Türk Tüketici Hakları: Lütfen Duyguları İade Etmek İçin Fişinizi Saklayın!
- Oluşturulma Tarihi : 22.11.2025 11:21
- Güncelleme Tarihi : 22.11.2025 11:21
Hızlı Tüketim derken bir şeyleri yanlış anlamış olabilirmiyiz ? Hayatımızın yeni dili bu. Koşuyoruz. Tüketiyoruz. Ve daha ne tüketeceğimizi bile bilemeden, elimizdeki avucumuzdaki buhar olup uçuyor. Gündemi, yemeği, kıyafeti, hatta birbirimizi bile... Hızlı Tüketim derken, birileri anlama kılavuzunu yanlış okumuş olmalı. Çünkü bu hız sadece ürünleri değil, ruhlarımızı da çürütüyor.
'Eskiden 45 dakikalık haberler vardı, şimdi 4.5 saniyelik TikTok... Vatanı bile o hızda savunuyoruz sanıyorlar,' deniyor. Haklıyız. Artık haberler okunmuyor, taranıyor. İçeriğin özetiyle yetiniyoruz, çünkü hayatımızdaki o 3 saniye bile çok kıymetli. Twitter (yeni adıyla X) denen o kargaşa meydanında olayların özetini kapıp, Instagram'da başkalarının filtrelenmiş, 'fast food' kıvamındaki yaşam özetlerini izliyoruz. YouTube'da 5 dakikalık 'Nasıl Yapılır' videolarıyla hayatı çözdüğümüzü sanıyoruz. Ama o sırada hayat, arka kapıdan sessizce sıvışıyor.
Kalbin Swipe Right Hızıyla Atmaz
Peki, bu hız rüzgarı bizi nereye savurdu? Duygulara.
Bu date uygulamaları patladığından beri, özellikle o lanet olası pandemiden sonra millet bu kadar bireyselleşip, bu kadar çok seçeneğe sahip olunca, o meşhur insan harcama sanatı doğdu. Sağa kaydır, eşleş, iki mesaj at, sıkılınca HOOOP! Fast Food Menüsü gibi tüket ve çöpe at.
Duygular, güzel kardeşim, Fast Food menüsü değildir. Sipariş edip 5 dakikada gelen, bitince paketi buruşturup attığın bir şey değil. Ama biz, sanki bir sonraki eşleşme hemen kapıda bekliyormuş gibi, karşımızdaki insanın paylaştığı hayalleri, fısıldadığı korkuları, omuzunda ağladığı anıları... hepsini hızlı tüketim stoğu sanıyoruz.
Bu durum tam bir toplumsal yozlaşma araştırması konusudur. İnsanlar sana hayatının en kişisel anını anlatıyor. Bu, karşıdaki için bir eşik meselesi, bir güven göstergesi. Ama bizim yeni nesil bunu ne yapıyor? Ghosting denen o iğrenç nezaketsizlik kuralını uygulayıp, tıpkı okuduğu haberin özetini unutur gibi, o insanı bir çırpıda siliyor.
Erkek, Para Kasası; Kadın, Obje değildir. Bu kafayla başlayan ilişkinin gideceği yer belli: Nezaketsiz, ruhsuz bir enkaz.
Bu topraklarda eskiden komşuluk, misafirlik, hatır bilmek vardı. Biz, göz göze geldiğimizde selam veren, düşenin elinden tutan bir toplumduk. Peki biz ne ara bu kadar yozlaştık? Ne zaman insan varlığının ne kadar kırılgan olduğunu unuttuk? Ne zaman bir başkasının paylaştığı hayalin, aslında kendi geleceğimizin de bir parçası olabileceğini düşünmeyi bıraktık?
İş yerindeki rekabeti, trafik ışıklarındaki aceleyi anlarım. Ama o hızı getirip kalbimizin tam ortasına koyarsak, geriye sadece çorak bir arazi kalır. Biri size saatlerini ayırıyorsa, hayallerini anlatıyorsa, bu değerli bir paylaşımdır. Bunu tüketip atmak, sadece o kişiyi değil, o toprağın üzerindeki nezaketi ve insaniyeti de ayaklar altına almaktır.
Eleştirim uygulamalara değil, o uygulamaları duygu mezarlığına çeviren ruhsuzluğa.
İşin özü, basit:
Duygular gerçektir. Çabalar gerçektir.
Ve o hızla harcadığın bir çift gözdeki umut ışığı, belki de senin geleceğin olacaktı.
Unutma. Fast Food doymak için yenir. Duygular ise yaşamak için. Ve bu toplum, bu doyumsuz tüketim hızıyla kendi kendini yiyip bitiriyor. Bir dur. Bir yavaşla. Yoksa geriye sadece o hızla tükenmiş, boş bir özet kalacak.