İdlib’de dengeler değişiyor. Alan sürekli bir hareketlilik içerisinde. Önceki gün maalesef çok kötü haberler aldık, şehitlerimiz var ve bugün bizler için karanlık bir gün. Çatışmanın, savaşın ne kadar kötü olduğunu bir kez daha öğrenmiş olduk. Bununla beraber biliyorsunuz Avrupa’ya sınırlarımızı açtık, şu sıra mülteciler Yunanistan ve Bulgaristan’a geçebilmek için hareket halinde. Zaten sürekli hareket halinde değiller mi? Kendilerine, çocuklarına daha iyi şartlar sağlamak için oradan oraya savruluyorlar.
Bir de o bölgede, o ülkede yaşayan ya da ülkelerini terk etmek zorunda kalan çocukların gözünden baksak mı duruma? Oyun oynayacak, mutlu olacak çağda savaşın ortasında buluyoruz kendimizi. Arkadaşlarımızı, annemizi, babamızı kaybetmişiz sürekli içimiz buruk. Aramızda şanslı olanlar aileleri ile beraber Türkiye’ye sığınabilmiş. Şansız olanlar burada ya da aileleri olmadan başka diyarlarda, tek başına. En sevilen, en güzel vakit geçirilen saatlerde uçak, bomba ve top sesleri duyuyoruz. Bazılarımız bunu bir oyun haline getiriyor, üstesinden geliyor. Bazılarımız ise bomba seslerini duydukça ağlıyor, yatağın içerisine saklanıyor. Tabi eğer geride kalan bir yatak varsa…
Sevdiklerini kaybetmiş, başını sokacak bir evi olmayan çocuklar için maalesef her gün, bugün de yaşıyoruz diye şükredilecek “mutsuz” bir gün olacak. Annelerini, babalarını ya da kardeşlerini ölüm yolculuğunda kaybeden çocuklar için hiçbir şey güzel olmayacak. Sarılacak, konuşacak, gülecek, eğlenecek kimseleri yok artık.
Şanslı olan mülteci çocuklar da var. Şanslı derken ailelerini kaybetmemiş olanlardan bahsediyorum. Ama yine, onlar da yurdunu, arkadaşlarını bir hiç uğruna terk etmek zorunda kaldılar. Ve memleketlerine sürekli bir özlem duyacaklar. Evlerinde arkada bıraktıkları her şeyi düşünerek ağlayacaklar belki. Arkadaşları, kedileri, köpekleri, kuşları artık yok diye hüzünlenecekler.
Önceki akşam gelen şehit haberlerinin ardından Twitter’da biraz dolandım. Maalesef yine Suriyeli mültecilere karşı nefret söylemleri şiddetini artırmaya başladı. Ne zaman bu kadar vicdansız olduk? Savaştan kaçan, bize sığınan insanlara neden bu kadar gaddarız? Çocuklara neden bunu yapıyoruz? Hakaret ettiğimiz, lanet okuduğumuz o kişilerin çocukları var bunu düşünmüyor muyuz? Bu insanların, bir şeylere mecbur kaldığını aklımız neden bir türlü almıyor? Nasıl bu kötü sözler dökülüyor ağzımızdan? Ülkelerinin yangın yeri olduğunu bile bile…
Neden destek çıkmıyoruz? Neden yanlarında olmuyoruz?
“Kardeşlik, destek” önemli şeyler. Özellikle de bu günlerde çok önemli. Irk dinlemez, renk dinlemez, din dinlemez.
Maalesef günümüzde mültecisinden tut, kendi ülkesinde bile rahat bir hayat süremeyen çocuklara kadar hepsini görüyor, duyuyor ama kurtar(a)mıyoruz! Zaman geçtikçe insanın bilinçlendiği düşünülse de aslında maalesef tam tersi durumla karşı karşıya kalıyoruz. Gün geçtikçe çirkinleşip bencilleşiyor, kendimizden başka kimseyi düşünmüyoruz. Orada bir çocuk sorun mu yaşıyor? “Bana ne” sözlerini duyuyoruz.
Olaylara sadece kendi gözümüzden bakmamalıyız. Biraz empati kurabilme yeteneğimizin olması şart. Sadece şunu istiyorum; gözlerinizi kapatıp kendinizi savaşın ortasında bir çocuk olarak düşünün. Eğer bundan sonra da aynı şeyleri hissetmeye devam ederseniz, o zaman eyvallah diyerek, pes edeceğim.
Vicdanlı kalın…
Günün Vegan Tarifi
Pekmezli Kaçamak
Malzemeler
0,75 litre su
350 gram mısır unu
1 çay kaşığı tuz
3 yemek kaşığı vegan margarin
1/2 çay bardağı pekmez
Öncelikle bir tencereye su ve tuzu koyup kaynatıyoruz. Daha sonra tencereyi ocaktan alarak içerisine yavaş yavaş mısır unu ekliyoruz. Tahta bir kaşık yardımıyla karıştırıyoruz. Yeniden ocağa alıp kısık ateşte pişirmeye devam ediyoruz. Bulamaç haline gelene gelen karışımı servis tabağına alıp ortasına delikler açıyoruz. Erittiğimiz yağı ve daha sonra pekmezi üzerinde gezdiriyoruz. Afiyet olsun.