Her yıl mayıs ayının ikinci pazarında kutladığımız Anneler Gününü, çok sevdiği annesini kaybeden ABDli Anna Jarvis başlatmıştı. 9 Mayıs 1905te annesini kaybeden Jarvis, derin bir acı yaşamaya başladı. Kaybının üzerinden geçen her senede de o acı kendini tekrar tekrar hissettiriyordu. Bir gün Bugünün anneler günü olmasını istiyorum dedi ve mayıs ayının ikinci pazarı o zamandan itibaren anneler günü olarak kutlanmaya başladı. Temizliği, sabrı, sevgiyi ve şefkati ifade eden bu gün, 1914 yılında ABDde resmileşti, daha sonra da tüm dünyaya yayıldı. Türkiyede ise ilk defa 9 Mayıs 1955 tarihinde kutlanmaya başladı.
Kadına şiddettin her geçen gün daha çok arttığı böyle bir zamanda, Anneler Gününü kutlamak ne kadar samimi oluyor bilemiyorum. Bizleri doğurduktan itibaren tüm sorumluluğu üzerine alan, büyütene kadar hatta bazen büyüyünce bile- daha iyisine ulaşabilmemiz için çabalayan annelerimize gereken önemi verebildiğimizi de düşünmüyorum. Bu sadece bireyler üzerine bir eleştiri değil tabi ki. Dünyanın her yerinde sürekli savaşlar olurken, insanlar, çocuklar yok yere öldürülürken, geride bırakılan annelerin rahat yaşamadığını, geçen her günün onlar için bir azap olduğunun farkındayız.
Maalesef adaletsiz dünya düzeni, en çok anneleri vuruyor. Çünkü onlar hem çocuklarının yaşadığı adaletsizlikleri içlerinde hissediyor, hem de kendileri sürekli bu tarz yaklaşımların hedefi oluyor.
Annelerin bu dünyaya sunduğu en önemli şeyin çoğulluk olduğunu söyleyebiliriz. Dünyanın her noktasındaki farklı dilden, farklı dinden, farklı ırktan anne çocuğunun mutlu, huzurlu ve barış içerisinde bir dünyada yaşamasını ister, bunun için mücadele eder. Fakat içinde bulunduğumuz bu düzen, dünyanın her yerinde çocukların, insanların öldürülmesine, annelerin de acılar içinde geride kalmasına neden oluyor.
Diğer tüm özel günler gibi Anneler Gününün de tüm dünyada maneviyattan uzaklaşıp gittikçe ticarileştiğine senelerdir tanık oluyoruz. Reklamlarda sürekli annenize hediye alın denilerek gösterilen pahalı ürünler, akşam çocuğuna bir lokma ekmek götürebilmek için fabrikalarda saatlerce ter döken anneler tarafından üretiliyor. Bu reklamları izleyen ama maddi durumu yeterli olmadığı için bu hediyeleri annelerine alamayan çocuklar ise psikolojik açıdan yıpranarak, kendisini yetersiz hissediyor. Erkek egemen kapitalist dünya düzeni değişmediği sürece, Anneler Gününün manevi açıdan hiçbir değeri olmayacak. Sadece basit söylemler üzerinden yürütülen, büyük şirketlerin kar elde etmesi için düzenlenen ufak bir oyun olarak kalacak.
Savaşlar ve ölümlerin bitmediği, emekçi annelerin hakları verilmediği sürece gerçek manada bir Anneler Günü kutlamaktan söz edemeyeceğiz. Bu yüzden Anneler Gününde annelerimize içi boş, manevi açıdan değersiz ama pahalı hediye almaktan ziyade, eşit ve adaletli bir toplumu yaratmak için uğraşmalıyız. Huzur ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir dünyada, tüm çocuklar mutlu oldukça anneler için en büyük hediye bu olacaktır.