Sayfa Yükleniyor...
İzmir Körfezi, Türkiye'nin önemli körfezleri arasında yer almakta olup, tarihi, kültürel ve ekonomik açıdan büyük bir öneme sahiptir. Ancak, son dönemde bölgede meydana gelen çevresel sorunlar, özellikle koku sorunu ve balık ölümleri, bölge halkını ve yetkilileri ciddi şekilde endişelendirmektedir. Bu sorunların arkasında yatan nedenler ve alınması gereken önlemler, çevresel sürdürülebilirlik açısından büyük bir önem taşımaktadır.
Geçtiğimiz günlerde, takvimler 17 Ağustos’u gösterdiği sırada zihinlerde hüzün dolu bir anımsama oluştu. 17 Ağustos Gölcük depreminin yıl dönümünün olduğunun akıllara gelmesi üzerine hafızalar bir kez daha tazelendi ve o dönem büyük kayıplar yaşayan insanların hafızasından bu olay hiç çıkmazken, olaya uzaktan şahit olmuş kişiler yaşanan faciayı bir kez daha hatırladı. Peki yıllar önce 17 Ağustos’ta ne olmuştu? Bir göz atalım…
17 Ağustos 1999 tarihinde Türkiye’nin Kocaeli ilinde meydana gelen deprem, ülkenin en yıkıcı ve travmatik doğal afetlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Bu büyük felaket, sabah saat 3:02’de gerçekleşmiş olup, Richter ölçeğine göre 7.4 büyüklüğünde bir sarsıntı olarak kaydedilmiştir. Depremin merkez üssü İzmit’in Gölcük ilçesi olup, bu nedenle “Gölcük Depremi” olarak da adlandırılmaktadır.
Deprem hem şiddeti hem de etkilediği geniş alan nedeniyle büyük bir yıkıma neden olmuştur. Kocaeli ilinin yanı sıra, Sakarya, Yalova, Bursa ve İstanbul gibi çevre illerde de ciddi hasar meydana gelmiştir. Özellikle İzmit ve çevresindeki yerleşim bölgelerinde çok sayıda bina yıkılmış, yollar ve köprüler ağır hasar görmüş, altyapı sistemleri büyük ölçüde tahrip olmuştur. Deprem sonucunda hayatını kaybedenlerin sayısı 17,000’i aşmış, yaralı sayısı ise 50,000’in üzerinde olmuştur. Ayrıca, yüzbinlerce insan evsiz kalmış ve büyük bir insani kriz ortaya çıkmıştır.
Depremin hemen ardından, Türkiye’nin dört bir yanından ve
Barış Harekatı, Türkiye’nin 20 Temmuz 1974 tarihinde Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği askeri harekâttır. Harekatın tarihi ve siyasi arka planı, Kıbrıs adasındaki etnik gerilimler ve uluslararası ilişkiler bağlamında önemli bir yere sahiptir.
Son yıllarda dijital medya ve sosyal medya platformlarının etkisi, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de hızla artmıştır. Instagram, bu platformlardan biri olarak, kişisel paylaşımlar, iş tanıtımları, sosyal etkileşimler ve daha birçok alanda geniş bir kullanım yelpazesine sahiptir. Ancak, sosyal medyanın bu güçlü etkisi, zaman zaman ülkelerde çeşitli düzenlemelere ve kısıtlamalara yol açmaktadır. Türkiye’de Instagram uygulamasının kapatılması ve bazı özgürlüklerin kısıtlanması gibi olaylar, bu durumun bir yansımasıdır ve bu tür kısıtlamaların toplumsal ve bireysel etkileri üzerine derinlemesine bir değerlendirme gerektirir. Instagram, 2010 yılında kurulan ve kullanıcılarına fotoğraf ve video paylaşma imkanı sunan bir sosyal medya platformudur. Zamanla, sosyal medya kullanımı global ölçekte yaygınlaşmış ve Instagram, en popüler sosyal medya platformlarından biri haline gelmiştir. Türkiye’de de milyonlarca kullanıcıya sahip olan Instagram, özellikle gençler arasında büyük bir etkiye sahiptir. Ancak, yıl 2024 olmuşken Türkiye’de Instagram’ın kapatılması hem ülke içinde hem de uluslararası arenada geniş yankılar uyandırdı.
Türkiye’de Instagram’ın kapatılması, çeşitli nedenlere dayandırılmaktadır. Bu nedenler arasında, Hamas Lideri Haniyye’nin suikastine ilişkin paylaşımların kısıtlanması ve uygulamanın katalog suçları ihlal ettiği gerekçesi yer almaktadır. Ayrıca, Instagram ve diğer sosyal medya platformları, zaman zaman yanlış bilgi yayma, aşırı içerik paylaşımı veya yasa dışı faaliyetlerin teşvik edilmesi gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu bağlamda, hükümetlerin dijital medyayı
Dünya Arkadaşlık Günü, her yıl 30 Temmuz'da kutlanan özel bir gündür. Bugün, dostluk ve arkadaşlık ilişkilerini kutlamak, bu bağların değerini vurgulamak ve toplumsal dayanışmayı teşvik etmek amacıyla belirlenmiştir. Dünya Arkadaşlık Günü’nün kökenleri, 1958 yılında, Uluslararası Dostluk Derneği’nin (International Friendship Day) önerisiyle başlamıştır. Bu öneri, dostluğun küresel çapta önemini tanıma ve kutlama amacı güdüyordu.
Dostluk, insan yaşamının en temel ve en önemli unsurlarından biridir. Sosyal bir varlık olan insan, yalnızlık ve izolasyon hissinden kaçınmak için başkalarıyla güçlü ilişkiler kurma ihtiyacı duyar. Arkadaşlık, bu ilişkilerden biridir ve kişisel gelişim, duygusal destek ve genel yaşam kalitesi açısından büyük bir öneme sahiptir. İnsanlar, arkadaşlarıyla paylaştıkları anılar, zorlukları birlikte aşma ve karşılıklı destek sayesinde güçlü bir bağ oluştururlar.
Dünya Arkadaşlık Günü, bu bağları kutlamak için fırsat sunar. Sosyal medya ve diğer iletişim araçları sayesinde, bu özel gün, küresel bir etkiye sahiptir. İnsanlar, arkadaşlarıyla olan ilişkilerini yeniden değerlendirme, onlara değer verme ve dostluklarını pekiştirme fırsatı bulurlar. Kutlamalar, çeşitli etkinlikler, hediyeler ve mesajlar aracılığıyla gerçekleştirilir. Ayrıca, bugün, toplumsal dayanışmayı teşvik eden çeşitli kampanyalar ve etkinliklerle de zenginleştirilir.
Arkadaşlık, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de önemlidir. Toplumlar arası bağları güçlendiren, kültürel ve sosyal köprüler kuran arkadaşlık ilişkileri, barış ve anlayış ortamını destekler. Farklı kültürlerden gelen bireyler
Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası alanda egemenliğini ve bağımsızlığını tanıyan, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmış tarihi bir belgedir. Bu antlaşma, I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sona erdiğini kabul eden Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması’nın ardından gelen önemli bir dönüm noktasıdır. Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal egemenliğini pekiştirmesi, toprak bütünlüğünü sağlaması ve modern Türkiye’nin temellerini atması açısından büyük bir öneme sahiptir. Antlaşmanın imzalandığı dönemde, Türkiye’nin durumu oldukça karmaşıktı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ve Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesi, yeni bir devletin kurulmasını zorunlu kılmıştı. 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası alanda tanınmasını ve eski Osmanlı topraklarındaki egemenliğinin onaylanmasını sağladı. Lozan, sadece bir sınır antlaşması değil, aynı zamanda bir barış ve diplomasi metnidir.
Aşure ayı, İslam dünyasında önemli bir yere sahip olan Muharrem ayının onuncu gününde, yani Aşure Günü’nde yapılan ve kutlanan bir etkinliktir. Aşure, İslamiyet’in yanı sıra Yahudilik ve Hristiyanlık gibi diğer semavi dinlerde de önemli bir yere sahiptir. Bu yazıda, Aşure ayının tarihi, dini ve kültürel önemi ile bu dönemde yapılan gelenekler ve etkinlikleri ele almak istedim.
Srebrenitsa Katliamı, modern tarihin en trajik ve utanç verici olaylarından biri olarak hafızalara kazınmıştır. 1995 yılının Temmuz ayında, Bosna-Hersek’in doğusunda yer alan Srebrenitsa kasabasında yaşanan bu korkunç olay, yaklaşık 8 bin Bosnalı Müslüman erkeğin ve çocuğun Sırp güçleri tarafından sistematik olarak katledilmesiyle sonuçlanmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da gerçekleşen en büyük soykırım olarak kabul edilen Srebrenitsa Katliamı, insanlığın karanlık yüzünü bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Bosna Savaşı, 1992 yılında Yugoslavya’nın dağılmasının ardından başlayan etnik ve dini temelli bir çatışmaydı. Srebrenitsa, Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilen yerlerden biriydi ve bu statüsü nedeniyle pek çok Bosnalı Müslüman, Sırp saldırılarından korunmak amacıyla buraya sığınmıştı. Ancak, 11 Temmuz 1995’te Sırp Cumhuriyeti Ordusu, General Ratko Mladić komutasında Srebrenitsa’yı ele geçirdi. Binlerce sivil, BM barış gücü askerlerinin koruması altında olan bölgeye sığındı, ancak Hollandalı askerler, Sırp güçlerinin ilerleyişini durdurmakta yetersiz kaldı.
Sırp güçleri, Srebrenitsa’da topladıkları erkekleri ve çocukları kamyonlara bindirerek çeşitli infaz noktalarına götürdü. Burada sistematik bir şekilde gerçekleştirilen infazlarda, insanlar toplu mezarlara gömüldü. Bu süreçte, kadınlar ve küçük çocuklar zorla yerlerinden edilerek, çoğunlukla mülteci kamplarına gönderildi. Katliamın vahşeti, hayatta kalanların tanıklıkları ve sonrasında ortaya çıkan delillerle belgelenmiştir. Toplu mezarlar, yaşanan dehşeti gözler önüne sermektedir.
Srebrenitsa Katliamı, uluslararası toplumun bu tür olayları
4 Temmuz, birçok kişi için Amerikan Bağımsızlık Günü olarak bilinirken, dünya genelinde ilginç bir kutlama daha yapılır: Dünya Asfaltta Yumurta Pişirme Günü. Bu eğlenceli ve bir o kadar da sıra dışı etkinlik, insanların yazın sıcak günlerinde asfaltın ne kadar ısındığını gözler önüne sermek ve biraz da eğlenmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Bu özel günün kökeni tam olarak bilinmese de, yaz aylarında sıcaklığın aşırı yükseldiği yerlerde asfaltın ne kadar ısındığını göstermek için yapılan deneylerin sonucunda popüler hale geldiği düşünülmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin güney bölgelerinde, yaz aylarında asfaltın sıcaklığı 60°C’yi (140°F) bulabilir. Bu sıcaklık, bir yumurtanın pişmesi için yeterli olabilir ve böylece asfaltta yumurta pişirme fikri doğmuştur.
Geçtiğimiz gün EURO2024 Avrupa Futbol Şampiyonası kapsamında Türkiye, Çekya ile karşı karşıya geldi ve 2-1 gibi bir skor ile galip ayrıldı. Milli maç coşkusu her takımdan insanı bir araya getirerek tek yürek olmamızı sağladı. Milli takım maçları, bir ulusun en prestijli ve heyecan verici spor etkinliklerinden biridir. Bu maçlar, ülkenin en yetenekli sporcularını bir araya getirir ve onlara ulusal formayı giyme onurunu yaşatır. Aynı zamanda, milli takım maçları, bir ulusun spor kültürünün ve ortak değerlerinin sergilenmesi açısından da büyük bir öneme sahiptir. Bu yazıda, milli takım maçlarının neden bu kadar özel olduğunu ve bu maçların etrafında oluşan coşkunun nedenlerini ele alacağız.
Milli takım maçları, ulusal kimliğin ve birliğin sembollerinden biridir. Bir ülkenin vatandaşları, farklı siyasi görüşlere, farklı yaşam tarzlarına sahip olabilirler, ancak milli takım söz konusu olduğunda tüm bu farklılıklar ortadan kalkar. Herkes aynı bayrağın altında birleşir ve takımını destekler. Bu birlik ve beraberlik duygusu, milli takım maçlarını diğer spor etkinliklerinden ayıran önemli bir faktördür.
Milli takım coşkusu, sadece maç sırasında değil, maç öncesinde ve sonrasında da kendini gösterir. Maç öncesinde, ülke genelinde bir heyecan dalgası yayılır. İnsanlar, sokakları ve evlerini bayraklarla süsler, arkadaşları ve aileleriyle bir araya gelerek maç izleme planları yapar. Bu hazırlık süreci, toplumda bir aidiyet
21 Haziran, Kuzey Yarımküre’de yaz gündönümünün yaşandığı ve yılın en uzun gününün olduğu tarihtir. Bugün, güneş ışınlarının Yengeç Dönencesi’ne dik açıyla geldiği zamandır ve bu nedenle gündüz süresi yıl boyunca diğer günlere göre en uzundur. 21 Haziran, doğa olaylarının, geleneklerin ve bilimsel incelemelerin iç içe geçtiği, birçok kültür ve toplum için önemli bir gün olarak kabul edilir.
