Bir ülkenin geleceği sınavla çizilir.
Kimin doktor, kimin mühendis, kimin işsiz olacağı birkaç saatlik testlere bağlıdır bu topraklarda.
Ve ne yazık ki…
Bu ülkede sınavlar artık bilgi ölçmüyor.
Devletin güvenilirliğini ölçüyor.
Geçtiğimiz günlerde LGS sınavında yaşananlar hepimizi derin bir endişeye sürükledi.
Sosyal medyada sınav başlamadan dakikalar önce dolaşıma giren “sözde” soruların, sınav kitapçığındaki sorularla birebir aynı çıkması…
Tesadüf mü? Zor.
Milli Eğitim Bakanlığı önce sessiz kaldı.
Ardından “inceleme başlattık” dedi.
Ama kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama hâlâ yapılmadı.
Veliler huzursuz.
Öğrenciler şaşkın.
Güven kaybolmuş durumda.
Şimdi ister istemez hafızalarımız 15-20 yıl öncesine gidiyor.
Hatırlarsınız…
Bir zamanlar sınav sorularını çalarak kariyer basamaklarını üçer beşer çıkan bir yapılanma vardı bu ülkede.
Adı: FETÖ.
KPSS’den TUS’a, ALES’ten polislik sınavına kadar ne varsa çalındı.
Kopya mekanizması sistematikti.
Ve ne acıdır ki bu dönemde YÖK Başkanı olarak görev yapan Ali Demir, olan bitene “komplo” demekle yetindi.
Yıllar sonra hakkında dava açıldı, ama sonuç ne oldu?
Dosyalar tozlu raflara kaldırıldı.
Ne hesap soruldu, ne yüzleşildi.
Bugünse başka bir dönem, başka bir bakan, başka kazananlar…
Ama yaşanan benzer.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, gelen sorular karşısında yaptığı açıklamayla daha da büyük bir tartışmanın fitilini ateşledi:
“Gerizekâlıya anlatır gibi anlatmak istemiyorum.”
Devletin en üst düzey eğitim yetkilisinin, halkla kurduğu iletişimin seviyesi bu mu olmalıydı?
Milyonlarca veli, öğrenci ve öğretmen bir açıklama beklerken…
Aşağılayan, ötekileştiren, üst perdeden bir üslup…
Kamu yöneticisinin sorumluluğu, toplumun aklıyla değil, endişeleriyle empati kurmaktır.
İnsanlar şeffaflık ister, hakaret değil.
Şimdi gelelim başka bir tartışmaya…
Milli Eğitim Bakanlığı 2024-2025 eğitim öğretim yılı takvimini açıkladı.
Ve dikkat çeken bir ayrıntı vardı.
Yeni takvime göre, 10 Kasım 2024 Pazar gününe denk gelmesine rağmen, bu tarih tatil günleri arasında sayılmış.
10 Kasım…
Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrıldığı gün.
Bu ülkenin kurucusuna duyulan saygının, minnetin, özlemin simgesi.
Saat 09.05’te duran bir milletin, susarak bağırdığı tek an belki de.
Elbette resmi törenler yapılacaktır.
Ama verilen mesaj çok daha derin:
'Hatırlamayın, unutun, geçin gidin...'
Tarih bilinci, takvim oyunlarıyla silinemez.
Ama sembollerin üzerindeki bu gölgenin yaratacağı kırılmayı da hafife almamak gerekir.
Gençliğe, Atatürk’ü unutturamazsınız.
Ama gençliğin hafızasında bu kararların izi kalır.
Şimdi bu iki mesele “sınav skandalı ve 10 Kasım kararı” tek başına bakıldığında farklı gibi görünebilir.
Ama ortak bir dertleri var:
Güven.
Bu ülkenin çocukları, sınavlarına güvenemiyor.
Velileri, sistemin adil olduğuna inanamıyor.
Ve vatandaş, eğitim politikalarının bir akılla, bir vicdanla yürütüldüğüne dair umut taşıyamıyor.
Sayın Bakan,
Gerçekten zor bir dönemden geçiyoruz.
Halk size soru soruyor, cevabınız sertleşiyor.
Oysa bu ülke defalarca gördü:
Soruları çalanlar değil, soruları sorgulayanlar kurtarır memleketi.
Ve unutmayın…
Bazı şeyleri, gerçekten de “gerizekâlıya anlatır gibi” anlatmak gerekebilir.
Ama bu, halka değil, o halkın hafızasını hafife alanlara düşer.