İzmir’in Kalbi Kitaplarla Atmak İsterken…
- Oluşturulma Tarihi : 27.10.2025 09:01
- Güncelleme Tarihi : 27.10.2025 09:02
İzmir, kültür ve sanata verdiği değerle 17–26 Ekim tarihleri arasında yüreklerini kitaplarla attırmak istedi. Şehrin dört bir yanından, hatta Türkiye’nin birçok ilinden gelen yazarlar ve okuyucular, bu anlamlı günlerde İzmir’de buluştu. Kalemdaşlar, o büyülü atmosferin keyfini sürmek istedi. Ancak bir kez daha paranın ayrıştırıcı etkisi gözler önüne serildi. Maddi olarak güçlü yayınevleriyle sivil toplum kuruluşları arasındaki fark, adeta STK’lıların durumunu özetliyordu.

Nasıl mı?
Ne yazık ki ilk şaşkınlığı, STK çadırlarının konumlandırıldığı bölgede yaşadık. Tesadüfen gelen ziyaretçiler, o alanın varlığından habersiz, neye uğradıklarını anlamak için bize “Siz neden buradasınız?” diye sordular.
Odak noktada yer alan yayınevlerinden ve sahaflardan kitap alan ziyaretçilerin neredeyse yüzde doksanı, STK alanını fark etmeden fuardan ayrılıyordu.
Belediyeden beklentimiz, birleştirici bir destekti.
Ancak STK alanı, neredeyse görünmeyen, uzak bir köşeye yerleştirilmişti.
Biz STK’lılar bu duruma hayıflanırken, mevsim gereği yağmur başladı.
Belki sıradan bir sonbahar yağmuruydu ama çadırlar ve altyapı yetersiz olunca, durum adeta bir felakete dönüştü.
Çadırların etrafı açıktı; biz gönüllüler yalnızca fikirlerimizle değil, bedenlerimizle de mücadele etmek zorunda kaldık.
19 Ekim 2025’te yağan o delicesine yağmur, kitap sayfalarına değil; emeğin, ihmalin ve umursamazlığın üzerine yağdı.
Çadırların açık olması, prizlerin ortada kalması, tepelerde biriken suların içeri akması…
Açık alanda kalan kitaplar, yazarların kitaplarını koruma mücadelesi…
Hepsinin içinde bizzat yer aldım.
Kitaplarımdan bazıları, çadır tepesinden boşalan su nedeniyle ne yazık ki çöpe gitti.
O an, bize el uzatan, bizi gören hiçbir yetkili yoktu.
Koca bir fuarın gölgesinde, kitaplarını, emeklerini ve umutlarını korumaya çalışan STK’lılar vardı.
Dayanışma o an kelimelerin ötesine geçti.
Standda çadırdan akan suları tahliye ederken arkama döndüğümde, elektrik prizlerinden su aktığını gördüm. O an, emeğimizi ve kitapları düşünmenin ötesinde, can güvenliğimizi düşündüm.
Alsancak’ta suya kapılıp elektrik akımına kapılarak hayatını kaybeden insanların görüntüleri geçti gözümün önünden. Yağmur altında güvenlik kulübesine koştum, çadırların yukarıdan su aldığını ve elektriklerin tehlike oluşturduğunu anlattım.
Görevli, STK alanına İZFAŞ’ın baktığını söyledi. Sağ olsun, hemen amirini arayıp ilgili birimlere bilgi verdi. Sonuç olarak sadece elektrikler kesildi. Yağmur bitene kadar hiçbir İZFAŞ yetkilisi alana gelmedi. Belki de bir facianın eşiğinden dönüldü.
STK gönüllüleri, kendi imkânlarıyla kitaplarını korumaya, çadır tepelerinde biriken suları tahliye etmeye çalıştı. O anlar gerçekten üzücüydü. Biraz dikkat, biraz empati, biraz özen…Hepsi bu kadar aslında. Düşünün; bir konsere gidiyorsunuz, o konserde enstrüman çalan müzisyenleri sahnenin en görünmeyen köşesine koyuyorsunuz. Hatta onları tanıtmadan konseri başlatıyorsunuz. O müzisyenler size kırılmaz mı, üzülmez mi? Üreten sivil toplum için emek veren, sanatın ve emeğin değerini bilen, birleştirici gücüne inanan bir yapının bu kadar geri planda kalması; kültür ve sanata bakışımız adına düşündürücü ve üzücü bir tablo. Umarız bu yaşanan olumsuzlukları unutturacak, STK’lıların yüzünü güldürecek organizasyonlar düzenlenir ve yetkililer sesimizi duyar.
Üreten toplumun tampon görevini üstlenen, iyilik için çırpınan STK’lara daha fazla özen gösterileceği ve hak ettikleri değerin farkına varılacağı nice fuarlar görmek dileğiyle…
 
                                     
        