21 Haziran yaz gündönümünde, Dünya’nın eğik ekseni, güneş ışınlarının en dik açıyla Yengeç Dönencesi’ne düşmesini sağlar. Bu durum, Kuzey Yarımküre’de günlerin uzaması ve gecelerin kısalmasıyla sonuçlanır. Dünya’nın eksen eğikliği, bu olayın temel sebebidir. Eksen eğikliği, yaklaşık 23,5 derece olup, mevsimlerin oluşmasında kritik bir rol oynar. Yaz gündönümünde, Kuzey Kutup Dairesi’nin kuzeyinde bulunan bölgelerde, 24 saat boyunca gün ışığı yaşanır ki bu olay ““Beyaz Geceler”“ olarak bilinir.
21 Haziran, tarih boyunca birçok kültür tarafından kutlanmış ve önemli bir yer tutmuştur. Antik medeniyetler, bugünü güneşe tapınma ritüelleri, festivaller ve çeşitli etkinliklerle anmışlardır. Örneğin, Antik Mısır’da, yaz gündönümü, Nil Nehri’nin taşkın döneminin başlangıcı ile ilişkilendirilirdi, bu da tarımsal üretim için hayati bir dönemdi. Modern çağda da 21 Haziran, birçok toplumda çeşitli festivallerle kutlanmaya devam etmektedir. İsveç’te Midsommar olarak bilinen yaz ortası festivali, bu tarihe yakın bir zamanda kutlanır ve geleneksel danslar, müzik ve yemeklerle dolu
Kurban Bayramı, İslam dünyasının en önemli ve en anlamlı bayramlarından biridir. Her yıl aynı coşku ve telaş ile dört gün boyunca kutlanan bu bayram hem dini hem de toplumsal açıdan büyük bir öneme sahiptir. Kurban Bayramı, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’i Allah’a kurban etmek istemesi ve bu sadakatin ödüllendirilerek bir koçun kurban edilmesiyle sonlanan kıssadan ilham alır. Bu kıssa, Müslümanlar için itaat, teslimiyet ve Allah’a olan sadakatin en büyük sembollerinden biridir.
Kurban Bayramı, sadece bir hayvanın kurban edilmesinden ibaret değildir. Bu bayram, derin bir manevi anlam taşır ve Müslümanların Allah’a olan bağlılıklarını, sadakatlerini ve fedakarlıklarını ifade etmeleri için bir vesiledir. Kurban kesimi, Allah’a yakınlaşma ve O’nun rızasını kazanma arzusunun bir sembolüdür. Kurban ibadeti, insanın Allah’a olan borcunu ve O’na olan minnettarlığını ifade etmenin yanı sıra, bireysel ve toplumsal dayanışmayı da güçlendirir. Kurban Bayramı, aynı zamanda dayanışma ve paylaşımın en güzel örneklerinin sergilendiği bir dönemdir. Kurban etinin üçe bölünerek bir kısmının fakir ve muhtaçlara dağıtılması, bir kısmının akraba ve komşulara verilmesi, geri kalanının ise aile bireyleri tarafından tüketilmesi esastır. Bu uygulama, toplum içinde yardımlaşma ve kardeşlik duygularını pekiştirir. İslam, insanların birbirleriyle yardımlaşarak ve paylaşarak daha güçlü bir topluluk oluşturabileceğini vurgular. Kurban Bayramı da bu ilkenin en güzel yansımasıdır.
Kurban Bayramı
5 Haziran Dünya Çevre Günü’ydü. Tüm dünya olarak çevreye verdiğimiz zarar somut bir şekilde ortadayken ne kadar da manidar bir gün değil mi? Her yıl 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü, çevre bilincini artırmak, doğayı koruma konusunda farkındalık yaratmak ve küresel ekosistemlerimizi sürdürülebilir hale getirmek amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından başlatılan önemli bir etkinliktir. 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan kararla ilan edilen bugün, dünya genelinde çevresel meselelerin ele alındığı ve çeşitli etkinliklerin düzenlendiği bir platform sunmaktadır. Dünya Çevre Günü, dünya genelinde karşı karşıya olduğumuz çevresel sorunların farkına varılması ve bu sorunların çözümüne yönelik eylemlerin teşvik edilmesi için kritik bir rol oynamaktadır. Küresel ısınma, hava ve su kirliliği, ormansızlaşma, biyolojik çeşitliliğin azalması, plastik kirliliği ve doğal kaynakların tükenmesi gibi sorunlar, sadece belirli bir bölgeyi değil, tüm dünyayı etkileyen problemlerdir. Dünya Çevre Günü, bireylerin, toplulukların, işletmelerin ve hükümetlerin çevreye olan sorumluluklarını hatırlatan bir çağrıdır. Herkesin çevresel sürdürülebilirliğe katkıda bulunabileceği birçok yol vardır.
İsrail 7 aydan uzun bir süredir Filistin’e bombalar yağdırıyor. Genç, yaşlı, çocuk, bebek demeden yüz binlerce insanın canına kast ediyor ve dünya bu soykırıma sessiz kalıyor. Bu katliama son verilmesi için Filistin’in haritadan silinmesi mi gerekiyor? Geçtiğimiz gün İsrail, Gazze Şeridi’nin Refah kentinde yer alan yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı bir çadır kampa bombalı saldırı düzenledi ve orada yaşamaya çalışan çok sayıda insanın yanarak can vermesine neden oldu. Yaşanan bu durum savaş olarak nitelendirilemez bence çünkü savaşın bile bir kuralı ve kaidesi vardır. Gazze’ye gerçekleştirilen saldırılar insanlık dışı bir soykırım durumudur ve yetkililerin bir an önce müdahale etmesi gerekmektedir.
Şu sıralar ülke gündeminde en sık konuşulan konu sanıyorum ki sokak hayvanları meselesi. Haber kanallarında sürekli olarak köpek saldırısına uğrayan kişilerin haberleri geçiliyor. Geçtiğimiz gün bu hususta, ülkeyi ikiye ayıracak bir haber ortaya atıldı. Sokak hayvanlarının 30 gün içerisinde sahiplendirilmediği takdirde uyutulacağı yönünde bir yasa tasarısı hazırlandığına yönelik ortaya çıkan bu haber, en çok konuşulan konu haline geldi. Kimileri bu kararı doğru ve yerinde bulurken kimileri de sokak hayvanı sorununun daha insani yollarla çözülebileceği kanısında. Dünyanın pek çok yerinde sokak hayvanı konusu bir sorun olmaktan çıkmış vaziyette, peki bunu nasıl başarmışlar? Uyuttuklarını zannetmiyorum. Sokak hayvanlarının popülasyonunu kontrol altında tutmak hem hayvan refahı hem de insan sağlığı açısından kritik bir meseledir. Dünyanın pek çok yerinde bu amaçla çeşitli politikalar uygulanmakta ve önerilmektedir. Bu politikalar neymiş diye merak ederek biraz araştırdım…
Kısırlaştırma ve aşılama, sokak hayvanı popülasyonunu kontrol altına almanın en yaygın yöntemlerinden biridir. Kısırlaştırma, hayvanların üreme yeteneğini ortadan kaldırarak nüfusun artmasını engeller. Aşılama ise, kuduz gibi zoonotik hastalıkların yayılmasını önler. Bu yöntem, uzun vadede hayvan sayısını azaltırken, hayvanların sağlıklı kalmasını sağlar. Türkiye’de de bu yöntem aktif olarak kullanılıyor. Sahiplendirme, sokak hayvanlarını güvenli bir yuva bulmaları için teşvik etmeyi amaçlar. Belediyeler, barınaklar ve hayvan hakları organizasyonları, sahiplendirme kampanyaları düzenleyerek hayvanların evlat
19 Mayıs 1919, Türk milletinin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Bu tarih, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı gündür. Aynı zamanda, Atatürk’ün gençlere armağan ettiği ve her yıl büyük bir coşkuyla kutlanan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın da tarihidir.
19 Mayıs 1919, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük yolunda attığı ilk adımdır. Mondros Mütarekesi’nin ardından ülke işgal altındayken, Türk halkı umutsuzluğa kapılmış durumdaydı. Ancak Atatürk, milletin bağımsızlık ve özgürlük inancını yeniden canlandırmak için Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Bu tarih, aynı zamanda Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi haline geldi.
Atatürk, gençliği ülkenin geleceği olarak görmüştür. Ona göre, bir milletin geleceği gençlerin elindedir ve bu nedenle gençlerin iyi yetiştirilmesi, eğitilmesi ve sporla uğraşması büyük önem taşır. Atatürk, gençlerin beden ve ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesi için sporun önemli bir araç olduğunu düşünmüştür. Bu nedenle, 19 Mayıs, Atatürk tarafından gençlere ve spora adanmıştır. O, gençlere olan inancını şu sözlerle dile getirmiştir: “Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.”
Her yıl 19 Mayıs’ta, Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen etkinliklerle Atatürk anılır, gençlerin sporla iç içe olması teşvik edilir. Bu bayram, aynı zamanda gençlerin Atatürk’ün ideallerini ve bağımsızlık
Geçtiğimiz 5-6 Mayıs tarihlerinde tüm ülkede Hıdırellez coşkulu bir şekilde kutlandı. Ancak bazı kaynaklarda Hıdırellez’in 9 Mayıs tarihinde kutlandığını gördüm, işimi garantiye almak için bir Hıdırellez ritüeli daha yaptım ve dileklerimi tekrar yazdım. Birçoğunuz biliyorsunuz ki Hıdırellez’de çeşitli dilek ritüelleri yapılır ve dua edilir, bunlardan en bilineni isteklerini bir kağıda –olmuş şekilde- yazarak ve çizerek aktarmak, ardından o kağıdı kırmızı bir kese içerisinde gül ağacına bağlamak ve gün doğmadan da dileklerini oradan alarak saklamak ya da suya bırakmak… Bu bir inanış elbette, kimileri için saçma gelebilir ancak ben işe yaradığına şahit olanlardanım.
Hıdırellez, Türk ve İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan geleneksel bir bayramdır. Her yıl 5-6 Mayıs tarihlerinde kutlanan Hıdırellez, baharın müjdecisi olarak kabul edilir ve doğanın uyanışı, bereketin artması, sağlık ve mutluluk gibi dileklerin ifade edildiği bir döneme denk gelir. Bu bayram, hem dini inançlarla hem de Türk mitolojisiyle bağlantılıdır.
Hıdırellez adı, Hızır ve İlyas peygamberlerin adlarının birleşiminden oluşur. İslam inancına göre Hızır ve İlyas peygamberler, hayatları boyunca hiç ölmeyen ve her yıl Hıdırellez gecesi bir araya gelerek insanların dualarını kabul eden kutsal kişilerdir. Bu nedenle, Hıdırellez gecesi duaların kabul edildiği bir gece olarak kabul edilir ve insanlar bu geceyi ibadetle geçirirler.
Hıdırellez, baharın gelişini kutlama
Geçtiğimiz gün ülkenin her yerinde emekçiler, kendilerine adanmış olan 1Mayıs’ı kutladı. Ülkenin kimi kesimlerinde bu gün, -İzmir’de olduğu gibi- eğlenerek ve oynayarak coşku ile kutlanırken kimi kesimlerinde de arbede ve kaos dolu geçti. Bildiğiniz üzere İstanbul Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs kutlamalarına kapalı olması gösteri yapmak isteyen kişiler ile polisi karşı karşıya getirdi ve geriye hoş olmayan görüntüler kaldı.
İşçi Bayramı, işçilerin hak ve talepleri doğrultusunda kazanılmış bir bayramdır. İşçilerin emeğinin ve toplumsal öneminin vurgulandığı bu gün, dünya genelinde kutlanır. İşçi Bayramı olarak da bilinen 1 Mayıs, emekçilerin haklarının savunulması ve iş koşullarının iyileştirilmesi için mücadele edenlerin anısına adanmış bir gündür.
1 Mayıs’ın kökenleri 19. yüzyıla dayanır. İşçi sınıfının çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve insanca yaşam şartlarının sağlanması amacıyla örgütlenmeye başladığı dönemlerde ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında, işçilerin daha iyi çalışma koşulları ve kısa iş günleri talepleriyle büyük grevler ve gösteriler düzenlendi. Bu süreç, işçi sınıfının haklarını savunmak için mücadele ettiği bir dönemin başlangıcıydı.
