Ya Gül Bahçesi Ya Karanlıklar Ülkesi


  • Oluşturulma Tarihi : 19.12.2025 11:25
  • Güncelleme Tarihi : 19.12.2025 11:25

Bir ülkenin kaderi bazen anayasa maddeleriyle değil, günlük dilde kurulan cümlelerle yazılır. Sokakta konuşulan sözlerle, tribünlerde atılan sloganlarla, sosyal medyada çoğaltılan ifadelerle… Türkiye bugün tam da böyle bir eşiğin üzerinde duruyor. Önümüzde iki yol var: Biri birliğin, kardeşliğin ve ortak aklın açtığı gül bahçesine çıkıyor; diğeri nefretin, ayrımcılığın ve öfkenin sürüklediği karanlıklar ülkesine.

Bu bir mecaz değil, yaşadığımız gerçeğin özeti.

Türkiye’yi ben büyük bir bahçe olarak görüyorum. Aynı toprağın üzerinde açan, renkleri farklı, kokuları farklı, mevsimleri farklı çiçeklerin bahçesi… Bu bahçeyi güçlü kılan şey tek tiplik değil; ahenktir. Farklılıkların bir arada durabilme becerisidir. Ne zaman bu farklılıklar zenginlik olmaktan çıkarılıp ayrılık gerekçesine dönüştürülürse, işte o zaman bahçe solmaya başlar.

Bugün Türkiye önemli bir dönemeçten geçiyor. Çatışmanın gündemden çıkması, silahların susması, acıların azalması sadece güvenlik başlığı değildir. Bu, toplumsal barışın güçlenmesi demektir. Yıllardır çatışmaya harcanan enerjinin eğitime, istihdama, refaha yönelmesi demektir. Daha çok okul, daha çok iş, daha çok umut demektir. Aidiyet duygusunun güçlenmesi, insanların “Bu ülke benim” diyebilmesidir.

Tam da bu yüzden umut büyürken, dikkat de büyümek zorundadır.

Çünkü barış iklimi güçlendikçe, onu bozmaya çalışan bir dil devreye girer. Son günlerde bunu açıkça görüyoruz. Irkçı, faşist, ayrıştırıcı söylemler yeniden dolaşıma sokuluyor. “Biz” ve “onlar” ayrımı bilinçli biçimde körükleniyor. Daha da tehlikelisi, bu dilin futbol tribünlerine kadar taşınmasıdır.

Burada durup düşünmek gerekir.

Tribünler masum değildir. Tribünler, toplumun aynasıdır. Orada atılan her slogan, edilen her söz sadece rakip takıma değil; bu ülkenin ortak vicdanına yöneliktir. Spor birleştirmesi gerekirken ayrıştırmaya başlıyorsa, mesele futbol olmaktan çıkar, toplumsal bir yaraya dönüşür.

Buradan açıkça hatırlatmak gerekir:

Futbol kavga değildir.

Futbol dövüş değildir.

Futbol nefret kusma alanı hiç değildir.

Futbol centilmenliktir. Futbol kardeşliktir. Futbol güzel ahlaktır. Rakibi düşman görmek değil, rakibi insan bilme erdemidir. Tribünler öfkenin değil, coşkunun ve ortak sevincin yeridir. Kazanınca da kaybedince de insan kalabilme sınavıdır.

“Anlık heyecandı” diyerek geçiştirilemez. Tarih bize şunu çok net söylüyor: Büyük felaketler küçük cümlelerle başlar. Bugün tribünde söylenen bir nefret sözü, yarın sokakta karşımıza çıkar. Öbür gün siyasetin diline sızar. Nefret bulaşıcıdır; önlem alınmazsa yayılır.

Oysa bu ülkenin hafızası güçlüdür. Malazgirt’te bu toprakların kapıları hangi ruhla açıldı? Çanakkale’de kimler yan yana şehit düştü? Doğu cephesinde kimler vardı? Kurtuluş Savaşı’nda Gaziantep’te, Şanlıurfa’da, Kahramanmaraş’ta direnenler birbirine kimlik mi sordu? Hayır. Hepsi aynı kelimeyi söyledi: Vatan.

Buradan asıl meseleye geliyoruz.

Farklılıklar ayrılığın değil, birliğin vesilesidir. Çokluk, doğru yönetildiğinde zayıflık değil; büyük bir güçtür. Çokluk içinde birlik kurabilen toplumlar büyür, söz sahibi olur, etkili olur. Türkiye’nin gerçek potansiyeli tam olarak buradadır.

“Küçük olsun ama benim olsun” anlayışı hiçbir zaman kimseye kazandırmaz. Ne devlete kazandırır ne millete… Tam tersine ufku daraltır, güvensizlik üretir, geleceği küçültür. Oysa “büyük olsun, hepimizin olsun” fikri herkese kazandırır. Aidiyet üretir, güven üretir, umut üretir. Herkesin kendini bu ülkenin eşit sahibi hissettiği bir Türkiye, sadece daha huzurlu değil; aynı zamanda daha güçlü bir Türkiye olur.

Ayrılık ise her zaman azap getirmiştir. Ayrışan toplumlar büyüyemez. Birbirine kuşkuyla bakan kalabalıklar ortak hedeflere yürüyemez. Ayrılığı besleyen her dil, bizi gül bahçesinden uzaklaştırır, karanlıklar ülkesine biraz daha yaklaştırır.

Devletin görevi bu bahçeyi korumaktır. Bahçedeki bütün çiçeklere eşit mesafede durmaktır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü, bu toprakların bin yıllık yönetim ahlakıdır. Dün de böyleydi, bugün de böyle olmak zorundadır.

