20 Eylül’de dünyanın dört bir yanında 4 milyonu aşkın insan, gençlerin sesini yükseltmek için ve iklim krizine karşı bir an önce harekete geçilmesi talebiyle iklim grevindeydi. Türkiye’de ise İstanbul’dan Diyarbakır’a, İzmir’den Artvin’e 20’nin üstünde düzenlenen etkinliklere on bin kişi parklardan, meydanlardan ses verdi. Neden mi?
Çünkü; Türkiye’de 1990’a göre kişi başına düşen emisyon oranları yüzde 140’ın üzerinde artmış durumda. Kişi başına düşen emisyon ülkemizde 6,6 ton karbondioksite eşitken bu rakam İngiltere’de 5.6 ton karbondioksit civarında. Yeni termik santraller, linyit başta olmak üzere madencilik çalışmaları iklim krizini derinleştiriyor, “evimiz yanarken” yangına körükle gidiyoruz. Tam da bu yüzden sıfır karbon gelecek için yola çıkan Türkiyeli gençler, başta kömür olmak üzere fosil yakıtların yerin altında kaldığı ve iklim kriziyle aktif mücadele edildiği bir ülke istediler. Sizler de “dünyayı kurtarmak için” mücadele eden Türkiye’den gençlerin sesine ses katıp, taleplerini sosyal medyadan paylaşarak destek olabilirsiniz. Yine bununla alakalı olarak yapılan videolar, röportajlar da farkındalık yaratmak için izlenebilir, paylaşılabilir.
YEREL YÖNETİMLERİ DAHİL ET
İş sadece sosyal medyada paylaşım yapmakla bitmiyor. Dünyamızı getirdiğimiz bu korkunç durumdan kurtarmak bizim ellerimizde. Bu nedenle yerel yönetimleri de bu çalışmaların içine dahil etmemiz şart. 350 Türkiye’nin başlattığı “İklim İçin Kentler” kampanyasını takip edebiliriz. Bu kampanyada yer alan metinde kullanılan ifadeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Yazımın bu kısmından sonrası iklim için kentler kampanyasına ait. Gün geçtikçe etkisini daha fazla hissettiren insan sebepli iklim değişikliği, kentler için de büyük bir tehdit unsuru olarak karşımıza çıkmakta. Aniden bastıran yağışlar, aşırı hava olayları, sıcak hava dalgaları, sadece kentli gündelik yaşam pratiklerimizi engellemiyor, aynı zamanda can kayıplarına, sosyal ve ekonomik maliyetlere sebep oluyor. Fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı derinleştiren kentli yaşam pratiklerimiz ve kentlerde yoğunlaşan tüketim alışkanlıklarımız da bu tehdidi işin içinden çıkılmaz hale getiriyor. Öte yandan kentler iklim değişikliğine karşı mücadele için de önemli fırsatlar barındırıyor. Nasıl bir gezegende yaşamak istediğimiz ve nasıl bir gelecek arzuladığımız, yaşam alanlarımızı, kentlerimizi nasıl inşa edeceğimizle ve dönüştüreceğimizle de yakından alakalı.
Yerel yönetimler de oluşturacakları iklim eylem planlarıyla, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği alanında atacağı adımlarla fosil yakıt bağımlılığımızı azaltabilir, kent ulaşımında toplu taşımaya, yaya ve bisiklet ulaşımına öncelik vererek kentleri araba odaklı olmaktan kurtarabilir, kentin içinde ve çeperinde kalan yeşil alanları koruyabilir, nefes alacağımız yeni yeşil alanlar oluşturabilir, sürdürülebilir ve çevreci bir katı atık yönetimi sayesinde ortaya çıkan hava, su, toprak kirliliğini engelleyebilir.
Bizler; adil, eşitlikçi bir geleceği bir arada inşa etmenin yolunun sürdürülebilir ve iklim dostu kentlerden geçtiğine, iklim değişikliğine karşı mücadelede atılması gereken ulusal düzeydeki adımların yanında yerelden atılacak adımların değişimi hızlandıracağına inanıyoruz.
Bu sebeplerle #İKLİMİÇİNKENTLER diyerek yerel yönetimlerin; ivedilikle iklim değişikliğine karşı mücadeleyi stratejik planlarına almalarını, iklim değişikliğine karşı azaltım ve uyum başlıklarını kapsayan iklim eylem planlarını hazırlamalarını, yapılacak iklim eylem planlarının kurumlar arası işbirliğine açık ve katılımcı şekilde hazırlanmasını talep ediyoruz.
Dünyanın sesi olun.