Korona süreci giderek ülkemizde tekrar ilk günlerin korkusunu bizlere yaşatacağı gibi duruyor. Umarım zamanında önlemler alınır ve korkularımız boşa çıkar. Ama bana göre pek önlem alınacak gibi durmuyor. Üzülmemek elde değil. Deneme sınavları bile yapılmaması Bilim Kurulu’nda kararlaştırılmışken “Merkezi sınavların yapılacak olması” biz hekimleri kara kara düşündürüyor. Bu arada büyük işçi direnişini bu süreçte unutmanın doğru olmadığını, çektiğimiz çoğu sıkıntının halkımızın ve çalışanların örgütlü olmaması nedeni demokrasinin gelişemediğini bir kere daha anımsatmanın boynumuzun borcu olduğunu düşünüyorum.
15/16 Haziran 1970 işçi sınıfı direnişi sürecini kısaca anlatmakta yarar var. O günlerde Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk’ün, “Yakında DİSK’in canına ot tıkayacağız” demesinden sonra, 12 Haziran’da Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet Partisi milletvekillerinin ayrı ayrı hazırladıkları 274 sayılı Sendikalar Yasası ile 275 sayılı Grev ve Lokavt Yasasındaki değişikliklerin komisyonda birleştirilerek, Meclis’te kabul edilmesiyle yasalaşma sürecine girmişti.
Yasalar; Türk-İş’in sarı sendikacılığını desteklemeyi amaçlarken, DİSK ve devrimci sendikacılığın örgütlenmesini engellemeye yönelik anti-demoktatik maddeler içeriyordu. (Bunlar kısaca; Sendika üyeliğine girme ile sendika, federasyon ve konfederasyon kurmayı zorlaştıran, sendika üyeliğinden istifayı noter onayına bağlayan niteliklerdi.
Bunun üzerine DİSK üyeleri; BÜYÜK HAZİRAN direnişini başlattılar. Yer yer Türk-İş’e bağlı bazı sendika üyelerinin de katıldığı 15/16 Haziran direnişi ile “Demir Döküm, Paşabahçe, Haymak işçilerinin başlattıkları direniş “Türkiye işçi sınıfının şanlı direnişi olarak tarihteki yerini almıştır. Bu işçi sınıfı mücadelesinin tepe noktasıydı.
İktidar; İzmit ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalmıştır. Birçok işçi önderi yargılanıp işten atılmıştır.
Ancak mücadele, birlik ve azim; İşçi sınıfına bu direnişi kazandırmıştır. Türkiye İşçi Partisi’nin çabaları ve CHP’nin daha sonra Anayasa Mahkemesi’ne başvurması ile yasa değişiklikleri iptal edilmiştir.
Düzenleme Meclise getirilmeden rafa kaldırılmış olup, 15/16 Haziran,Türkiye İşçi sınıfının varlığını herkese hissettiren olağanüstü bir mücadele olduğunu kabul ettirmiştir.
Elbette, önemli dersler de çıkarmamızı sağladı.
Türkiye İşçi Partisi içinde yürütülen iki çizgi mücadelesi daha da keskinleşti. TİP mücadeleye önderlik edemezken, TİP içindeki “Milli Demokratik Devrim (MDD)” savunucularının Türkiye’de güçlü bir işçi sınıfı yoktur tezini çürütmüştür.
Buna rağmen ve maalesef Türkiye’deki sol; bu büyük mücadeleye bir parti disiplini içinde önderlik edememiştir.
Dolayısıyla, sınıf mücadelesi kendi mecrasında yürürken, diğer taraftan bu mücadele ile hesaplaşmayı hakim güçler askeri darbeler dönemine ertelemişlerdir.
Askeri darbeler dönemin de işçi sınıfı örgütlülüğü en büyük zararları görerek bu günlere gelinmesi süreci başlamıştır.
Bu günler, örgütlülüğün ne demek olduğunu, önemini ve gerekliliğini hep hatırlatıyor.
YORUM VE ÖNERİMİZ:
Şu 3 sloganda konuyu vurgulamaya çalışacağım.
YAŞASIN EMEK MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ İŞÇİ SINIFI!
TÜM EMEKLERİ İLE ÇALIŞANLAR BİRLEŞİN!