arasına sıkışmış gözüküyor. Bu yaş dönemi hızlı hareket etmeyi, hızlı tüketmeyi seviyor ama sürekliliği sevmiyor. O nedenle onları düşünce, duygu ve davranış açısından yavaşlatıp derinleştirecek şeylere uzak duruyorlar. İşte yayın dünyası da bu yaş grubu üzerine projeler yapıyor. Basit, sığ, kolay tüketilen ve onların travmatik duygu dünyalarına koşut yapıtları piyasaya sürüyor ve buradan bir ekonomi oluşturuyor. Bu bağlamda bireysel okuma endeksimiz gelişmiş ülkelere yaklaşırken nitelikli okuma ve nitelikli okur olma endeksimiz geriliyor
YAZMAYA TEŞVİK
Yazmanın teşvik edilebilmesi için gelişmiş ülkelerde kültür bakanlıklarının sosyo-ekonomik destek sağladığını açıklayan Şimşek, bunun nitelikli yazma ve okuma için önemli bir katlı olduğunu açıkladı. Türkiyede de buna ilişkin çalışmaların başlatılmış olmasının sevindirici olduğunu söyleyen Şimşek, Eğitim sistemi yarışma ve rekabet üzerine kurulmuş olan sistemlerden yazınsal yeteneklerin çıkması pek görülmemiştir. Bu duruma dikkat çekmek istiyorum. Yazar olma sürecine ilişkin ortada kuramsal bir bilgi ve kılavuz yok. Öyleyse her yazar adayı daha başından sonuna kadar bireysel bir serüveni sürdürmek zorundadır. Bu serüvenin kimi izleri, kokuları, deneyimleri geçmiş birikimlerden edinilebilir. Ancak bunlar yazan kişiden yazar kişiye doğru uzun soluklu bir yolculuğun ilk dönemlerinde katkı sağlar. Çünkü yazma deneyiminin içerisinde geçirilen her zaman kaçınılmaz olarak birçok riskle doludur. Tekrara düşmek, dili kullanmak, bir üst dil ve kurmaca gerçekleştirmek yazan kişinin kendisi olabilme hali gibi ifadelerini kullandı.
Haber Merkezi