Uyguladığı şiddet, vahşet ve insanlık dışı eylemleri nedeniyle El-Kaide'nin bile ilişkisinin kestiği, gerçek haşhaşi örgüt IŞİD, maalesef bölgeden ve dünyadan önce en büyük zararı İslam'ın kendisine vermektedir. Kelime anlamı barış olan İslam'ın şiddet, vahşet ve baskı ile anılmasına aracılık eden bu satanist yapı, dünya basınında yer alan iddialara göre de, uluslararası istihbarat örgütlerinin bir oyuncağı olmaktan, basit bir mafyatik yapılanmaya kadar bir dizi senaryoya konu edilmektedir.
Kadın, çocuk, asker, sivil, din adamı ya da militan ayırımı yapmaksızın herkese akla gelmedik her türlü insanlık dışı muameleyi yapan bu yapının gerçek amacı nedir ya da var mıdır? Bunlar hangi ayet ve hadislerden bu vahşeti çıkarabilmektedir?
IŞİD ile ilgili açığa kavuşturulması gereken çok mesele var. Normal şartlarda yapılmaması gereken her şeyi yapıyorlar. Yaptıkları hiçbir ahlak ve mantıkla açıklanmayan bu yapı neyin ürünü?
Peki, bu kişiler neden yüzünü kapatır? Korktuklarından mı: tutuklanma korkusu mu ya da dışlanma mı? Bunlardan hiçbiri olayı açıklamaya yetmiyor maalesef. Elinde son model silahlar, en ağır savaş araçları, her türlü teknoloji ve kaynakları var. Bunları nereden ve nasıl temin ediyorlar?
En önemlisi, İslam dünyası, sivil ve resmi yapılarıyla neden bu kadar sessiz?
Bu tarz sorular çoğaltılabilir. Ve bu sorulara herkes kendine göre, farklı farklı cevaplar da bulabilir. Küresel dizayn taşeronluğundan, bölgede tiranlıkları devam ettirmek isteyen ve bugüne kadar bu tür örgütlere 30 milyar dolar verdiği dünya medyasında ve akademik çalışmalarında ileri sürülen Suudi yönetiminin eseri olduğunu söyleyenler vardır. Qatar'ın mini bir bölgesel güç olma arzusu ve Türkiye'nin Esad ve El-Maliki karşıtı örgütleri destekleme isteğinin bir sonucu da olabilir. İslam dünyasında mezhep savaşlarından beslenmek isteyen başta küresel güçler ve özelde İran ve Suudi Arabistan'ın güç merkezli politikalarının sonucu da olabilir. Küresel istihbarat örgütlerinin bölgeyi yeniden dizayn etme çabalarının ürünü de olabilir. Ya da dünyada ne kadar psikopat, bonzai bağımlısı ve haşhaşi kişiler, bilgisayarda oynadığı şiddet oyunlarını hayata geçirmek isteyen hasta tipler, hayata ve insanlığa karşı kin ve düşmanlıkla dolu hasta ruhlulardan oluşanlar da olabilir. Bunlardan bir kaçının kombinasyonu olma ihtimali de vardır.
Bütün bu iddialar, senaryolar ve varsayımların arkasında farklı bir felsefe, farklı bir çıkar ve farklı bir komplo teorisi vardır. Herkes kendi işine geldiği gibi oyunu okumaya çalışmaktadır. Fakat burada bölgeye, dünyaya ve insanlığa düşman ve tehdit olan bir yapı var. İdeolojisi, anlayışı, kaynağı ve ne olursa olsun, öncelikle bütün insanların ve özellikle de İslam dünyasının bütün yapılarıyla bu hastalıklı anlayışı lanetlemesi ve yok etmek için uğraşması gerekir. Bunlara sadece biriken bir öfkenin sonucu demek sorumluluktan kaçınmaktan başka bir şey değildir. 'Düşmanımın düşmanı dostumdur' anlayışı en azından IŞİD anlayışı kadar hastalıklıdır. Hiçbir öfke insanı insanlıktan çıkarmayı meşru kılmaz.
Burada öncelikle sorulması gereken soru ve araştırılması gereken konu IŞİD'in vahşetinden ziyade, İslam dünyasının sessizliğidir. Bu sessizlik maalesef bu haşhaşilere bir meşruiyet sağlamaktadır. Kısa vadeli çıkarlar, güç merkezli politikalar, İslami ve ahlaki olmayan ideolojiler peşine takılmış olan İslam dünyası, kendi sorunlarına bile çözüm bulmaktan acizdir. Her gelişmenin arkasında Batı ve batılı güçleri görmek, onları suçlamak, bir çözüm değil, sorumluluktan kaçınmaktır.
Bu denklemde Türkiye maalesef 10 yıldır yürüttüğü proaktif dış politika, dünya siyasetinde artan görünürlülüğü ve bölgesel güç olma arzusu IŞİD'e takılmıştır. Bu bilinçli mi, bilinçsiz mi, istekli mi, değil mi zamanla öğreneceğiz. Fakat bu konuda oldukça etkisiz bir eleman olduğu açıktır ve bunu 49 rehine ile açıklamanın izahı yoktur.
Kendi sorunlarımızı kendimiz çözmedikçe, en azından çözme iradesi göstermedikçe sayınız ve gücünüz ne olursa olsun, dünya politikasında sözü dinlenen bir aktör olma şansımız yoktur. Bugün bakıldığında İslam ümmetinin topyekün bu tür bir iradeden yoksun olduğu söylenebilir. Tüm bir ümmet ahlakı, anlayışı, felsefesi, gücü ve varlığı bir çeteye rehin olmuştur. İslam'ı bu çeteden kurtaracak ümmetin çocuklarına ihtiyaç vardır.