Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana!
Aşık Mahzuni Şerif Ustamız ne güzel betimlemiş türküsünde; Mevlam gül diyerek, iki göz vermiş. Bilmem ağlasam mı, ağlamasam mı? Dura dura bir sel oldum erenler. Bilmem çağlasam mı, çağlamasam mı? Yoksulun sırtından, doyan doyana. Bunu gören yürek, nasıl dayana? Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana. Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?
Geçenlerde, “Paramız eriyor mu? Buharlaşıyor mu?” siye televizyonların başından ayrılmayıp, cep telefonlarımızı elimizden düşürmez iken; aniden TV alt yazısında Soma yakınlarında “Polyak Madencilikte” patlama olduğunu, onlarca madencinin yaralanıp hastanelere kaldırıldığını öğrendim. ‘Yine mi? Yine mi?’ diye kendi kendime söylenip durdum. Adeta kahroldum. Bir sağlıkçı olarak Soma’da doktorluk yapmış olmam dolayısıyla yakinen bildiğim, her seferinde iş kazası diye adlandırılan, aslında bile bile işçi katliamı olan bu dramlarda çaresiz durumda olmak sizleri bilmem ama beni adeta bitiriyor.
Bilindiği gibi 20 Haziran 2012’de büyük umutlarla çıkarılan “6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenlik Yasası, “her yasada olduğu gibi başlangıçta hepimizi çok sevindirmişti. Her yeni çıkarılan yasa gibi zamanla uygulayıcıların insiyatifine bırakılmış, tüm geri bıraktırılmış ülkelerdekine eşdeğer olarak, ya maddeleri değiştirilmiş ya da uygulanmaz yapılarak adeta kadük hale getirilmiştir. Bu yasada da aynı durumu görüyoruz. Maalesef yasanın akıbetinin iyi olmadığını, Polyak gibi kurumlarda hiç uygulan(a)madığını emekçilerin kaderine terk edildiğini görüyoruz. Yazık ki ne yazık! Yaralananlar, ölenler yine sahipsiz işçiler oluyor.
Hastanemizde hastaları muayene için dolaşırken, cerrahi servislerinde yatan hastaların Kınık’taki “Polyak Madende” yanan işçiler olduğunu öğrendim. Bu yanan emekçileri muayene ederken inanın zorlandım. Ağlamaklı oldum.Bu yiğit madencilerin ve şu sıralarda halkımızın Mahzuni Şerif Ustamızın dediği gibi Kuru soğana muhtaç duruma geldiğini hissettim dersem yalan olmaz.Çaresizliğime yandım.Artık söz ve yazının yetersizliğini, bir şeyler yapmak gerektiğini haykırmak istedim.İçimden şu sözler geçti; Geçen gece büyük bir maden faciasının daha kıyısından döndük. Üzüldük... Tüm madencilerimiz, aileleri büyük korku ve panik yaşamış. Hepimiz ürktük. Büküldük... Polyak çok sayıda işçimizin çalıştığı büyük bir şirketmiş. Bakakaldık. Bittik... Bu ocakta metan gazı sorunu olduğu konusunda madencilerin tümü hemfikirmiş. Çekindik, korktuk... Metan oranları zaman zaman yükseliyor ve çalışmaya ara veriliyormuş. Ezildik. İnledik... Madencilerin korkuyla çalışmaya gittiklerini öğrendik. Mahvolduk... Bu yaşanan dramda şirket; Göçüğün, ayak arkasındaki boşluğun ani oturmasıyla meydana gelen basınç nedeniyle meydana geldiğini söylemiş. İnandık. İnandırıldık...
Ancak ziyaret ettiğimiz işçilerimizin çoğunda ciddi ve tehlikeli yanıklar olmuş. Ölüp ölüp dirildik… Onların anlattıklarına göre kaynak yaptıkları esnada bir parlama, alevlenme meydana gelmiş. Şaşırdık. Tükendik... Hastanedeki çoğu işçimiz de yanık mevcutmuş. Hekimliğimizi unuttuk... Madenciler bu alevlenmenin metan gazı nedeniyle olduğunu söylüyormuş. Kızdık. Kükredik... Böyle risk barındıran ocaklarda iş sağlığı ve iş güvenliği kurallarına maksimum dikkat ve özeni göstermek gerekiyormuş. Çok anladık... Artık hiç birimiz yeni bir Soma Faciası ile karşı karşıya kalmak istemiyormuşuz. İnanın söz birliği ettik… O nedenle de maden ocaklarının denetimlerinin ödünsüz bir şekilde yapılması gerektiği bir kez daha ifade edilmek istenmiş. Adeta haykırıp, bağırdık...
Bilsem söylesem mi, söylemesem mi?
Bir avuç kömür için bir ömür verenlere selam olsun dostlarım!
Sevgilerimle...