İşçi Bayramı’nın sembolü olan 1 Mayıs tarihi, 1886 yılında Chicago’da gerçekleşen ve 8 saatlik iş günü talebiyle başlayan grevlerle belirlenmiştir. Bu grevler sırasında polis ve işçiler arasında çatışmalar yaşanmış, polis saldırısı sonucunda işçilerden bazıları yaşamını yitirmişti. Bu olay, 1 Mayıs’ın işçi mücadelesinin sembolü haline gelmesine neden
Geçtiğimiz gün Amerika’da alınan karar doğrultusunda TikTok uygulamasının yasaklanmasına karar verilmiş. Alınan karara göre TikTok uygulaması yetkin birine satılacak ya da ülkede kullanımı yasaklanacak. Alınan bu karar birçok ülke için emsal niteliği taşırken kimilerince de doğruluğu ve gerekliliği tartışılıyor. Peki TikTok sanıldığı kadar tehlikeli bir uygulama mı? Ben açıkçası severek kullanan taraftayım.
Geçtiğimiz gün Dubai’nin büyük bir sel felaketi ile karşı karşıya kaldığına şahit olduk. Bu her ne kadar insanın elinde olmayan, adı üstünde doğal bir afet olsa da asıl sorumlu ve suçlusu doğaya hükmetmeye çalışan biz insanlarız…
Dubai, ihtişamı, görkemi ve gösterişi ile ünlenmiş bir memleket, öyle ki yapay yağmur yağdırdıklarına bile şahit olduk. Ancak geçtiğimiz gün orada yaşanan doğal afet bir kez daha doğa ile başa çıkılamayacağını bizlere kanıtlamış oldu.
Doğa, insanoğlunun varoluşundan bu yana üzerinde yaşadığı ve yaşamını sürdürdüğü en önemli ortamdır. Ancak, tarih boyunca insanlar doğa üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmışlardır. Bu, tarım alanlarının genişletilmesi, su kaynaklarının kontrol altına alınması, ormanların kesilmesi gibi birçok faaliyetle kendini göstermiştir.
Ancak, bu hakimiyet arayışı, zaman zaman doğal afetlerin ve felaketlerin tetiklenmesine yol açmıştır. Özellikle, sel felaketleri, insan müdahalesinin doğaya etkilerinin en bariz örneklerindendir.
İnsanlar, su kaynaklarını yönlendirme ve kontrol altına alma amacıyla tarih boyunca birçok baraj ve gölet inşa etmişlerdir. Bu altyapı çalışmaları, tarım sulamasından enerji üretimine kadar birçok alanda fayda sağlamıştır. Ancak, bu yapılar doğal su akışını ve ekosistemleri değiştirerek çevresel dengeleri bozabilmektedir.
Özellikle, plansız ve kontrolsüz bir şekilde yapılan barajlar, sel riskini artırabilir. Barajlardan su boşaltımı, ani ve şiddetli sellerin oluşmasına neden olabilir. Ayrıca, barajların aşırı dolması
Bayramlar, toplumun ruhunu ve birlik duygusunu güçlendiren özel zaman dilimleridir. Özellikle Ramazan Bayramı gibi önemli dini bayramlar, insanların manevi olarak birbirlerine daha da yaklaşmasını sağlar. Bu süreçte ibadetlerin yanı sıra, paylaşım, sevgi ve dayanışma gibi değerler ön plana çıkar. Bayramlarımıza gereken değerin verilmesi, bu manevi atmosferin korunması ve toplumun birlik duygusunun pekiştirilmesi için kritik bir öneme sahiptir.
Ramazan Bayramı, Müslümanlar için bir ay boyunca tutulan oruç ibadetinin ardından gelen sevinç ve şükran bayramıdır. Oruç tutmak, sadece fiziksel bir ibadet değil, aynı zamanda sabır, irade ve maneviyatın güçlenmesi anlamına gelir. Ramazan ayı boyunca Müslümanlar, gün boyunca açlık ve susuzluk gibi zorluklara katlanarak manevi olarak kendilerini geliştirirler. Bu nedenle, Ramazan Bayramı, oruç ibadetinin tamamlanmasıyla birlikte kutlanan manevi bir zaferin simgesidir.
Ramazan Bayramı’nın yanı sıra diğer bayramlar da toplum için önemli birer birleştirici unsurdur. Örneğin, Kurban Bayramı, Allah’a yakınlığın ve fedakarlığın simgesidir. Kurban kesmek, zenginlikten pay vermek ve ihtiyaç sahiplerini gözetmek anlamına gelir. Bu da toplum içinde dayanışma ve yardımlaşma duygularının pekişmesini sağlar. Kurban Bayramı, aynı zamanda aile bağlarının güçlenmesine ve sevdikleriyle bir araya gelmenin önemine vurgu yapar.
