Kurban Bayramının yaklaşmasıyla, dini tartışmalar da yeniden gündeme gelmeye başladı. Dünyada son zamanlarda yaşanılan vahim olaylar, özellikle mültecilerin yaşadığı dramla birlikte, tüm insanların, tüm devletlerin çeşitli olaylar karşısındaki davranışlarını sorgulamaya başladık.
Benim bugünkü yazımda değinmek istediğim konu ise, İslamda en büyük günahlardan biri olarak sayılan kul hakkı yemek olacak. İslam alimleri çeşitli ayet ve hadislere dayanarak günahları, büyük günahlar ve küçük günahlar olarak ikiye ayırmıştır. Büyük günahların büyük çoğunluğu da kul hakkı ile ilgilidir. Kul hakkı, insan haklarının İslamdaki karşılığıdır. Kuranda kul hakkı tabiri geçmemekle birlikte birçok ayette adalet, hak ve zulüm gibi kavramlar bu tabire atfen kullanılmıştır. Ayrıca birçok ayette de bireylerin, insan haklarına saygı gösterilmesi emredilmiştir. Kul hakkının yenmesi durumunda bu günahın affının neredeyse imkansız olduğu, affedilmenin ise ancak hakkı yenen kişinin rızasına bağlı olduğu söylenir. Diyelim ki birisine bir iftira attınız, bu iftira da karşınızdaki kişinin hayatında bazı zorlukların ortaya çıkmasına yol açtı; Bu günahın affolması için o kişiyle helalleşmeniz, o kişinin sizin affedilmenize rıza göstermesi gerekmektedir.
Kul hakkı tabi ki sadece bireysel olaylarla sınırlanamaz. Son zamanlarda yaşanan mülteci dramı da, en büyük insan hakları ihlali, dolayısıyla kul hakkı yemenin en çarpıcı örneğidir. Savaştan kaçan insanların, dünya üzerindeki çoğu ülke tarafından istenmemesi, onlara yardım edilmemesi İslam dinine göre büyük yanlışlardan biridir. Çünkü Allah hepimizi eşit yaratmış, bulunduğumuz yeryüzünü de hepimize sunmuştur. Bu sebeple acı çeken, zarar gören, zulümden kaçan insanları hele de yeterli imkanlar varsa- ülke sınırlarına almamak, kabul edilebilecek bir davranış değildir. Maalesef toplumun büyük bir kesimi de, İslam dininde, çaresiz ve zor durumda olan insanların korunması gerektiğinin ne kadar önemli olduğunu bilmemektedir.
Nisa Suresinin 74. Ayetinde de bu durum açıkca ifade edilmektedir:
Size ne oluyor da Allah yolunda ve Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder! diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz!
İslam dini, ayrıştırıcı ve sınırlayıcı bir yapıda olmadığı gibi evrenseldir. Bu yüzden Müslümanların, mültecilere sırtını dönmemesi gerekmektedir. Din, dil, ırk, kimlik ayrımı yapmadan nerede zulüm gören birileri varsa mutlaka o kişilere yardım edilmelidir. Çünkü bu yeryüzü Allah katında hepimizin ve Allah katında hepimiz eşitiz. Bu yüzdendir ki, İslam, mültecilere sırt dönmeyi asla kabul etmez. Sınırları açmadığınız, topraklarınıza almadığınız her mültecinin hakkına girmiş, dolayısıyla affedilmesi en zor günahlardan birini işlemiş oluyorsunuz.
Sözlerimi kimin söylediğini bilmediğim bir alıntı ile bitiriyorum:
Bugün yediğin hak, yarın canını yakacak!