1
Doç. Dr. Zeki Uyanık
İlkses Gazetesi Yazarımız

Doç. Dr. Zeki Uyanık

Yazarın Köşe Yazıları

Ahiret hayatı ebedi mi?

İnsan için şüphesiz iki hayat söz konusudur. Birincisi dünya, ikincisi ahiret hayatıdır. Dünya hayatı ruhun bedene girmesi ile başlar. Ölümle noktalanır. Ahiret hayatı da iki aşamadan meydana gelir. Ölümle başlayıp dirilişe kadar süren kabir hayatı ve dirilişten sonra sonsuza kadar devam eden ebedi hayattır. Yani dirilişten sonra insanlar hesabı verdikten sonra cennete veya cehenneme gidecekler ve burası onlar için artık sonsuz mekan olacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim ahiret hayatının sonsuz olduğunu çeşitli ayetlerle ifade etmiştir. Bu ayet de sadece onlardan bir tanesidir. “İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdeler. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızk verildiğinde, Bu daha önce bize verilen rızk diyecekler. Hâlbuki bu rızk onlara benzer olarak verilmiştir. Onlar için ortada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedi kalacaklardır. (Bakara, 2/25) Bu ayetten de anlıyoruz ki ahret hayatı Müslüman için de Müslüman olmayan kimse için de sonsuzdur.
Allah şerden razı olmadığı halde neden yaratmaktadır?
Hayır ve şer Allah’tandır”, demek bunları yaratan Allah’tır, demektir. Çünkü Yaratıcı O’dur ve O’ndan başka yaratıcı yoktur. Kula bakan yönüyle ise hayrı ve şerri irade eden, tercih eden kuldur. Bundan


Çok acı çeken ve iyileşme ümidi olmayan kimsenin kendini tıbben öldürtmesi dinen caiz mi?

İyileşme ümidi büsbütün kaybolduğu doktorlar heyetinin kararı ile belirlenmiş olan hastanın daha fazla acı çekmesin diye kendisinin ya da akrabalarının isteği ile hayatına son verilmesi dinen uygun değildir. İster yeni doğmuş bir çocuk, ister ileri yaşta bir yaşlı olsun, isterse ölüm döşeğinde olan hasta olsun, canları çıkıncaya kadar bunların tam bir yaşama hakları vardır. Böyle bir insanı öldürenle sağlıklı bir kişiyi öldüren arasında fark yoktur. Hayat sıkıntılarla doludur. Hayatından büsbütün ümit kesilmiş nice hastaların iyileşip aramızda yaşamaya devam ettiğini çoğu zaman görmekteyiz. Hastalık, darlık ve acı olaylar insanlar içindir. Bunlara karşı sabretmek ve ümidi yitirmemek gerekir. Ayette şöyle buyrulmuştur: “Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/153)
Vefat eden akrabalarımız için ağlamamızın onlara bir zararı olur mu?
Ölüm acı bir olay, insan da acıklı olaylar karşısında acısını yansıtan bir varlıktır. Dolayısıyla, ölüm sebebiyle bir insanın üzülmesi, hüzünlenmesi normaldir. Bu anlamda acısını açığa vurup sessizce ağlaması ve gözyaşı dökmesinde bir sakınca yoktur. Nitekim sevgili Peygamberimiz de oğlu İbrahim’in vefatında bizzat gözlerinden yaşlar akıtarak ağlamış; kendisine, ağlamayı yasakladıkları hatırlatılınca, bunun yasak olan ağlama şekli olmayıp, gözyaşı dökmekle Allah’ın azap etmeyeceğini, ancak mübarek diline işaret ederek onunla azap edeceğini belirtmiş ve “Muhakkak ki ölü, ehlinin üzerine bağırıp çağırmasıyla azap duyar.” (Buhârî, Cenâiz, 43) buyurarak


Abi- kardeş gibi kimseler birbirinin adağından yiyebilirler mi?

Adak kurbanının etinden, adağı yapan kişinin yemesi caiz olmadığı gibi; bu kişinin usûl ve fürûu yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları sayılan kimseler yiyemezler. Adak kurbanının etini bu sayılanlar dışında kalan kimseler yiyebilirler. Şayet adak kurbanını kesen kişi bu adaktan yemiş ise fıkıhçılara göre yediği miktarın fiyatını fakirlere para olarak verecektir.
Alkol içerikli maddeler abdest ve namaza zarar verir mi?
İçki içmek ayet ve hadisle haram kılınmıştır. Ama onunla temizlik yapma hususu ise mezhepler arasında tartışmalıdır. Elbiseye dökülen ya da yüze sürülen kolonya konusu da bunlardan biridir. Hanefi mezhebine göre kolonya ve benzeri temizlik maddelerini içmek, içki içmek gibi yasak ve haramdır. Çünkü içinde alkol vardır. Ama bunları temizlikte kullanmak caizdir. (Tıraştan sonra yüze kolonya sürmek, kolonyalı ıslak mendil kullanmak gibi). Aynı şekilde ele yüze sürülen veya elbiseye dökülen kolonya veya sürülen parfümle namaz kılmak caizdir. Çünkü necis ve pis sayılmaz. Namaz kılınması halinde de bu namaz geçerlidir. Şafii mezhebine göre ise kolonya ve benzeri maddeler içinde alkol barındırdığından necistir. Yani pistir. Kolonya ve benzeri maddeler necis olduklarından onları içmek haram olduğu gibi onları temizlik ya da başka bir gaye için de


Namaz kılarken yapılan secdede burun yere değmese namaz geçerli olur mu?

Namazın geçerli olmasının rükünlerinden birisi de namazda secdeye varmaktır ki her rekatta iki defa secde etmek farzdır. Bu secde de yedi aza ile yapılır. Yani 2 ayak, 2 diz, 2 el ve yüz ( alın ve burun) ile secde yapılır. Yani secdede aynı anda hem alnı hem de burnu yere değdirmek gerekir. Bir özür olmadan secdede burnu yere koymamak ise mekruhtur. Buna göre, namaz kılarken secdede özürsüz olarak burnun konulmaması mekruhtur. Ancak mekruh da olsa bu namaz geçerlidir. Fakat namazda alın yere konulmazsa namaz geçersizdir.
Allah’ım falanın hürmetine bana şunu nasip et diye dua etmek caiz midir?
Duada Peygamberler ve fazilet sahibi büyük kişiler, sahabeler ve veliler vesile yapılarak, Allah’tan bunların hatırına bir şey istenebilir. Yalnız günümüzde yapıldığı gibi, türbelerin başına varıp, mum yakmak, tel, çaput, ip bağlamak caiz değildir. Nitekim Hz. Ömer’in kendi hilafeti sırasında, kuraklık olunca Hz. Abbas’ı alıp yağmur duasına çıktığı ve onun ellerini ellerine alarak, “Allah’ım! Bu senin Peygamberinin amcasının elidir. Bu el hürmetine bize yağmur ver” diye dua ettiği nakledilmektedir. Büyüklerimiz de öteden beri, “Allah’ım, Senin sevdiklerin ve seni sevenlerin yüzü suyu hürmetine (hatırına) bize merhamet eyle ve


Yemin kefaretinde zengin fakir ayırımı var mı?

Yemin eden kişinin fakir ya da zengin olması neticeyi değiştirmez. Bir yemin edilmiş ise ve bu yemin bozulmuşsa onun kefaretini yerine getirmek gerekir. Bu kefareti yerine getirecek kişinin de fakir ya da zengin olması bir şey değiştirmez. Ancak bu kefaretin bir sıralaması vardır. Kişi gücüne göre o sıralamayı yerine getirecektir. Yemin kefaretindeki sıralama da şöyledirKöle azad etme, güç yoksa 10 fakiri yedirme yoksa giydirme bu güç de yoksa 3 gün oruç tutmak. Eğer yemin eden kişi köle azat etme, on fakiri sabah akşam yedirme ya da giydirme gücüne haiz değilse o zaman yeminine kefaret olarak üç gün oruç tutar. Kişi gücüne göre bu sıralamaya uyması gerekir.
Kul hakkı Müslüman ile gayr-i Müslim arasında bir fark var mı?
İster Müslüman, ister gayr-ı Müslim olsun, başkasının hakkını yemek, gasp etmek vebal ve sorumluluğu çok ağır bir günahtır. Kul hakkı anlamında Müslüman ile Müslüman olmayan insan arasında bir fark yoktur. İster Müslüman’ın, ister gayr-ı Müslim’in olsun, dünyada ödenmeyen veya helallik elde edilmeyen hakkın karşılığı ahirette sorulur. Bu itibarla; gerek Müslüman, gerek gayr-ı Müslim olsun, bir başkasının üzerimize geçmiş haklarını kendilerine


Dövme yaptırmak niye haram?

Allah, insanı çevreleyen varlıkları hayranlıkla seyredilmeye değer bir ahenk ve güzellik içinde yaratmış, insanı da estetik duygusuyla donatarak onu güzel görünmeye, güzele ve güzelliğe meftun kılmıştır. Allah, insanları en güzel şekilde yaratmış, yaratmakla kalmamış, insanlara makul ve mutedil ölçüler içerisinde süslenmelerine, güzelliklerini korumalarına güzel görünmelerine de izin vermiş, hatta bunu teşvik etmiştir. Buna karşılık insanın yaratılışından gelen özellik ve şeklini değiştirmeyi, fıtrat bozmayı hedef alan tasarruf ve müdahaleleri yasaklamış, yaratılışı değiştirmenin şeytanın emrine uyma olacağı bildirilmiştir. Dövme de bu yanlış müdahalelerden bir tanesidir. Dövme yaptırma Hz. Peygamberin hadislerinde şiddetle lanetlenerek yasaklanmıştır. İslam fıkıhçıları dövme yaptırmayı Allah’ın yarattığı şekil ve surette kalıcı değişiklik meydana getirdiği için caiz görmemişlerdir. Aynı zamanda dövme yaptırma insanın vücuduna da eziyet verdiğinden İslam fıkıhçıları dövmeyi caiz görmemişlerdir.
İslam tarihinde ezan ne zaman okunmaya başlamıştır?
Namaz Mekke döneminde farz kılınmakla birlikte, ezan hicretten sonra uygulamaya konulmuştur. Medine’ye hicretten sonra, Mescid-i Nebevî’nin inşası tamamlanıp düzenli bir şekilde cemaatle namaz kılınmaya başlanınca, Hz. Peygamber vakitlerin girdiğini duyurmak için ne yapılabileceğini arkadaşlarıyla görüşmüş, o esnada Hz. Peygamber’e vahiyle, ayrıca sayıları yirmiye kadar ulaşan sahabeye rüyalarında bugünkü ezanın


Karı koca birbirine kan verse dinen nikahlarına bir zarar gelir mi?

