Kara, kötücül bir geleceği anlatan distopyalar, özellikle kurgu romanlarda sıklıkla işlenmektedir. Dünkü yazımda sizlere distopya hakkında bir şeyler anlatmıştım. Bugünkü köşemde ise distopik bir dünyayı anlatan roman önerilerinde bulunacağım.
George Orwell / 1984: Tabi ki herkesin bildiği bir romanla başlayacağım. Yine de eğer okumayan varsa mutlaka ama mutlaka okumalı! Bu roman bana kalırsa –ki herkesin aynı şeyi düşündüğüne eminim- günümüzü en iyi anlatan romanlardan birisidir. Apolitikleştirilmek ve korku kültürünün bir toplumu ne hale getirdiğini anlatan bu roman, bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, totaliter bir dünya düzeninden bahseder.
Cesur Yeni Dünya / Aldous Huxley: Bu roman bana kalırsa diğer distopyalardan bazı yönleriyle ayrılmaktadır. Çünkü tanımlanan dünya “ütopya” olarak görülmekte fakat yaşananlar da ironik bir ütopyaya işaret etmektedir. Çünkü dünya artık sağlık ve teknoloji açısından gelişmiş ve svaşlar da bitmiştir. Bu dünyada yoksulluk yoktur ve herkes eşittir. Fakat tüm bunların elde edilebilmesi için bazı değerler yok edilmiştir. Aile, kültürel çeşitlilik, sanat, edebiyat, din ve felsefe bu toplumda yer almamaktadır. Cesur Yeni Dünya’nın insanları, kapısında “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” yazan Londra Merkez kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde üretilir. Bu romanda kadınların döllenmesi yasak olduğu için ‘annelik’ ve ‘babalık’ pornografik birer kavram olarak kabul edilir. Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma “hipnopedya” uykuda eğitim ile sağlanır. Bunun sayesinde bu dünyada herkes mutludur; herkes çalışır ve herkes eğlenir. Kısacası “Herkes herkes içindir.” Toplum artık hazcı (hedonistik) bir topluma dönüşmüştür.
Fahrenheit 451 / Ray Bradbury: Bu romanın ana kahramanı Guy Montag bir itfaiyecidir. Televizyonun hüküm sürdüğü bu dünyada kitaplar yok edilir. Zaten itfaiyecilerin işi de yangın söndürmekten ziyade yangın çıkarmak. Montag’ın işi ise yasadışı olarak adlandırılan kitapları yakmaktı. Daha sonra Montag, komşusu ile olan diyalogu sayesinde yaptığı işi sorgulamaya başlar.
Beni Asla Bırakma / Kazuo Ishiguro: Bu romanda yine sağlık yönünden üst seviyede olan bir toplum anlatılıyor. Bu durumu sağlayan ise insanlardan kopyalanan klonların, insanların organ ihtiyacını karşılamak üzere adeta birer damızlık gibi yetiştirilmeleri. Bu insanların aileleri ve gelecekleri yok. Ne için yaşadıklarının bile farkında değiller. Zamanı geldiği zaman birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü organ bağışlarını yapmaktalar. Bir süre sonra da misyonlarını tamamlayarak, ölüyorlar.
Açlık Oyunları / Suzanne Collins: Açlık Oyunları, Capitol isimli bir yönetim merkezi bulunan bir dünyayı anlatıyor. Bu dünyada sığ ve eğlencesine düşkün zengin insanlar yaşıyor. Mıntıka dediğimiz bölgelerde ise her türlü sınırlamaya tabi tutulan işçiler var, bu işçiler Capitol’ün eğlenceden tutun da yemeğe kadar tüm ihtiyaçlarını karşılamakla görevli.
Demir Ökçe / Jack London: Jack London’ın Demir Ökçe’si distopya edebiyatının ilk örneği olarak kabul edilir. London, bu romanında ezen ve ezilen mücadelesi tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Amerika Birleşik Devletleri’ni pençesine almış olan Oligarşi, yani “Demir Ökçe” tüm şiddeti ve gaddarlığıyla emekçilerin üzerine yürümektedir. Tröstler, ekonomik ve siyasi ilişkiler, faşist devlet yapılanması sanki daha o zamandan yirminci yüzyılda insanlığın yaşayacağı acı olayların habercisi gibi.