Sayfa Yükleniyor...
Güzel şehir İzmir, doğası ayrı güzel ve insanları ayrıca güzel. Son yıllarda göç almasıyla biraz eski yapısını kaybetmiş diyebiliriz ve kötü olayların fazlaca yaşandığı bir yer haline geldi. Tabii ki bu başka bir yazının konusu, asıl anlatmak istediğim ise ideolojinin arkasına sığınarak, Atatürk’ün ismine yaslanarak bir şehrin köy gibi yönetilmesinden bahsedelim.
Nereden başlamalıyım bilemiyorum tabii ki çünkü o kadar eksik var ve o kadar düzensiz bir şehir ki hangi konudan başlamalıyız bilemiyorum doğrusu. Öncelikle altı üstü bir depremde ve tam yirmi bir fay hattının geçtiği İzmir’deki yapıların yüzde altmışı risk altında, düşünebiliyor musunuz, yüzde altmış yapı riski içinde. Yani milyonlarca insanın canı tehlikede. Ülkemin en büyük üçüncü şehri olan bir yerde yani İzmir’de doğalgaz erişimi yüzde altmış dokuz, ne kadar ayıp ve ne kadar zavallıca bir durum. Şehirde geri kalan yüzde otuz birlik kesim odun, tezek, elektrikle ısınmaya çalışıyor.
Keşke sadece yukarıda anlattığımız olaylar olsaydı ama değil tabii ki ne doğru düzgün altyapısı var ve ne de yolları özenli. Yollar çukurdan geçilmiyor, abartı olmasın ama İzmir’deki çoğu araç sahipleri, arabalarını bu yüzden tamirciye götürüyor. Altyapısı bozuk dedik bir kere anlatalım, ülkedeki en pahalı içme suyunu kullanan şehir. İçme suyu dediysek yanlış anlaşılmasın, içilecek gibi değil, ağzınıza bir yudum aldığınızda kokusu ekşimsi ve toprak kokusunun tadını alıyorsunuz. Bitti mi hayır tabii ki çöplerin gelişigüzel ortalıkta olması, trafik kaosu da cabası ve trafik ışıklarının her gün bozulması da apayrı bir konu. Bir yağmur yağdığında, derelerden farksız, göle dönmüş yolları görmek mümkün. Sokak köpekleri sorununu anlatsak birkaç köşe yazısına sığar. Her yerde ama her sokakta neredeyse sokak köpekleri var, hayvanlar da bizim dilsiz dostlarımız ama bu özensizlik İzmir’e yakışmıyor deyip konuyu kapatalım!
Güzel bir denizden bahsetmek isterdim ama maalesef öyle bir durum yok, deniz mi yoksa çöp toplama yeri mi belli değil ve sabah ailenizle sahile gidip, gezelim veya kahvaltı yapalım dediğinizde ilginç bir detayla karşılaşıyorsunuz, İzmirliler hemen bilir bu durumu ama bilmeyen için söyleyelim, ağır bir lağım kokusu nefesinizin içinden ciğerlerinize iniyor. Şunu belirtelim önemli tabii ki sadece sahile gidince değil, özellikle sıcak aylarda camınızı açmaya korkarsınız çünkü lağım kokusu evinizi adeta oda spreyi gibi sarıyor. Öyle hükumete veya başka yerde suç bulmasınlar, bütçe vermediler demesinler sakın çünkü aynı partinin başka şehirlerinde başarılı olan çokça belediye var. Sadece ulaşımdan dünyanın parasını kazanan bir belediye var ve şarkıcı, popçulara çuvalla para veriyorlar. Üzülerek söylüyorum ki doğru belediyecilik anlayışı olsaydı, şu an turizm şehirlerinde dünyanın en önemli yerlerinden biri olurdu çünkü coğrafi yapısı buna elverişli.
Bitti mi dersiniz peki, hayır tabii ki! İzmir’in bir belediye binası yok, çok enteresan öyle değil mi? Yeni bina yapacağız diye, kaç yıldır belediye binası yok şehrin. Evet ideoloji ve Atatürk’ün arkasına sığınarak halkı güzelce uyutma var. Şunu net belirtelim ki üniversite kampüslerinin olduğu ve özellikle Buca’daki Dokuz Eylül Üniversitesi yerleşkesinde ruhsat verdiği ve hiçbir denetimin yapılmadığı ve o mahalle sakinlerinin artık bıktığı fuhuş ticaretine hiç girmeyelim. Belediye bu duruma ne yapabilir ki demeyin sakın, isterse orayı çok güzel düzeltir ama sahipsiz bir şehir olduğu için hangi olayı çözmüş ki bu olayı çözecek diye düşünüyor insan. İnanmayan olursa şayet, Buca Dokuz Eylül Üniversitesi yerleşkesi sakinleriyle konuşabilir. Belediye uğraşmıyor ama devlet yetkililerine sesleniyorum buradan, şu rezalete bir el atarsanız hem mahalle ve hem ilçe rahatlayacak. Bir Müslüman olarak bu rezalet benim zoruma gidiyor ve İzmir’in bu kadar kötü yönetilmesini içime sindiremiyorum.