İslam dininde kan kardeşliği diye bir şey yoktur. Kan kardeşliği olmadığından kişilerin birbirine kan vermesi ile kardeş olmazlar. Bu anlamda karı kocanın birbirine verdiği kan aralarında evliliğe dair her hangi bir engel ya da kardeşlik oluşturmaz. Evliliğe engel olan kardeşlik kan kardeşliği değil gerçek kardeşlik ile süt kardeşliğidir. Dolayısıyla karı kocanın ya da bir başkasının birbirine verdiği kan aralarında kardeşlik oluşturmaz. Evliliğe de engel teşkil etmez.
Seccadesiz kılınan namaz geçerli olur mu?
Temiz olan her yerde namaz kılınır. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzü bana mescit kılındı.” Dolayısıyla namaz kılarken illaki seccadenin üzerinde namaz kılmak zorunda değiliz. Dağda, bayırda, çimende, temiz toprakta ya da evde temiz bir halının üzerinde. Namaz kılmada hiçbir sakınca yoktur. Yeter ki namaz kılınan mekan temiz olsun, üzerinde bir pislik, necaset olmasın. Durum bu olmakla beraber seccadenin üzerinde namaz kılmak daha iyi ve güzeldir. Hele evdeysek seccadenin üzerinde kılmamız daha doğru olur.
Cuma saatinde alışveriş yapmak kimler için yasaktır?
Cuma namazı için iç ezan okunduktan sonra, namaz bitinceye kadar alışveriş ve benzeri işlerle uğraşma


İslam dini estetik yapmayı niçin caiz görmemektedir?

İslam dini, insanın yaratılıştan var olan güzelliklerini daha belirli hale getiren, takı takma, saçları tarama, meşru ölçüde süslenme, güzel giyinme gibi davranışları mubah kılmıştır. Ancak, fıtraten yani yaratılıştan verilmiş özellik ve şekillerin değiştirilmesini yasaklamıştır. Buna göre, Allah’ın yarattığı şekli beğenmeyerek, ameliyatla bazı uzuvların şekillerini değiştirmek, tabiî güzelliğin fevkinde güzellik aramak dinen caiz değildir. Çünkü bu yaratılışı beğenmemektir. İslam dini de bundan dolayı estetik ameliyatı caiz görmemektedir. Kur’an-ı Kerim, şeytanın “Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yaratılışını değiştirecekler” (Nisa, 119) dediğini naklederek, bu tür davranışları şeytanî işler olarak nitelemektedir. Ancak zaruri bir durum varsa trafik kazasında yüzün parçalanması misali estetik olmada bir sakınca yoktur.
Kadının kocasından boşandıktan sonra aldığı nafaka dinen caiz mi?
İslam, evlilik hayatında kocaya vermiş olduğu hak ve yetkilerin yanında, bir takım görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Bunlardan birisi de, kocanın eşinin temel ihtiyaçlarını makul ve normal ölçülerde karşılama ve giderme görevidir. Bu, evlilik akdinden doğan bir sorumluluktur. Kadının zengin veya fakir, Müslim veya gayrimüslim olması bu görev ve sorumluluğu değiştirmez. Kur’an-ı Kerim’de boşanmış ama iddet bekleyen kadına kocasının evinde ikamet etme hak veya yükümlülüğü getiren ve iddet süresince kadına zarar verilmemesini emreden ayetler vardır. Bu ayetler aynı zaman da kocaya eski eşine nafaka vermesini emretmektedir. Söz


Dua ederken neden ellerimizi havaya kaldırırız?

Dua ederken Allah’ın rahmeti bizlerin üzerimize yağıyor. Bizlerde bu rahmetten nasiplenmek için dua ederken ellerimizi rahmetin geldiği göklere doğru kaldırıyor daha sonra da bu rahmeti yüzümüze ve bedenimize sürüyoruz. Nitekim Hz. Peygamber efendimiz Fatiha’yı okuduktan sonra ellerini mübarek yüzüne sürerdi. Hatta yatıp uzanırken okuduğunda vücuduna sürerdi. Dolayısıyla duada ellerimizi yüzümüze sürmek hem rahmetten nasiplenmeye vesiledir hem de sünnettir. Ama illaki dua da ellerimizi havaya kaldırmak ya da yüzümüze sürmek zorunda mıyız? Hayır kaldırmak ve sürmek zorunda değiliz. Ama o zamanda güzel olan bir sünnetin sevabından ve uygulamasından uzak kalmış oluyoruz.
Genlere müdahale ederek cinsiyet belirlemek caiz mi?
Yüce Mevlana’nın kurduğu doğal düzeni bozacak müdahaleler dinen doğru değildir. Kur’an-ı Kerim’de Allah’u Teala mealen. “Gerçekten biz her şeyi bir ölçü ile yarattık” (Kamer, 49) buyurmaktadır. Buna göre genlerle oynayarak, yaratılışa müdahale etmeye çabalayarak cinsiyet belirlemeye çalışmak bu nedenle sakıncalı ve tehlikelidir. Dinen de uygun değildir.
Çocuk baliğ olunca babanın sorumluluğu dinen biter mi?
Baba, çocuklarına rüşte erinceye kadar bakmakla mükelleftirler. Çocukları reşit, akil-baliğ olduktan sonra anne ve babanın onlara bakma zorunluluğu yoktur. Ama


Ölünün taziyesi kaç gün yapılmalıdır?

Taziye, ölünün yakınlarının üzüntüsünü paylaşarak, onları teselli edici, rahatlatıcı sözler söylemektir. Bu da dinimizce tavsiye edilen bir görevdir. Nitekim Hz. Peygamber, cenaze yakınlarına taziyede bulunmayı tavsiye etmiştir. Bu taziyenin süresi de üç gündür. Ölü yakınlarının acılarını tazelememek için, taziye üç günden sonraya bırakılmamalıdır. Ancak kişi üç gün içerisinde taziyesini bildirme imkanı bulamamışsa üç günden sonra da baş sağlığı dilemek ve taziye dileklerini sunmak için ölü sahiplerinin evine gidip taziyesini bildirebilir.
Kişi kestiği Akika Kurbanının etinden yiyebilir mi?
Akika kurbanı, yeni doğan çocuk için Allah’a şükür amacıyla kesilen bir kurban şeklidir. Akika kurbanını kesmek dinen müstehaptır. Akika kurbanı olarak kesilecek hayvanda, diğer kurbanlarda aranan şartlar aranır. Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir. Aynı günde çocuğa isim verilmesi ve saçının kesilerek ağırlığınca altın tasadduk edilmesi müstehaptır. Akika kurbanının etinden ve derisinden, kurban sahibi dâhil herkes istifade edebilir.
Nikâhtan önce nişanlılar veya evlenecek kişiler birbirini ne kadar görebilir?
Evlenecek kişilerin birbirini daha iyi tanıması ileride iyi bir aile kurmaları ve problem çıktığında da bunu


Mezarlığı ziyaret etmeden okuduğumuz Kur'an ve dua kabul olunur mu?

Hz. Peygamber, mezarlıkları ziyaret etmiş ve bu ziyaretlerinde de ölülere selam vermiştir. Efendimizin ayrıca mezarlıklarda şu duayı okuduğu kaynaklarda vardır: “Ey Mü’minler yurdu, siz bizden önce gittiniz. İnşallah biz de size ulaşacağız.” Sevgili Peygamberimiz bu sözü ile hem ölülere dua etmiş hem de yaşayanları ölüm konusunda uyarmıştır.
Mezarlıkları ziyaret etmek güzel ve sevap olduğu gibi ziyaret etme imkanı bulunmadığı durumlarda ise kişinin bulunduğu yerden ölüsüne Kur’an okuması ya da dua etmesi de uygun ve sevaptır.
Aynı şekilde yapılan ibadetlerin ve hayırların sevaplarını başkasına bağışlamak dinen caizdir. Buna göre kişi, mezarlığı ziyaret etme imkanı yoksa bulunduğu yerden okuduğu Kur’an’ı, yaptığı hatmin, kıldığı namazın ve istediği bir hayrın sevabını ölüsüne bağışlayabilir.
Ölü kimse cenneti ya da cehennemi görür mü?
Ölen kişi kabre konduktan sonra, oraya iyi amellerle ve sevaplarla gelebildiyse sevinçli ve mutlu olur. Kötü amellerle gelmişse şüphesiz bunun sıkıntısını yaşar.
Kabirde kişiyi sorgulamak için Münker ve Nekir isminde iki sorgu meleği gelir. Şayet sorgulanan


İntihar eden kimseye dua etmek caiz mi?

İnsan küfre götürmeyen günahları işlemedikçe dinden çıkıp kafir olmaz. Yani kişi tasvip etmediğimiz halde namaz kılmamakla, oruç tutmamakla veya içki içmekle kafir olmaz. Çünkü İslam’a göre Müslüman günah işlemekle imandan çıkmaz. Günahkar ama imanla ölen bir kimseyi Allah dilerse affeder dilerse cehennemde cezasını doldurduktan sonra cenneti lütfeder. İntihar eden kimse de kafir olmadığından ama büyük günah işlediğinden Allah isterse onu affeder direk cennetine alır dilerse cehennemde cezasını çektirir daha sonra cennetine koyar. Durum bu olunca cana kıymak büyük günahlardan bir günah ve küfürden de sonraki en büyük günah olduğundan canına kıyan kimsenin affedilmesi için bolca dua edilmeli, ruhuna hayırlar yapılmalı, sadakalar vermeli ki yapılan bu hayırlar hem amel defterine işlensin hem de Allah’ın affına vesile olsun. Buna göre intihar eden kimseye dua etmekte bir sakınca yoktur. Sakınca olmadığı gibi canına kıydığı için çok duaya ve hayra ihtiyacı olduğundan ona bolca dua edilmelidir.
İbadetlerde niyetin hangi dilde yapıldığının bir önemi var mı?
İbadetlerde niyetin hangi dilde yapıldığının bir anlamı yoktur. Hangi ibadet olursa olsun hangi dilde yapılırsa yapılsın fark etmeksizin o ibadet geçerlidir. Örneğin: Namaza başlamak için niyet etmek gerekir. Bu niyeti getirirken de


Boşanan çiftlerin tekrar evlenmesi caiz mi?

