2

Doğum günü için masraf yapmanın dindeki yeri nedir?


  • Oluşturulma Tarihi : 31.05.2014 06:34
  • Güncelleme Tarihi :
Doğum günü için masraf yapmanın dindeki yeri nedir?

Doğum günü için masraf yapmanın dindeki yeri nedir?

Dinimizde ve örfümüzde doğum günü, evlilik yıl dönümü… gibi kutlamalar yoktur. Dinimizde böyle bir inanç ve örf olmadığından da doğum günü, evlilik yıl dönümünü kutlamak caiz değildir. Bunu kutlamak caiz olmadığından buna yönelik masraf yapmak da caiz değildir.Bunun yerine her yıl ömür takviminden düşen bir yaprağın nelerle dolu olduğuna bakmalı, onun muhasebesini yapmalı, kıyamet günü gelip hesaba çekilmeden kendini hesaba çekmeli, yarın karşısına çıkmasını, yüzünü güldürmesini istediği işleri çoğaltmalı, yüzünü kızartacak davranışları varsa onlardan dolayı tövbe edip kendini affettirmelidir.

Bu anlamda kişi hayatta yapmış olduğu yanlışları, kötülükleri bir daha yapmamaya kendini zorlamalı, her yaş yılının bir öncekine nazaran daha olgun maddî-manevî anlamda daha karlı olmasına dikkat etmelidir.

Bardağın kırılması aydınlık mıdır? 

Bu deyim halk arasında dolaşan batıl ve hurafe olan inançlardan birisidir. Bardak ya da camın kırılması ne bir hayra ne de bir uğursuzluğa işaret etmez.

Bu tarz inanışlar tamamen halk arasında dolaşan hurafelerdir inanmamak gerekir.

İnsanın burcu ile ilgili yapılan yorumların dinde yeri var mı?

 İnsanın geleceği ile ilgili yapılan burç yorumlarının dini bir dayanağı ve değeri yoktur.  Psikolojik açıdan belki kişiyi etkiler. Ancak doğruluk payı olmadığı gibi, eğer gelecek hakkında bilgi vermeye yönelik olursa bu burçları yorumlayan kişinin dini sorumluluğu da olur.

Bu sorumluluk duruma göre bazen büyük günah bazen de insanın imanına zarar verecek türden olur.

Bulamadığımız veya unuttuğumuz insanların hakkını nasıl ödeyebiliriz? 

Bilinen ve ödenme imkânı olan haklar aynen ödenmeli, sahibinden de ayrıca helallik alınmalıdır. Ödenme imkânı olup, her nasılsa sahibine ödenemeyen maddi haklar, sahibi adına, yani sevabı ona olmak üzere muhtaçlara verilmeli, sahibi için de istiğfar etmelidir.

Sahibine söyleme ve ödeme imkânı olmayan, başkasına da ödenemeyen haklar için, hakkın sahibine ve kendine çokça mağfiret dilemeli, ona kendisindeki hakkını helâl ettirmesini Allah`tan ısrarla istemeli ve yakarmalıdır.

İslam’da cenazenin yakılması var mıdır?

Müslüman olan kişinin öldükten sonra yıkanıp, kefenlenerek ve namazı kılınarak gömülmesi esas olandır. Dinimizin ölçüsü budur. Hz. Peygamberimizin uygulaması da böyledir.Kişinin öldükten sonra yakılıp küllerinin denize dökülmesi İslam inancında olan bir uygulama değildir. Çünkü Müslüman kimse mükerrem bir varlıktır. Yaşarken de öldükten sonra da mekerremdir. Ona her zaman saygılı olmak dini bir gerekliliktir. Dolayısıyla bir Müslüman'ın yakılmak gibi bir vasiyette bulunması dinen uygun değildir. Böyle bir vasiyeti olsa dahi geride kalan akrabalarının böyle bir vasiyeti yerine getirmesi caiz olmaz.

Günün Ayeti

Ey İnananlar! Faizi kat kat alarak yemeyin. Allah'tan sakının ki başarıya erişesiniz.

Günün Hadisi

Biriniz ayakkabılarını giyeceği zaman önce sağ ayakkabısını giysin, çıkaracağı zaman da önce sol ayakkabısını çıkarsın. Böylece sağ, ilk önce giyilen ve en son çıkarılan taraf olsun.

Günün Sözü

Dünyayı ahirete götüremeyeciğine göre öyle yaşa ki dünya seni ahirete götürsün

Sadi Şirazi

Günün Duası

Rabbimiz! Bir hususta unutursak veya hata yaparsak bizi sorumlu tutma

Bunları biliyor muyuz?

Hafaza melekleri Nedir?

İnsanın sağ ve sol yanında bulunup bütün söz, fiil ve davranışlarını kaydeden meleklere denir.

Günün Nüktesi

Dostluk iplerinizi koparmayın...

      Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası. Günler boyu iş aramış ama bulamamış... Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini...

     Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma. Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam,

"Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş.

      Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar, "Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye başlamış.

     Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş. Yaşlı işadam, terzinin yanına yaklaşıp,

"Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim" deyince,

"Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş" diye yanıt vermiş terzi.

Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.

"Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?" diye soran yaşlı adam,

"Ben terziyim" yanıtını alınca

"Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın" diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi.

        Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık "ünlü işadamı" diye anılır olmuş.

      Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmasını sağlamış. Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.

Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış. Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş.

Ve başlamış anlatmaya: "Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş.

      Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona

"Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın" demiş.

      Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.

     Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın..."

     Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş...

Doğum günü için masraf yapmanın dindeki yeri nedir?
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık