Bir kuş kondu pencereme tüm masumiyetiyle. Özgürlüğe uzanmak için her şeyinin yerli yerinde oluşunun farkındalığı içinde. Biliyor ki kanatları varsa, onunla semayı dolaşacak aşk da var.
Düşündüm, ben aşk olursam, uçabilirim.
Aşkı kim tutabilir ki? Ama aşk nerede?
Attım kendimi sokaklara; dağa taşa, ağaçlara, rüzgarlara sordum. Özgürce kanat çırptıracak, aşk nerede?
Bir çocuk gördüm yalınayak, üstü başı perişan. Gözlerindeki hüznü gördüm Ah dedim. Ayaklarını ısıttım, narin bedenini sardım, gözlerindeki hüznü silip küçük umutlar serpiştirdim. Sol yanımı yokladım elimle, merhametli bir kuş gülümsedi. Aşkı anımsadım.
Bir fidan gördüm nazlı bedeni kırıldı kırılacak mecalsizlikten. Şu içirdim ellerimle, okşadım yüreğimle. Doğruldu hafiften mahcup tebessümüyle, kalbimde şefkatli bir kuş cıvıldadı.
Rüzgâr hiddetlendi, savurdu yapraklarımı, dallarım kırıldı, viran oldu evim barkım. İçimde ah dedi kuş, sabırla eğdi başını, eyvallah dedi. Aşk düştü aklıma. Eyvallah dedim.
Kibrin dağlarını un ufak edip, yetim sofrasına azık ettim. Pembeleşen yanaklarından öptüm, gülüşlerindeki huzura kattılar beni, mest oldum. İçimde bir kuş kanatlanmaya yeltendi, aşk dedim yanı başımda. Çirkinliklere, kusurlara kapattığım perdelerimi, açtım tüm güzelliklere. Bulutlar dedim, gökyüzünün hüzünlü çocukları. Gözlerime baktı, boşaldı gözyaşları. Neydi parmak uçlarımdan süzülüp giden, neydi kalan?
Pembe yanaklı çocukları düşündüm. Dağları, fidanları, arsız rüzgarları. Sol yanıma koydum elimi. Ben merhametim, ben şefkatim, ben sabırım. Ben çirkinliklere perde, güzelliklere yolum. Benim gözyaşlarım yağmurdur ki, kalbimi temizlerim.
Bir kuş uçtu kalbimden çığlık çığlığa. Dolandı durdu semalarda.
Anladım ki, AŞK BENİM