Bayramların gereken değerin verilmesi, toplumun her kesimini kapsayacak şekilde gerçekleşmelidir. Özellikle dezavantajlı grupların bayram sevincine ortak olması ve ihtiyaç sahiplerinin unutulmaması önemlidir.
Bugün köşe yazımda ülke gündeminde yer alan önemli bir konudan bahsetmek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen yerel seçim sonucu halkın büyük çoğunluğunun oyları ile Van Büyükşehir Belediyesi’ne getirilen adayın mazbatasının diğer adaya verilmesi durumunu, demokrasi, seçme ve seçilme hakkı üzerinden konuşmak istiyorum. Bu noktada değinmek istediğim siyasi partiler ve insanların çok ötesinde, demokratik bir toplumdaki seçme ve seçilme haklarının öneminden konuşmak ve bu noktaya parmak basmak istiyorum.
Demokrasi, insanların siyasi süreçlere katılma ve kendilerini yönetme hakkına dayanır. Bu hakların en temelinden biri de seçme ve seçilme hakkıdır. Seçme ve seçilme hakkı, bireylerin kendi hükümetlerini belirleme sürecine katılma yetkisini ve fırsatını sağlar. Bu haklar, demokratik toplumların işleyişinde temel bir role sahiptir ve toplumların katılımcı ve adil bir şekilde yönetilmesini sağlar.
Seçme hakkı, vatandaşların kendilerini temsil edecek olan siyasi liderleri ve partileri belirleme hakkını içerir. Bu hak, demokratik seçimlerle gerçekleştirilir ve bireylere, kendi görüşlerini ve tercihlerini ifade etme imkanı verir. Seçme hakkı, halkın siyasi süreçlere katılımını teşvik eder ve demokratik toplumlarda toplumsal katılımın artmasına yardımcı olur. Seçilme hakkı ise, bireylerin kendi bölgelerini veya ülkelerini yönetecek olan siyasi pozisyonlar için aday olma hakkını içerir. Bu hak, demokratik toplumların çeşitliliğini artırır ve farklı görüşleri ve perspektifleri temsil eden liderlerin seçilmesini sağlar. Seçilme hakkı, toplumsal
Türkiye günler sonra yerel seçime gidecek. 31 Mart 2024 tarihinde ülkece Mahalli İdareler Seçimi’ne gireceğiz ve önümüzdeki beş yıl boyunca, bir sonraki seçime kadar olan süreçte ülkenin kaderini belirlemiş olacağız. Bu kapsamda yerel seçimler oldukça önem taşıyor.
Yerel seçimler, demokratik sürecin önemli bir parçası olarak, yerel düzeyde yönetimlerin belirlenmesini ve halkın katılımını sağlar. Türkiye gibi demokratik bir ülkede yerel seçimler, vatandaşların yerel yönetimlerde söz sahibi olmalarını ve kendi yaşadıkları bölgelerdeki karar alma süreçlerine katılmalarını sağlar.
Yerel seçimler, demokrasinin temel prensiplerinden biri olan halkın egemenliğini yansıtır. Vatandaşlar, kendi belediyelerinin yönetimini seçerek, kentsel ve kırsal alanlarda yaşamlarını şekillendiren politikaların belirlenmesine doğrudan katkıda bulunur. Bu nedenle, yerel seçimler, halkın doğrudan katılımını teşvik eder ve demokratik sürecin güçlenmesine yardımcı olur.
Yerel seçimler aynı zamanda yerel yönetimlerin halka daha yakın olmasını sağlar. Belediye başkanları ve meclis üyeleri, yerel ihtiyaçları ve sorunları daha iyi anlayarak, daha etkili politikalar geliştirebilirler. Bu da halkın yaşam kalitesini artırıcı ve yerel kalkınmayı destekleyici projelerin hayata geçirilmesine olanak tanır.
Türkiye'de yerel seçimler, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyeleri ve muhtarlar gibi farklı seviyelerdeki yöneticilerin belirlenmesini içerir. Bu seçimler, belediyelerin hizmet alanlarının yönetimi, kentsel planlama, altyapı çalışmaları, çevre koruma, kültür ve sosyal hizmetler gibi birçok konuda karar alma
Geçtiğimiz gün 21 Mart Dünya Down Sendromlular Farkındalık günüydü. Ben de bilgilendirici olması adına bugün ile alakalı birkaç şeyden söz etmek istiyorum bu köşe yazımda.