Türkiye sıradan bir ülke değildir. Dünyanın merkezinde duran, tarih ile coğrafyanın kesiştiği müstesna bir memlekettir. Bu ülkenin kaderi nefretle yazılamaz; bu ülkenin geleceği ayrımcılıkla kurulamaz.

Ya birliğin cesaretiyle gül bahçesine yürüyeceğiz ya da nefreti büyüterek karanlıklar ülkesinde kaybolacağız.

Ya Gül Bahçesi Ya Karanlıklar Ülkesi
Halil El
Yazarımız Kim ?

Halil El

İş insanı, sanayici, sivil toplum gönüllüsü, şair ve yazar Halil EL, 06.10.1972 yılında İdil’in Çukurlu köyünde doğdu.

İlk ve orta öğrenimini İdil’de bitirdi, ardından lise eğitimini tamamladı; lisans eğitimine İşletme Fakültesi dördüncü sınıfta devam etmektedir.

Ortaöğretim yıllarında mağazacılıkta çalışmaya başladı. Çıraklık, kalfalık, ustalık ve usta öğreticilik dönemlerinden geçtikten sonra, 1997 yılında kendi adına mağaza açarak ticaret hayatına atıldı.

2003 yılında bir şirket kurarak kurumsal mağazacılığa adım attı. Mağazacılık alanındaki deneyimini, 2013 yılında Mardin Midyat’ta kurduğu 1000 kişilik bütünleşmiş hazır giyim fabrikası ile sanayiye taşıdı. Bugün mağazacılık, dijital mağazacılık ve sanayi alanındaki çalışmalarını sürdürmektedir.

Görev yaptığı kurum ve kuruluşlar şunlardır;
Mardin Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği (MARGİSAD) Kurucusu ve Başkanı

Doğu ve Güneydoğu Kültür Sanat Derneği Bölge Başkanı
Moda ve Hazır Giyim Federasyonu (MHGF) Yönetim Kurulu Üyesi

MİDER Yönetim Kurulu Üyesi

Midyat Fakülte ve Yüksekokul Yaptırma ve Yaşatma Derneği Üyesi
Midyat Kızılay Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Üyesi

Turabdin Gazeteciler ve Yazarlar Derneği Üyesi

VİZYONU VE PROJELERİ

Tarladan Podyuma Mottosu: Dicle Havzası’nda yetişen pamuk başta olmak üzere tarım ürünlerinin sanayi ile buluş turularak iplikten kumaşa, hazır giyimden ihracata dönüş mesini hedefleyen senkronize ekonomi modeli.

İstihdam ve Mesleki Eğitim: 2014’ten bugüne 2.500 gence meslek eğitimi verilmesini sağlayarak binlerce kişinin tekstil ve mağazacılık sektöründe istihdam edilmesine önayak oldu. Midyat Organize Sanayi Bölgesi’nin kurulmasına öncülük ederek Midyat’ı bölgesel üretim ve lojistik merkezi yapma ileri görüşlülükle katkıda bulundu.

Eğitim gönüllüsü olarak, eğitimde fırsat eşitliği ve köy okullarındaki eğitimin daha nitelikli hale getirilmesi için ça lışmalar yürütmekte ve eğitime destek vermektedir. Mid yat’a Meslek yüksekokulu ile Sanat ve Tasarım Fakültesi ka zandırılmasına katkı sağlamış, ayrıca üniversite, lise ve or taokullarda kişisel gelişim ve başarı ile ilgili konferanslar ver mektedir.

Özelde Midyat’ta, genelde Dicle Havzası’nda sağlık hizmetlerinin daha nitelikli hale gelmesi için girişimlerde bu lundu; bu konuda defalarca basında makaleler yazdı.

Bölgenin çok zengin tarihi, kültürel ve doğal güzellikle rinin turizme kazandırılarak korunması, çevrebilimle ilgili hazırlanan önemli projelerin desteklenmesine destek olmaktadır.

MEDYA VE YAZILARI

Köşe yazıları, makaleleri ve röportajları; İLKSES Gazetesi,

İLKHABER Gazetesi, Sizin Medya, Mardin Söz Gazetesi, Midyat Habur, Batman Objektif ve  Ekonomim Gazetesi’nde yayımlandı.

Yazılarında tarım-sanayi uyum ve bütünleşmesi, bölgesel kalkınma, kültürel miras, gençlik ve eğitim politikaları gibi konulara odaklanmakta ve işlemektedir.

Kitap okumak, seyahat etmek, spor yapmak, sosyal sorumluluk projelerinde yer almak ve eğitim, kültürel ve sportif faaliyetleri teşvik etmek ilgi ve odaklanma alanlarıdır.

Kitaplarımın hazırlanmasında editörlük yapan, yol gösteren, destek veren ülkemizin kıymetli yazarlarından Sayın Serpil Devrim hanımefendiye şükranlarımı sunuyorum.

İletişim:

halilelbey@hotmail.com

hel24548@gmail.com

@HalilEl2

@halil.el Halil El

YAYINLANMIŞ ESERLERİ

1. Hayatınıza Anlam Katacak Altın Sözler ve Anlamlı Şiirler

2. Hayatınıza Anlam Katacak ve Aydınlatacak Altın Sözler ve Şiirler

3. Gönül Atlası

4. İyilik Yağmurları

5. Empati Yağmuru

6. Doğanın Hikmeti

7. İnsanlığın Aynası

8. Geleceğin Ağacı Geçmişin Köklerinde

9. Kalemle Dirilmek

10. Adaletin Sessiz Çığlığı

11. Mukaddes Kudüs Yaralı Gazze

12. Dijital Çağda Girişimcinin Yol Haritası

13. Tefekkür Vadisi