Dinen boşama üç kere ile sınırlandırılmıştır. Bir ve ikincilerde eşlerin yeniden birleşme imkanı vardır. Ancak üçüncü boşamadan sonra ise kesin ayrılık söz konusudur. Bu durumda, kadın başka bir şahıs ile hileli olmayan bir evlilik yapmadıkça ve bu evlilik boşama ya da ölüm ile sona ermedikçe ilk eşi ile tekrar evlenmeleri mümkün değildir. Tabi buradaki evlilik hülle şeklinde anlaşmalı bir evlilik olmamalıdır. Şayet anlaşmalı bir evlilik olursa eski karı kocanın evlenmesi dinen uygun olmaz.
Başkasının çocuğunu evlat edinmek caiz mi?
İslam’a göre bir Müslüman, başkasının oğlunu veya kızını kendine öz evlat sayıp mirasına sahip kılamaz. Ne kadar öz evlâdım, dese, ne kadar da candan, ciğerden sevip saysa, yine başkasının evlâdı, yabancının oğlu, kızıdır. Bu yabancı çocuk, büyüyünce onu öz baba gibi kabul edemeyeceği gibi, hanımını da öz ana olarak göremez, yabancılara ait mahremiyet aralarında devam eder, kalkamaz. Resul-i Ekrem Efendimiz, Hz. Zeyd’i kendisine evlat edinmiş, ancak Allah’u Teala daha sonra gönderdiği emirle bunu yasaklayıp, birinin başkasının öz oğlu, kızı olamayacağı bildirmiştir. Bu bakımdan İslâm’da evlat edinmek yoktur. Ama birinin çocuğunu alıp muvakkat bir zaman için meşgul olmak mümkündür.


Küs olan insanları barıştırmak için yalan söylemek caiz mi?

Yalan, İslam dinin yasakladığı büyük günahlardan birisidir. Yalanın şakası da ciddisi de yasak ve haramdır. Nitekim sevgili Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır; “Şaka da olsa cidden de olsa söylenen yalan yalandır.” Başka hadislerinde ise şöyle buyurmaktadır; “Şaka bile olsa yalan terk edilmedikçe olgun mümin olunmaz.” “Kul şaka ile de olsa yalanı, doğru bile de olsa mücadele ve münakaşayı terk etmedikçe, tam inanmış bir mümin olamaz.” “İnsanları güldürmek için yalan söyleyen kimselerin vay haline.” Yine bir başka hadiste efendimiz şöyle buyururlar; “insanları güldürmek için yalan söyleyen kişiye yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun.” Bu hadislerden hareketle şaka ile de olsa yalan söylemek caiz değildir. Yalan ancak şu üç yerde söylenebilir. 1-Karı kocanın arasını düzeltmek, 2-Arası bozulan iki kişinin arasını düzeltmek için, 3-Savaşta düşmanı mağlup edebilmek için. Buna göre küs olan iki insanın arasını düzeltmek ve onları barıştırmak için yalan söylemekte bir sakınca yoktur. Ancak imkan varsa yalan söylemeden barıştırmak daha evladır.
Mezarlık ziyaretinde kabir üzerine oturmak caiz mi?
İnsanın dirisi saygın olduğu gibi ölüsü de saygındır. Dolayısıyla ölülere saygı duyulması ve saygısızlık anlamı taşıyan davranışlardan kaçınılması gerekir. Bu itibarla, zaruret olmadığı sürece, mezarların üzerinden geçilmesi ve kabirlerin üzerine oturulması dinen uygun bir davranış değildir. Nitekim sevgili Peygamberimiz kabre yaslanan


Kaybedenin hesabı ödediği oyun kumar sayılır mı?

Kâğıt ve benzeri haram olan bir oyunu oynamak kumardır ve haramdır. Bu ister ödetmesine oynansın isterse zevkine her ikisi de haramdır. Tabi bu oyun ödetmesine oynandığı zaman günah daha da büyük olur. Ancak dama, futbol ve benzeri helal olan oyunları oynamakta bir sakınca yoktur. Fakat caiz olan bu oyunların kumara alet edilmemesi, kazananın, kazanma sonucunda oyundan bir menfaat elde etmemesi gerekir. Kaybeden de maddi bir zarara girmemesi gerekir. Bu bağlamda oynanan oyun neticesinde bir taraf maddi bir zarara uğruyorsa bu oyun kumar sayılır dinen de caiz değildir.
Sıkıntılara sabredildiğinde Allah kulun günahlarını affeder mi?
İnsanın başına gelen sıkıntı ve hastalıklar onun günahlarına kefaret olur. Yani başa gelen ölümlere, sıkıntılara, acılara, elemlere, hastalıklara sabredip Allahtan gelenin baş üstünde yeri var deyip metaneti ve vakarı korumak kişinin günahlarına kefarettir. Yani kişinin günahlarını affettirme vesilesidir. Nitekim sevgili peygamberimiz bir hadisi şerifinde bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: “Mü’mine musibet nevinden her ne ulaşır ise günahlarına bir kefaret olur. Musibet, beklenmedik bir hâdise olmuş, ayağına batan bir diken olmuş fark etmez.” (Müslim, “Birr,” 49) Yine sevgili Peygamberimiz bir başka hadisinde bu hususta şöyle buyurmaktadır; “Allah


Parfüm veya alkollü elbiseyle namaz kılmak caiz mi?

