Sayfa Yükleniyor...
Bir ağaç gördüm çekirdeğini çatlatıp, topraktan süzülüp bin bir mihnetle dallanıp budaklanmaya çalışan. Bir ağaç, uzanan dallarını yapraklarda donatıp, o kutlu göreve hazırlanan. Bıkmadan usanmadan güneşi emip, suyunu içen, nazlı rüzgarlarda usulca dans eden. Nedendir bunca külfet diyenlere bir gün tatlı mı tatlı meyvesini gösterip, işte bunadır onca emek onca külfet diye gülümseyen bir ağaç gördüm. Günbegün sevgiyle besleyip büyüten, ballandıran.
Bir deniz gördüm, canından can koparıp ırmak der adına. Bilmediğini bilsin, görmediğini görsün der, dolaştırır âlemi. Bir ucundan tutar da izin vermez solup kurumasına.
Bir dağ gördüm dimdik ayakta. Yuva olmuş kurda kuşa. Toprağıyla, taşıyla, yeşilin her tonuyla. Bir dağ gördüm öyle sapasağlam, bereketli, bir vatan kuşundan karıncaya.
Sonra güneşi gördüm her sabah dağa taşa, topraklara, solgun ayçiçeklerine, üşümüş yüreklere, sıcacık gülümsemesiyle can veren. Her gün hiç usanmadan tüm evreni kucaklayan.
Yağmur gördüm solgun toprakları görüp gözyaşlarına boğulan, bin bir çeşit yeşile hayat veren.
Düşündüm, emek dedim, şefkat dedim, sevgi dedim. Bir “ah” çekip önlerinde eğildim. ANNE dedim. Bildiğim hiçbir harf anlatmama yetemedi, sustum.
Ve bir gün, ağaca küsen meyve gördüm. Denize küsen ırmak. Bir kuş gördüm dağa küsüp eteklerinde artık kanat çırpmayan. Güneşten yüzünü çeviren ayçiçeği, bulutlara gönül koyan topraklar, yeşiller gördüm. Ağladım.
Meyve çürüdü, nehir kurudu, ayçiçeği soldu, kuş öldü.
Ağaçlar, denizler, dağlar, güneş, yağmur “AH” çekti, ben ağladım...
(Annelere küsülmez)