Sağlık Sistemimiz ve Covid-19'un Bizlere Öğrettikleri


  • Oluşturulma Tarihi : 21.04.2020 08:32
  • Güncelleme Tarihi :
Sağlık Sistemimiz ve Covid-19'un Bizlere Öğrettikleri yazının resmi

Bugünlerde Covid-19 ile mücadele eden tüm sağlık emekçilerine ve meslektaşlarıma şükranlarımı sunarım. Yoğun ve cansiperane çalışmalarından ötürü sadece elimden şu an kutlama gelebiliyor. Bağışlasınlar beni.
Martın Luter Kung “Tüm eşitsizlik biçimleri içinde sağlıkta adaletsizlik şoke edici insanlık dışıdır.” Rudolf  Vurchow

(Patolojinin babası, Alman doktor.) “Hekimler Fakirlerin doğal savunucularıdır” der.
Bu iki örnek ve daha verilebilecek yüzlerce örnek, tıp tarihinde, tıbbında sağlık sorunlarına sınıfsal baktığını göstermektedir.
Günümüz tıbbının “Endüstriyel tıbba” dönüştüğü yoğun tartışma konusudur. Endüstriyel tıp; hastayı değil, hastalığı baskılayan ve hastalıktan para kazanmayı temel amaç haline getiren bir anlayışın ürünüdür.
Kısaca “Değerli hocamız Prof.Dr. Nusret Fişek’in aksine Hasta yoktur, hastalık vardır” diyen endüstriyel tıptır.
Bu anlayışın sonunda;
Doktor, hasta ilişkisinin uzun vadede, doktor müşteri ilişkisine dönüşmesi kaçınılmazdır.
Ülkemizde de; Cumhuriyet dönemi sağlık anlayışı; 17 Ekim devrimi ile Sovyetler Birliği’nde dünyada ilk defa kurulan Sağlık Bakanlığı anlayışından etkilenerek, Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti, bugünkü ismi ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı (3 Mayıs 1920, 3 sayılı kanun)kurulmuş ve sağlığın sosyalizasyonu anlayışı egemen duruma getirilmiştir. Bugünkü sağlık başarılarının temeli o günlere dayanmaktadır.
Ancak 2. Paylaşım savaşı öncesi ve sonrasında, kapitalizmin kâr isteği sağlık anlayışına yoğun bir biçimde Rockefeller vasıtası ile adım adım nüfus etmeye başladı.
Rockefeller; endüstriyel tıbbın, dünya sağlık sistemini ele geçirmek isteyen gruptur ve bunu onlarca yıllık çalışmaları ile sürdürmüşlerdir.
En belirgin çalışmalarından birini Şili’de Salvador Allende’yi deviren dört kişilik faşist cuntayı destekleyerek başlattılar.
Allende’yi katleden CIA destekli cuntanın hedeflerinin başında Allende’nin uyguladığı toplumcu sağlık politikaları vardı.
Ülkemizde de 12 Eylül darbesi ile Şili benzeri uygulamalar görülmeye başlandı. İlk olarak Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı isminden sosyal yardım kısmını çıkartarak başladılar.
CHP’nin çıkardığı, sosyal devlet ürünü “tam gün yasası”12 Eylül darbesinin ilk yok ettiği sağlık sistemi oldu. Ne yazık ki; Bu yol ile “doktor, müşteri” ilişkisi bizde de açılmış oldu.
Rockefeller; uzun uğraşılar sonunda, tıp fakültelerinin müfredatını değiştirmeyi başararak, bugünkü piyasacı sağlık sisteminin temellerini atmış bulundu.
Sonrasında da dünya ilaç sektörünün büyük payını ele geçirdiler.
Hayalleri adım adım gerçekleşiyordu.
Artık onlar için sağlıktan para kazanmak kolaylaşmıştı.
İşe kalp sağlığı ve Kolestrol ilaçlarından başladılar.
İyi huylu kolesterol (HDL)ve kötü huylu kolesterol (LDL) ile ilgili çalışmayı örgütlüyorlardı. Başta Amerika olmak üzere bir kolesterol düşmanlığı başladı. Yapılan reklamlar sonrasında insanlar doktorlara ve hastanelere koşmaya başladılar. Üzerinde çalıştıkları kolesterol ilacının çokça satması gerekiyordu. Başardılar. İlaç için önce hastalık bulmaları gerekiyordu. Tabi ki buldular.
Bu iki örnek ve daha verilebilecek yüzlerce örnek tıp tarihinde, tıbbında sağlık sorunlarına sınıfsal baktığını göstermektedir.
Günümüz tıbbının “endüstriyel tıbba” dönüştüğü yoğun tartışma konusudur. Endüstriyel tıp; hastayı değil, hastalığı baskılayan ve hastalıktan para kazanmayı temel amaç haline getiren bir anlayışın ürünüdür.
Elbette namuslu bilim insanları da vardı.Onların gerçek kolesterol kılavuzu hazırlama talebi-kampanyası daha doğmadan bastırıldı..
Amerikan Kalp Derneği (AHA) ve Amerikan Kardiyoloji Derneği (ACC) de bu kervana katıldı. Yani Rockefeller’e katıldılar.
Ancak;
Barbara H.Roberts Brown Üniversitesinde klinik tıp profesörü yaptığı çalışmalarda, “Amerikan Kalp Derneği halkı değil, ilaç endüstrisini koruyor” tespitinde bulundu. Tehdit bile edildi.
Kısaca “Kalp Derneği ruhunu sattı” diyerek tavrını netleştirdi.
Bu genel özet; gelişen emperyalist ve kapitalist sistemin sağlık politikalarının başta Amerika olmak üzere çöküşünün nedenleridir.
Daha toplumcu olan “küçücük Küba” bu sisteme ve Covid-19’a adeta meydan okumaktadır.
Kısmen 1800’lerin sonunda Berlın’de bulaşıcı hastalıklar enstitüsü kuruldu. Başına Robert Koch getirildi.
129 yıllık bir geçmişi olan bu enstitünün ismi Robert Koch olarak değiştirildi.
Enstitü; Alman halkının sağlık politikalarını, siyaset üstü ve partiler üstü olarak belirledi. Bağımsız ve özgür olan bu enstitü, Bugün ki gelişmelerin belirleyicisi konumdadır.
Bu olguları göz önünde bulundurursak; Covid-19 ile dünya sağlık sisteminin yeniden değişme sinyallerini görür gibiyiz.
YORUM VE ÖNERİLER: Yeni sağlık sistemi, toplumsal ve yoksulu koruyan bir anlayışla sahip olmak zorundadır.  Bizim gibi ülkelerde sağlık ve eğitim zaman kaybetmeden kamulaştırılmalıdır.
Sağlığın meta haline getirildiği, her şeyin para ve kâr esasına dayanan sistemler kendi iç çelişkileri ile çöküş yolunu tutmuşlardır. Yolun sonu gözükmektedir. Elbette sağol “Covid-19 demiyoruz.  Her olumsuz gelişmenin zayıfta olsa bir yararı vardır.
 

Sağlık Sistemimiz ve Covid-19'un Bizlere Öğrettikleri
Dr. Mustafa Torun
Yazarımız Kim ?

Dr. Mustafa Torun