Alkolü içmek bütün mezheplerde haramdır. Ama onunla temizlik yapma hususu ise mezhepler arasında tartışmalıdır. Elbiseye dökülen ya da yüze sürülen kolonya konusu da bunlardan biridir. Hanefi mezhebine göre parfüm, kolonya ve benzeri temizlik maddelerini içmek, içki içmek gibi yasak ve haramdır. Çünkü içinde alkol vardır. Ama bunları temizlikte kullanmak caizdir. (Tıraştan sonra yüze sürmek gibi). Aynı şekilde ele yüze sürülen veya elbiseye dökülen kolonya veya sürülen parfümle namaz kılmak caizdir. Çünkü necis ve pis sayılmaz. Namaz kılınması halinde de bu namaz geçerlidir. Şafii mezhebine göre ise kolonya ve benzeri maddeler içinde alkol barındırdığından necistir yani pistir. Kolonya ve benzeri maddeler necis olduklarından onları içmek haram olduğu gibi onları temizlik ya da başka bir gaye için de olsa kullanmak caiz değildir. Dolayısıyla Şafii mezhebine göre ele yüze yâda elbiseye dökülen kolonya, parfüm ve benzeri maddeler ile namaz kılmak caiz değildir. Kılınması halinde namaz geçersizdir. Bu namazı yeniden kılmak gerekir.
Babasından ayrı olan kişi babası öldüğünde malından miras alır mı?
Kalan miras babanın ise, ölen babanın bütün çocukları evli, bekar, yaşlı, genç, çocuk, kız, erkek fark etmeksizin hepsi bu maldan dini hisseleri


Kişinin arkasından konuşmanın caiz olduğu bir durum var mıdır?

Gıybet, Müslüman veya kafir olsun fark etmeksizin ki bir kimsenin ayıbını ve kusurunu, onu kötülemek için arkasından söylemek ve başkalarına anlatmaktır. Gıybet, İslam’ın yasakladığı büyük günahlardan birisidir. Gıybeti yapmak günah olduğu gibi hoşlanarak da dinlemek aynı şekilde günah ve haramdır. Nitekim ayeti Kerimde bu hususta şöyle buyrulmaktadır: “Birbirinizin gıybetini yapmayınız.” [Hucurat 12] Hz. Peygamber de bu hususta şöyle buyurur; “Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?” sahabeler, “Allah ve Resulü daha iyi bilir!” dediler. Bunun üzerine: “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: “Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?)” dedi. Hz. Peygamber, “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.” Dolayısıyla bir kişide olan kusuru söylemek gıybet, olmayanı söylemek ise iftiradır. Her iki durumda da kul hakkı işlenmiş ve büyük günaha girilmiş olunur. Ancak bazı durumlarda kişinin gıybetini yapmak caizdir. Mesela: Kişi, insanları dini ve dünyevi hususlarda kandırıyorsa ya da zarar veriyorsa, o zaman insanları uyarmak ve uyandırmak adına, o kimsenin bu günahlarını ya da kötü ahlakını söyleyebiliriz. Çünkü kusur ya da yanlışlarını söylemediğimizde bu kimse başkasına zarar verecektir. Dolayısıyla zarara engel olma adına, o kişinin bu huy ve durumunu


Babanın evladına karşı sorumluluğu ölüme kadar devam eder mi?

Baba, çocuklarına rüşte erinceye kadar bakmakla mükelleftirler. Çocukları reşit, akil-baliğ olduktan sonra anne ve babanın onlara bakma zorunluluğu yoktur. Ama anne ve baba ihsanından, çocuklarına rüştten sonrada bakmakta ve yardımcı olmaktadır. Hatta iş ve yuva sahibi yapmaktadır. Bu dini bir görev olmasa da Müslüman anne ve babalar kendilerine bir görev ve sorumluluk telakki ederek rüştten sonra da evlatlarına yardımcı olmaktadırlar.
Abdest alırken her bir organ yıkanırken dua etmek gerekir mi?
Abdest alırken abdest dualarını okumak müstehabdır. Her abdest azasının bir duası vardır. Ama abdestin şartlarından değildir. Dolayısıyla abdest alırken her azada dua etmek dinen güzel ve sevabı olan bir şeydir. Ama bu dualar okunmadığında abdeste bir zararı dokunmaz. Fakat o duaların sevabından mahrum kalınmış olur.
Yaptığımız yeminden dönebilir miyiz?  
Gereksiz yere yemin etmek ve onu alışkanlık haline getirmek doğru bir iş değildir. Müslüman yemin etmeye ihtiyaç duymayacak şekilde sözüne güvenilen ve çevresi tarafından böyle bilinen bir kimse olmayı gaye edinmelidir. Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, ileride yapacağına veya yapmayacağına yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir. Yeminin


Kabrin üstünde mum yakmak dinen uygun mu?

Kabrin başında mum yakmak dinen uygun değildir. Bu ve benzeri örf ve adetler inancımızda yeri olmayan, aynı zamanda da ölüye hiçbir faydası olmayan birer bidattir. İslam inancında yeri olmadığından, daha da ötesi bidat ve hurafe olduğundan bu tarz adetlerden sakınmak gerekir. Bunların yerine mezarlıkta bilen kimse Kur’an okumalı ya da okutmalıdır. İmkanı yoksa en azından bir fatiha okumalı, ölüye dua etmelidir. Çünkü bu dua ve okuma ölüye bir fayda verir. Ancak mum yakmanın ölüye hiçbir faydası olmaz.
Arafta beklemek nedir?
Araf, cennetle cehennem arasında bir yer olup, iyilikleri ve kötülükleri eşit olan Müslümanları bir süre bekleyeceği yerdir. Arafta bekleyen Müslümanlar hem cenneti hem cehennemi göreceklerdir. Ancak amelleri eşit olduğundan cehenneme atılmaz. Aynı şekilde cennete ilk girenlerle beraber de cennete giremez. İşte bu insanın cezası bekleme cezasıdır. Yani Arafta beklediğinden cennetin nimetlerine ilk etapta kavuşamıyor. Arafta bekleme süresi bitince cennete girer.
Altın ve gümüş kaşık çatalı yemek yemede kullanmak caiz mi?
Gerek erkek ve gerekse bayanın altın ve gümüş çatal bıçak vs. gibi eşyaları kullanmasını Efendimiz hadisi şeriflerinde yasaklamıştır. Buna göre bu


Kişi yanılarak adağının etinden yemişse ne yapması gerekir?

Adak kurbanının etinden, adağı yapan kişinin yemesi caiz olmadığı gibi; bu kişinin usûl ve fürûu yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları sayılan kimseler yiyemezler. Adak kurbanının etini bu sayılanlar dışında kalan ve dinen fakir olan kimseler yiyebilirler. Şayet adak kurbanını kesen kişi bu adaktan yemiş ise fıkıhçılara göre yediği miktarın fiyatını fakirlere para olarak verecektir.
Alınan ev ya da araba için kesilen kurban etinden kesen kimse yemesinde bir sakınca var mı? 
Ev veya araba almak kan akıtmayı gerektirmez. Yani yeni bir ev ya da araba alındığında kurban kesmek gerekmez. Ancak bu konuda adak yapılmışsa adağın yerine getirilmesi gerekir. Örneğin ev alırsam ya da arabam olursa kan akıtacağım derse ve bunları alırsa, aldığında bu kanı akıtması gerekir. Yani bu kanı akıtması gerekir. Aynı şekilde kişi adak adamamışsa dilerse bu mala ve nimete nail olduğu için şükür babından bir kurban kesebilir. Bir diğer husus daha vardır ki o da şudur; “Sadaka belaların define vesile olur” Böyle bir nimetten dolayı kurban kesip tasadduk etmenin muhtemel bir takım kaza ve belaların define vesile olacağı da umulur. Fakat bütün bunların yapılmasında bir adak söz konusu değilse


Borcunu öderken kişi gönlünden alacaklıya bir hediye verse bir sakıncası var mı?

Borç alırken bir fazlalık şart koşulmadığı takdirde ödemede verilen fazlalığın bir sakıncası yoktur. Hatta Şafiî mezhebine göre böyle bir davranış sünnettir. Zira kişi bir iyilik yapmıştır siz de pazarlık ve şart olmadığı halde gönlünüzden gelmiş ve borç verene bir jest yapmış olduğunuzdan caizdir. Ancak borcu verirken başta böyle bir fazlalığı şart koşmak caiz değildir. Çünkü böyle bir fazlalık faiz olur faiz ise İslam’ın yasakladığı ve haram kabul ettiği büyük günahlardan bir günahtır.
Bir malı satarken malın kusurunu söylememek caiz mi?
Ticarette malın kusurunu söylememek aldatmaktır. Aldatmak ise dinen uygun değildir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bu hususta bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır; “Bizi aldatan bizden değildir.” Buna göre bir mal satarken, satılan malın bir kusuru varsa o kusura söylememek bir aldatmadır. Böyle bir aldatma ise dinen kul hakkı ve günahtır. Kul hakkı ise affedilmeyen günahlardan birisidir. Dolayısıyla kişi sattığı malda bir atıp, kusur, kırık, özür varsa sattığı kişiye söylemelidir. Söylemeden satarsa satıcı günaha girer müşterinin de malı geri iade etme hakkı olur.
Hayır da şer de Allah’tandır sözünün dini anlamı ne demektir?
“Hayır


Bir malı peşin fiyatından fazla bir fiyata vade farkı koyarak satmak caiz midir?

Bir malı peşin fiyatına nispetle farklı bir fiyat ile vadeli olarak satmak caizdir. Bu konuda mezhepler arasında bir ihtilaf yoktur. Çünkü burada paranın malla değişimi söz konusudur. İslam hukukuna göre böyle bir muamelede faiz meydana gelmez. Mesela bir malı peşin 1.000 liradan ve veresiye 2.000 liradan almak veya satmak caizdir. Peşin ile veresiye arasındaki fark faiz değildir. Veresiye alış verişlerde akit yapılırken satışa konu olan mal, ödenecek fiyat ve ödeme zamanı belli olmalıdır. Bu üç şart yerine geldikten sonra peşin ve veresiye fiyatların farklı olması önemli değildir.
Yapılan makyaj namaz kılmaya engel midir?
Abdest ve gusülde suyun ulaşması gereken uzuvların tamamını yıkamak farzdır. Eğer yıkanacak bölgede kuru bir yer kalırsa ya da her hangi bir cisim suyun deriye ulaşmasına mani olursa abdest sahih olmaz. Buna göre yıkanması farz olan bölgeye suyun ulaşmasına engel olan oje abdest ve gusle manidir. Zira kimyacılar ojenin tırnak üzerinde tabaka oluşturduğunu ve suyun tırnağa ulaşmasına engel olduğunu belirtmektedirler. Oje, tırnak üzerinde tabaka oluşturduğundan abdest ve guslün sıhhatine manidir. Abdest alıp namaz kılacak bir kadın mutlaka ojesini temizlemelidir. Aksi takdirde abdesti sahih olmadığından namazı da batıl olur. Ancak yüze


Otobüs durmadığında namazımız kazaya kalsa bizim bunda bir günahımız olur mu?

Namaz günün belli vakitlerinde yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Bu farz ibadetin yerine getirilmesi için belli şartlar ve erkanlar söz konusudur. Bu şart ve erkanlar yerine getirilmeden kılınan namaz geçerli olmaz. Namaz vakti de bu şartlardan bir şarttır. Dolayısıyla bir namaz vakti girmeden (öğlen namazı gibi) onu eda etmek geçerli değildir. Kılınsa dahi kulun üzerindeki farzıyeti düşürmez. Onun için vakti girmeden bir namazı yolculukta olma veya arabanın durmaması gibi bir sebep de olsa kılmak doğru ve geçerli değildir. Şayet vakit girmeden kılınmışsa vakit girdikten sonra yeniden kaza etmek gerekir. Buna göre kişi seyahate çıkacağı zaman namaz vakitlerini göz önünde bulundurarak yola çıkmalıdır.  Buna rağmen yolda otobüs durmazsa durması için ricacı olur. Netice alamazsa son çare olarak namazı kazaya kalmaması için oturduğu yerde kılar.
İnsan dünyada yaptıklarının hesabını kabirde mi mahşerde mi verir?
Dinen ölümle başlayıp yeniden dirilmeye kadar devam edecek hayata, kabir hayatı denir. Hz. Peygamber, “Kabir, ahiret duraklarının ilkidir. Bir kimse o duraktan kurtulursa, sonraki durakları daha kolay geçer. Kurtulmazsa, sonrakileri geçmek daha zor olacaktır.” (Tirmizi, Zühd 5) şeklinde buyurarak, ahiret hayatının ölümle başladığını bizlere bildirmiştir. İnsanı öldükten sonra kabirde sorgulayacak melekler Münker ve Nekirdir. Bu melekler ölünün


Ebeveyni ile ilgilenmeyen kişiyi mirastan mahrum etmek caiz mi? 

Dinimiz miras hukukuna büyük önem vermiştir. Gerek Kur’an-ı Kerimde, gerekse hadis-i şeriflerde miras bırakan kimsenin durumu, nasıl hareket edeceği, mirası hak edecek kimselerin kimler olduğu, ne şekilde ve ne kadar miras alacakları teferruatlı bir şekilde anlatılmıştır.
Miras meselesi, ayrıca İslami ilimler arasında mühim bir mevki tutmuş, İslam hukukunda  “feraiz” adıyla anılır olmuştur. Feraiz hakkında da müstakil olarak pek çok kitap yazıldığı gibi, fıkıh kitaplarında da başlı başına bir bölüm olarak işlenmiş, mirasın taksimi hususunda ince hesaplar yapılarak, yanlışlığa meydan verilmemeye gayret edilmiştir.
Miras meselesine dikkat etmeyen, bu vesileyle de mirasçılar arasında anlaşmazlıklara sebep olan kimseler, kul hakkına riayet etmediklerinden hem dini bir sorumluluk altına girerler, hem de akraba olan mirasçılar arasında devam etmesi gereken akrabalık bağına zarar verirler. Miras meselesinde ilk önemli vazife, malını miras olarak bırakacak kimseye düşmektedir.
Hayattayken malının bir kısmını çocuklarından birisine bağışlayarak, kardeşler veya diğer mirasçılar arasında bir kin ve nefretin doğmasına sebep olmak yahut malının büyük bir kısmını sağlığındayken vasiyet ederek bir şahsa yahut bir kuruma bırakmak mirasçılar arasında anlaşmazlıklara, kavgalara yol açar.