2

Barış İçin Tek Yol?


  • Oluşturulma Tarihi : 21.12.2015 08:08
  • Güncelleme Tarihi :

Yıllar önce mealen şunları yazmıştım: Türkiye’de yarım asra yakındır devam eden kirli bir savaş var. Bu savaşta neredeyse her gün insanlar ölüyor, yıkıcı ve kalıcı etkileri ortaya çıkıyor. Bununla beraber çoğu zaman kullanılan yöntemler sonucu sadece insanlar ölmüyor, aynı zamanda insanlık da ölüyor. Belki de bir o kadar önemli olan, insanlarımız arasındaki bağ giderek zayıflıyor. Kısacası bu kirli savaş nedeniyle toplumumuz maddi ve manevi kan kaybediyor. Ölümlerin sürdürülebilir bir hal aldığı bu savaş, kimin savaşı? "Benim adıma öldürme" diye başlayan bir dizi kampanyaya rağmen, gerçekten bu kimin savaşı?

Yıllardır bu sinir bozucu, gayri ahlaki ve gayri insani savaşın çözüm olmadığını, olamayacağını, yeryüzünde emsal kabul edebileceğiniz bir örneği olmadığını anlatmaktan bıktık, fakat savaşanlar bıkmadı. Peki bu motivasyonun kaynağı nedir? Einstein'in bahsettiği "Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekleme" ahmaklığı mı? "Her Türk asker doğar" militarist hastalığına karşı "Her Kürt gerilla doğar" militarist hastalığı mı? Barbar toplumların doyum bilmez şiddet arzusu mu? Ahlaki evrimini tamamlayamama ilkelliğinin yansıması mı?  Yoksa çatışmacı bir kültürün doğal bir durumu mu?

Yıllardır çatışma yönetimi ve barış çalışmaları çalışan birisi olarak, dünyadaki belli başlı çatışma analizleri yaptım, nedenleri ve çözümleri üzerine çalıştım, dersler aldım, dersler verdim belli oranlarda ve belli durumlarda tekrar eden desenler ve ilişkiler fark ettim. Fakat Türkiye'deki çatışmacı kültürün tutarsızlığını, çatışma adabının ahlaksızlığını, başlatılan süreçlerin kolayca ters yüz edilişlini hiçbirinde görmedim. Dünyanın her yerinde yoğun şiddet içeren derin ve kapsamlı çatışmalarda başlatılan çözüm süreçlerinde krizler yaşanır fakat geçici ve hafif krizler olarak atlatılır. Sabotajlar ve yol kazaları tamir edilecek seviyede tutulur. Türkiye'de her defasında başa dönmek zorunda kalınmasının rasyonel hiçbir açıklaması yok. Bu şiddet sarmalının içine birden düşüvermenin mantıklı bir izahının olmadığı gibi.

Yıllardır devam eden çözüm girişimlerini boşa çıkarmak özel bir yetenek gerektiriyor. Son çözüm sürecinde, artık şiddete dönülmesinin imkansız olduğu, toplumsal dönüşümün sağlandığı ve kaçınılmaz olarak gerçek bir barışın yakın olduğu herkes tarafından anlatılır ve inanılırdı. Demek ki bir seçimlik canı varmış bu kadar derin dönüşümün(!).

Yıllar değil, yüzyıllardır ortaya çıkan çatışmalar, özellikle iç çatışmaların tek bir çözüm yolu var: Barışçıl yöntemler. Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı ise, bütün bu şiddet niye? Şiddetten nasıl bir umut bekleniyor? Yeterince insan öldürüldüğünde mi masaya oturulacak? Peki kaç kişi ölünce yetecek?

Yıllardır sürdürdüğünüz görüşmelerde barışçıl yöntemleri uygulama konusunda ne kadar hatalar yaptığınızı görmüş oldunuz. Buzdolabında donmakta olan son barış sürecinin teorik bir dizi eksiği hep yazıldı fakat taraflar bütün bu eleştirileri göz ardı ettiler. Özellikle geçmişle yüzleşme ve arabuluculuk mekanizmalarının yokluğu, zamansız ve erken bir kısmi şeffaflık fakat bu şeffaflığın zamanla gerektiği kadar sağlanamaması, toplumsal ve siyasal katılımın başarılamaması ve bölgesel gelişmelere göre revizyonların yapılamaması gibi eksikler, hatalar veya süreci yönetememe zaafları göz ardı edildi.

Yıllardır sürece yöneltilen eleştirilerin temelini oluşturan bilimsel kuralların ve teorik bilginin öyle sanıldığı kadar önemsiz olmadığı görüldü. Ankara krtiterleri ya da Rojava nostaljisi gibi hayalperest yollara sapmanın topluma maliyetini herkes görüyor. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Gerçek bir barış için, "yerli ve milli model" gibi içi boş kavramlar yerine, evrensel ve bilimsel barışçıl yöntemleri içselleştirme olgunluğu ve ahlakı gereklidir. Topluma umut verecek, toplumu ileri taşıyacak, bölgeye ilham kaynağı olacak, dünyaya örnek teşkil edecek ve sürdürülebilir bir barışa yol açacak ahlaki ve insani; eşitlikçi ve adil bir sürece acilen dönülmelidir.

Barış İçin Tek Yol?
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen