Günlerdir sokağa çıktığım zaman burnuma, karnımı ağrıtan kokular geliyor. Havayı içime çektiğime pişman, hafızamın bana oynadığı oyunlara düşman oluyorum. İnsanların mutlu olmadığını görüyor, vurdumduymazlığın ise limitini aştığını fark ediyorum. Aslında yaşadığımız her kötü şey biraz da normalleşti gibi. Büyük bir gürültü koptuğu zaman korkmak yerine, aman kaza olmuştur, aman bir şey düşmüştür umursamazlığına büründük artık. Geçtiğimiz gece izlediğim Homeland dizisinde, baş karakter, bir Arap ülkesinde patlayan silah seslerinden korkan kişiyi, Muhtemelen düğün vardır diye teselli etti mesela. O kadar alıştık ki bazı şeylere, kitlesel ölümler bile basit gelmeye başladı. Can yelekleri ile şehir merkezinde cirit atan Suriyelileri gördüğümüz zaman aa bu gece kaçacaklar diyerek geçip gitmeye başladık. Can yeleği hikayesinin sonunu hiç düşünmedik. Ufacık bebeklerin akıbetini hiç merak etmedik. Etmiyoruz da.
Elimizden bir şey gelmiyor, ne yapalım? düşüncesinden koparamadık kendimizi. Aslında elimizden çok şey geliyor. Gelmeli
Sokakta yürürken, sağımıza solumuza baktığımızda gördüğümüz üzücü şeyleri, gerçekten görebileceğimiz zaman düzeltebileceğiz bazı şeyleri. Ama bunun için görmeyi istememiz gerekiyor. Gözlerimizi olumsuz şeylerden kaçırmak, banane diyip geçmek, vicdana sığacak bir hareket değil.
Her zaman söylediğim gibi bu dünyada hepimiz biriz, hepimiz eşitiz. Birilerinin ne kadar yaşamaya hakkı varsa, diğer insanların da o kadar yaşamaya hakkı var. Birilerinin ne kadar imkanı varsa, diğer insanların da o kadar o imkanlara sahip olma hakkı var.
Akşam eve gittiğiniz zaman, yemeğe oturduğunuzda düşünün. Doyduktan sonra ağzınıza aldığınız o fazla lokmanın, günlerini sokakta ekmek parası için geçiren bir çocuğun hakkı olduğunu düşünün. Her öğünde yediğiniz o fazla lokmaların, bir insanın hayatını kurtarabileceğini düşünün.
Elinizde olanla yetinin, daha doğrusu hayatınızı idame ettirecek minimum ihtiyaçla yetinin. Gözünüzü terbiye edin. Fazlasını isterken, savaşı düşünün, ölen insanları, çocukları düşünün. Sırf gözünüz doymadığı için, sadece 2 ay yaşatıldıktan sonra kesilen tavukları düşünün.
Eşitlik, barış, kardeşlik istediği için hain bir terör saldırısında öldürülenler emekçileri düşünün.
Fazla olan zarardır.
Fazla olan, karşınızdaki insanın hakkını yemektir.
Hak yememeyi öğrendiğimiz zaman, bu dünyaya barış gelecektir.
Bundan hiç şüpheniz olmasın